1. ÜNİTE ALLAH’A İNANIYORUM
3. ÜNİTE İBADET KONUSUNDA BİLGİLENELİM
4. ÜNİTE RAMAZAN AYI VE ORUÇ
5. ÜNİTE TOPLUMSAL GÖREVLERİMİZ VE DİN
6. ÜNİTE PEYGAMBERLERİ TANIYALIM
7. ÜNİTE HZ.MUHAMMED VE AİLE HAYATI
ALLAH'A iNANIYORUM
1. Evrende Bir Düzen Var
Geceleri gökyüzüne baktığımızda orada, bin bir güzellik görürüz. Ay,
Dünya'mıza aydınlık saçar. Yıldızlar, uzaktan bize göz kırpar ve yol
gösterirler. Her biri kendi yörüngesinde şaşmaz bir düzen içinde hareket eder.
Güneş hem Dünya'mızı aydınlatır hem de Işığı ile canlılar için hayat kaynağı
olur. Dünya'mızın kendi ekseni çevresinde dönmesi ile gece ve gündüz, Güneş'in
çevresinde dönmesi ile mevsimler meydana gelir.
Çevremize bir göz atalım. Çeşitli bitkiler, renk renk çiçekler bizi
kuşatıyor. Ağaçlar, Lezzetli meyvelerini bizlere sunuyorlar. Arı, bizim için
bal yapıyor. inek, bize süt veriyor. Sanki hepsi birlik olmuş bizim hizmetimize
koşuyor.
Yağmurun, karın yağışı hiç değişmiyor. Irmaklar toprağa hayat veren suları
ile kıvrılarak akıp gidiyor.
Siz hiç lâle soğanından gül açtığını duydunuz mu? Portakal ağacında zeytin
oluştuğunu gördünüz mü? Yazın kar yağdığını düşünebilir misiniz? Sular hep
aşağı doğru akıyor. Bunun aksini söyleseler inanabilir misiniz?
Kuşkusuz böyle şeyler düşünmeyiz. Söyleseler inanmayız. Çünkü evrende her
şeyin bir düzen içinde akıp gittiğini biliriz.
Gerçekten de evrende şaşmaz bir düzen var!
2. Beni, Ailemi ve Her Şeyi Yaratan Allah'tır
Günümüzde bilim çok ilerledi. Bilim adamları, uzayın derinliklerini
inceliyorlar. Çok gelişmiş mikroskoplarla en küçük varlıkların sırlarını
çözüyorlar. Bütün bu araştırmalar, evrende eşsiz bir dengenin, şaşmaz bir
düzenin bulunduğunu gösteriyor. Bütün bu gerçekleri öğrendiğimiz zaman, kendi
kendimize şu soruyu soruyoruz: "Çevremizdeki bu düzeni kuran kim? Bu
güzellikler kimin eseri?...''
Biliyoruz ki her resim, bir ressam tarafından yapılmıştır. Üzerinde
oturduğumuz sıranın, evimizin, okulumuzun da bir ustası, bir yapanı vardır.
Okuduğumuz kitap, bir yazarın kaleminden çıkmıştır.
Biz resmin, evin, sıranın, okulun, kitabın kendi kendine oluşamayacağını
biliriz. Bu, bize şunu düşündürür: "Bu kadar basit şeyler bile
kendiliğinden oluşamıyorsa bütün evren nasıl oluştu? Kendiliğinden
oluşamayacağına göre, bu evrenin, bu dünya ve üzerinde yaşayanların bir yapıcısının,
bir yaratıcısının olması gerekmez mi?''
inancımıza göre, işte bütün bunların yapıcısı ve yaratıcısı Yüce Allah'tır.
insanları yaratan da Allah'tır. Beni ve ailemi de o yaratmıştır. Yüce Allah
şöyle buyurur: ''0, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel adlar
onundur.''
''0, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı... yaratandır.''
Allah'tan başka tanrı olmadığı gibi, ondan başka yaratıcı da yoktur. 0, tek
ve eşsiz bir yaratıcıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
''Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; Allah'tan başka size
gökten ve yerden rızk verecek bir yaratıcı var mı? Ondan başka tanrı
yoktur...''
3. Allah'ın Eşi ve Benzeri Yoktur
Evrendeki mükemmel düzen Allah'ın tek olduğunun bir belirtisidir. Bunu
şöyle bir örnekle açıklamak mümkündür: Bir uçakta aynı yetkilere sahip iki
kaptan pilot olduğunu düşünelim. Bunlardan biri alçaktan uçmak isterken diğeri
yükseğe çıkalım dese veya biri sis var inmeyelim; diğeri inelim dese ne olurdu?
Bu durumda, iki pilot arasındaki anlaşmazlık yüzünden uçağın sağlıklı uçması
mümkün olmayacaktı. Bunun gibi her mahallede bir muhtarın, her okulda bir
müdürün ve her ilde bir valinin olduğunu görürüz. Eğer bir yerde birden fazla
yönetici olsaydı, çeşitli anlaşmazlıklar ve kargaşalar çıkacaktı. O halde, evrendeki
mükemmel düzen de sadece bir tek varlık tarafından sağlanmaktadır .O da Allah
'tır .
Yüce Allah, kendisinin eşi ve benzerinin olmadığını şu ayette
bildirmektedir: '' Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar
bulunsaydı, yer ve gök(bunların düzeni) kesinlikle bozulup gitmişti...(l)'' Bu
ayetten de anlaşılacağı gibi Yüce Allah'ın eşi ve benzeri yoktur.
Sevgili Peygamberimiz de Allah'ın bir olduğunu şu sözlerle bildirmektedir; ''Allah'ın
varlığını, birliğini anlamak için göklere bakın, yere bakın... Bunların
kendiliğinden olup olamayacağını düşünün!
Çünkü bunlar , Allah'ın varlığını, birliğini gösteren
belirtilerdir .Allah in kendisini, nasıl olduğunu düşünmeyin. Allah
acaba şöyle midir böyle midir” demeyin onu görmesi veya işitmesi nasıldır diye
düşünmeye kalkışmayın çünkü buna gücünüz yetmez.
Allah canlı ve cansız hiçbir varlığa benzemez Ne kadar düşünürsek düşünelim
onu herhangi bir varlığa benzetmemiz mümkün değildir. O her şeyi görür işitir
bilir. Biz Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ederek ona iman etmeliyiz.
4. Allah Her Şeyi işitir, Bilir ve Görür
Eşi ve benzeri olmayan Yüce Allah, her şeyi işitir. Gizli, açık, fısıltı
halinde, alçak sesle, yüksek sesle ne söylenirse Allah onu işitir. Onun,
işitmek için bir organa ihtiyacı yoktur. Onun işitmesine hiçbir şey engel
olamaz.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: ''...Sen, Allah'a sığın. Kuşkusuz 0, işiten ve
görendir.'', ''Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa
uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir.''
Her şeyi işiten Yüce Allah, aynı zamanda her şeyi bilir.
Evrende onun bilgisi dışında kalan hiçbir şey yoktur. Çünkü, zaten bütün
varlıkları yaratan Allah'tır. 0, gizli olanı da açıkta duranı da bilir. Açıktan
yaptıklarımızı ve söylediklerimizi de, içimizden geçirdiklerimizi de bilir.
Geçmişi de geleceği de bilir. Allah, sonsuz bir bilgiye sahiptir: ''...0,
karada ve denizde ne varsa bilir; onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez...''
Allah her şeyi görür.
Hiçbir şey Allah'tan gizli kalamaz. Evrende onun görmesini engelleyecek bir
şey yoktur. 0, görmek için bir organa ihtiyaç duymaz. Onun işitmesi ve bilmesi
bize benzemediği gibi, görmesi de benzemez.
0, aydınlıkta da karanlıkta da görür. Yakın, uzak, büyük, küçük her şeyi
görür.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: ''Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz
için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah,
yapmakta olduklarınızı noksansız görür.'', ''(Ey insanlar!) iyi işler işleyin.
Kuşkusuz ben, yaptıklarınızı görmekteyim, diye (vahyettik).''
Allah hakkındaki bu inancımız, günlük hayatımızda bize yol göstermelidir.
Söylediğimiz her güzel sözün, yaptığımız her güzel işin Yüce Allah tarafından
bilindiğini unutmamalıyız. Başkalarının duymadıklarını onun duyduğunu
aklımızdan çıkarmamalıyız. Ne kadar gizli yaparsak yapalım, bizi Allah'ın
gördüğünü hep düşünmeliyiz.
Böyle inanır ve düşünürsek kötü söz söyleyemeyiz. Başkalarına zarar
veremeyiz. işlediklerimizde, sözlerimizde ve davranışlarımızda hep ölçülü
oluruz.
Unutmayalım! Allah her şeyi işitir, bilir ve görür.
5. Allah'ın Her Şeye Gücü Yeter
Bilgisi sonsuz olan Allah'ın gücü de sonsuzdur. 0, bu gücü ile her şeyi
yoktan var etmiştir. Büyük küçük bütün varlıkları yaratmıştır. Onlara şekil ve
düzen vermiştir.
Kutsal kitabımız Kuranıkerim’de Yüce Allah'ın gücünü anlatan pek çok ayet
vardır. Bu ayetlerden bazılarında Allah şöyle buyuruyor:
''Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü
yeter.'' ''...Allah dilediğini yaratır; şüphesiz Allah her şeye gücü
kadirdir.''
..
''De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir.
Göklerde
ve yerde olanları da bilir. Allah'ın her şeye gücü yeter.''
''Allah sana bir sıkıntı verirse ondan başkası gideremez. Sana bir iyilik
verirse başkası onu engelleyemez. Onun her şeye gücü yeter.''
Biz Yüce Allah'ın gücüne inanırız. Onun sonsuz gücü ile dilediğini
yapabileceğini biliriz. Bu nedenle her zaman ondan yardım dileriz. Sıkıntılı
anlarımızda bizi bu durumdan kurtarması için dua ederiz. Allah'a güvenir ve ona
sığınırız.
6. Allah Bizimle Beraberdir
Sevgili Peygamberimiz, Medine'ye göç ederken yanında arkadaşı ve dostu Hz.
Ebu Bekir vardı. Mekkeliler, onların göç etmelerine engel olmak istemişlerdi.
Bu nedenle Peygamberimiz Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir, Mekke yakınlarındaki bir
mağarada birkaç gün saklandılar. Bu sırada Mekkeliler onları aramaya çıkmıştı.
izlerini takip ederek aynı mağaranın önüne kadar gelmişlerdi. Eğilip baksalar,
onları içerde göreceklerdi. işte böyle tehlikeli bir durumda, Hz. Ebubekir,
heyecanla Peygamberimize; ''Ey Allah'ın peygamberi! Bizi görecekler!'' dedi.
Arkadaşının heyecan ve endişesini gören Sevgili Peygamberimiz, ''Üzülme, Allah
bizimledir.'' diyerek onu teselli etti. Peygamberimizin bu sözü bize, Yüce
Allah'ın her zaman bizimle beraber olduğuna inanmamız gerektiğini gösteriyor.
içimizden geçirdiklerimizi bilen, her yaptığımızı gören ve her söylediğimizi
duyan Yüce Allah, kuşkusuz bizimle beraberdir. Bu inanç bizi, ahlaklı ve dürüst
olmaya zorlar. Sürekli iyilik yapmamıza neden olur. Kötülüklerden sakınmamızı
sağlar. Diğer insanlara, sevgi ve saygı beslememize yol açar. Yalandan
uzaklaştırır, doğru sözlü ve çalışkan yapar. Çünkü Yüce Allah'ın bütün bunları
bizden beklediğine inanırız. Allah'ın bizimle beraber olduğunu düşününce de
buyruklarını yerine getiririz. iyi bir insan, ahlaklı bir Müslüman oluruz.
Böylece Yüce Allah'ın hoşnutluğunu kazanırız. Yüce Allah hoşnut kaldığı
kullarından yardımını esirgemez. Onların dua ve dileklerini kabul eder. Onların
koruyucusu olur. c. Unutmayalım, Yüce Allah bizimle beraberdir.
7. ''Kelimeitevhit'' ve "Kelime-i şahadet''i Öğreniyorum
Kelimeitevhit
La ilahe illallah, Muhammedün Resulüllah. Anlamı
Allah'tan başka tanrı yoktur. Muhammed onun elçisidir.
Kelimeişahadet
Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.
Anlamı
Ben, Allah'tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi
olduğuna şahitlik ederim.
Kelimeitevhit ve Kelimeişahadet cümlelerini diliyle söyleyen ve buna inanan
bir kişi Müslüman olur.
DUA EDİYORUM
1. Duam Dileğimdir
Dua insanın, Yüce Allah'a içtenlikle yönelerek ondan istek ve dilekte
bulunmasıdır. Dua eden insan, kendisini yaratan yüce yaratıcıya gönlünü açmış
demektir.
insan, dua ederken doğrudan Allah'la konuşuyor gibidir. Çünkü dua,
aracısız, doğrudan Allah'a yapılır.
Biz annemizi, babamızı, kardeş veya arkadaşlarımızı çok severiz. Onlara
zaman zaman birçok şeyimizi anlatabiliriz. Ancak yine de onlara anlatmaktan
çekindiğimiz özel duygu ve düşüncelerimiz olabilir.
Allah'a dua ettiğimizde ise en gizli duygu ve düşüncelerimizle içtenlikle
ona yönelmiş oluruz. Ona her şeyimizi anlatabiliriz. Bütün dileklerimizi ona
iletebiliriz. Zaten duamız, dileğimiz demektir .
Kuranıkerim’de Yüce Allah, Sevgili Peygamberimize şöyle sesleniyor:
''(Resulüm) De ki: (Kulluk ve) yalvarmalarınız olmasa Rabbim size ne diye değer
versin?...'' Öyle ise Allah'ın bize değer vermesi ve bizi sevmesi için ona sık
sık dua edelim. içtenlikle yapacağımız dualarımızın kabul olunacağına da
inanalım.
2. Yüce Tanrı Beni İşitir ve Dualarımı Kabul Eder
Peygamberimizin arkadaşlarından bazıları ona, ''Rabbimiz bize yakın ise
hafif sesle yahut gizlice dua edelim. Eğer uzak ise yüksek sesle dua edelim.''
dediler.
Bunun üzerine Yüce Allah, Sevgili Peygamberimize şu ayeti gönderdi:
''Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara}: Ben çok yakınım. Bana dua
ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm...''
Yüce Allah bize çok yakındır. Bizi her yerde ve her zaman işitir ve görür.
Dualarımızı da ister içimizden, ister hafif sesle ve isterse yüksek sesle
yapalım, duyar. Ancak duanın makbul olanı gösterişe kaçmadan, içten
yapılanıdır. Çünkü Yüce Alla~, Kuranıkerim’de şöyle buyuruyor: ''Rabbinize
yalvara yakara ve gizlice dua edin.'' Öyle ise biz de Allah'a içimizden geldiği
gibi gizlice dua etmeliyiz. 0, içtenlikle yapılan duaları kabul eder .
Dua etmek için özel bir yer gerekmez. Evimizde de dua edebiliriz. Camide
dua edebiliriz. Yatarken, kalkarken, oturduğumuz yerde, ayakta, yürürken,
yolculuğa çıkarken, sınavlarımıza başlarken de dua edebiliriz. Nerede ve ne
zaman dua edersek edelim, Yüce Allah bizi işitir ve dualarımızı kabul eder.
Yeter ki, dualarımızda içtenlik olsun.
Bu kurallara uyalım ve her zaman Yüce Allah'a dua edelim.
3. Dua Etmem Sevgi ve Yakınlık Üretir
Dua ettiğimde içim ferahlar. Kendimi rahatlamış ve mutlu hissederim.
Çünkü dua, beni Allah'a yakınlaştırır.
Ben, Yüce Allah'a olan inancımı, sevgimi dualarımla pekiştiririm. Dua ve
ibadetlerim sayesinde Allah'ın beni daha çok sevdiğine ve kötülüklerden
koruduğuna inanırım. Annemin, babamın ve yakınlarımın benim sağlıklı ve
başarılı olmam için dua ettiklerini görüp duydukça, onlara karşı sevgi ve
saygım artar. Ben de onların sağlıklı ve mutlu bir hayat geçirmeleri için dua
ederim. Bunun doğal bir sonucu olarak ailemde birlik ve beraberlik duyguları
gelişir.
Arkadaşlarım ve tüm insanlık için de sağlıklı ve başarılı olmaları için dua
ederim. Arkadaşlarıma yaptığım dualarla onlar bana yakınlık hissederler. Onların
bana ettikleri dua sebebiyle de ben onlara kendimi yakın hissederim.
Kısaca, dualarım beni Yüce Allah'a yaklaştırdığı gibi anneme, babama,
yakınlarıma ve arkadaşlarıma da yaklaştırır. Onların da bana yakın olmalarını
sağlar. Bundan büyük bir mutluluk duyarım.
4. Her Zaman Dua Edebilirim
Dua etmem için herhangi bir zamanı beklemem gerekmez. işe giderken, eve
dönerken, gece uyumak için yatarken, sabahleyin kalkarken, her zaman ve her
yerde içimden geldiği gibi dua ederim.
Üzücü bir şeyle karşılaşınca bundan kurtulmak için, sevinçli bir şeyle
karşılaşınca da teşekkür için Allah'a dua ederim. Okuluma giderken, ders
çalışırken hep dua ederim. Sağlığım ve mutluluğum için dua ederim.
Arkadaşlarımın ve öğretmenlerimin başarısı için de her zaman dua ederim. Ancak
bilirim ki, en makbul dua, yalnız başımıza yaptığımız duadır. Gece de dua için
en uygun zamanlardan biridir.
Sevgili Peygamberimizden öğrendiğimize göre, Yüce Allah geceleyin dua
edenlerin duasını kabul eder. Ondan bir şey isteyenlerin isteklerini verir. Af
dileyenleri bağışlar. Öyle ise ben de Peygamberimizin bu öğüdüne uyarak gece
olunca daha çok dua etmeliyim.
4.1. Sevinçli Anlamda Dua
Ailem okul kitaplarımı, giysilerimi aldığında çok memnun oldum ve sevindim.
Buna karşılık ben de onlara olan sevinç ve memnuniyetimi belirtmek için
teşekkür ettim, ayrıca onlar için Allah'a dua ettim.
Ben başarılı ve sevinçli olduğumda, hemen bana bu başarıyı verip sevindiren
Allah'a dua ederim. Başarımdan dolayı şımarmam. Eğer Yüce Allah bana yardım
etmeseydi başarılı olamazdım. 1
Derslerimden iyi not aldığımda sevinirim ve Yüce Allah'a dua ederim. Doğum
günümde bana sağlıklı bir hayat verdiği ve bunca yıl mutluluk içinde yaşattığı
için Allah'ıma şükür ve dua ederim. Bayramlarda, düğünlerde sevinirim.
Arkadaşlarımı sevindirdiğimde, öğretmenlerimi, annemi, babamı, kardeşlerimi
sevindirecek bir başarım olduğunda ben de sevinirim. Onları mutlu ettiğim için
ben de mutlu olurum. Hemen arkasından bu mutluluğu yaşatan Yüce Allah'a dua
ederim.
4.2. Üzüntülü Anlamda Dua
insanın her anı bir olmaz. Bazen sevinçli, bazen de üzüntülü olabiliriz.
Sevinçli iken dua ettiğim gibi üzüntülü ve sıkıntılı olduğum zamanlarda da dua
ederim. Yüce Allah'tan üzüntümü ve sıkıntımı gidermesini ve beni rahatlatmasını
dilerim. Gerçekten de böyle bir anda yaptığım dua sonucunda içim ferahlar,
üzüntüm geçer.
Herkes üzüntülü ve sıkıntılı zamanlarında Allah'a dua etmelidir.
Üzüntüsünü, sıkıntısını gidermesi için Allah'tan yardım dilemelidir.
Eğer bir rahatsızlığım olursa üzüntü duyarım. Hemen sağlıklı zamanlarım
aklıma gelir, sağlığın kıymetini anlarım. Tekrar sağlığıma kavuşturması için
derhal Yüce Allah'a dua ederim.
Bir yakınım öldüğünde çok üzülürüm. Ölen yakınım için arkasından Fatiha okur,
Allah'ın onu affetmesi için dua ederim. Eğer bir hastamız varsa onun iyileşmesi
için de dua ederim.
Eğer Yüce Allah'a karşı bir saygısızlık yapmışsam hemen pişman olur, ondan
af dilerim. Çünkü inanıyorum ki Allah, benim af dileğimi kabul eder ve beni bağışlar.
Ben biliyorum ki Yüce Allah, inanıp iyi ve güzel işler yapanların dualarını
kabul eder.
5. Günlük Dualarım
Her gün yaptığım dualarım vardır. Bunlardan bazılarını şöyle
sıralayabilirim:
Sabah yatağımdan besmele ile yani "Bismillahirrahmanirrahim." diyerek
kalkarım. Bizi sağlık içinde uyutup dinlendirdiği için Allah'a dua ederim.
Kahvaltıya besmele ile başlarım. Doyunca "Elhamdülillah." diyerek
kalkarım. Derslerime çalışırken, "Rabbi yessir vela tüassir, Rabbi temmim
bil hayr.'' duasını
okurum. Bunun anlamı şudur: "Ey Rabbim, işimi kolaylaştır,
güçleştirme, işimi hayırla (iyilikle) tamamla!"
Evden ayrılırken anneme, babama; "Allah’a ısmarladık." derim.
Onlar da bana, "Güle güle evladım. Allah zihin açıklığı versin. Allah
kazadan beladan korusun!..." diye dua ederler.
Yolculuğa çıkarken yakınlarım, "Güle güle, hayırlı yolculuklar."
derler.
"Nasılsın, iyi misin?" sorusuna karşılık, "Allah'a şükür,
Allah'a hamt olsun." derim. Evlenenlere, "Allah mesut etsin, bir
yastıkta kocayın!" diye dua ederler. Gelinle damat
da, "Amin! inşallah." der.
Bize bir şey yapıp ikram edene, "Eline sağlık, Allah kesenize bereket
versin." deriz. Hasta olan birini ziyaret ettiğimde, "Geçmiş olsun,
Allah şifa versin!" derim. Ölen birisi için ise, "Allah rahmet
etsin!" diye dua ederim. Bunlar günlük hayatımda yaptığım dualardan
bazılarıdır.
6. Kuran’dan ve Peygamberimizden Dua Örnekleri
Yüce Rabbimiz ve Sevgili Peygamberimiz bize birçok dua öğretmişlerdir.
Bunlardan bazıları şöyledir:
Kuranıkerim’den dua örnekleri
''...Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi
cehennem azabından koru
''Ey Rabbim. Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan
eyle.'' ''Ey Rabbimiz! (Amellerim) hesap olunacağı gün beni, anamı-babamı ve
müminleri bağışla!...''
''...Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey
Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey
Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla!
Bize acı! Sen bizim Mevla’mızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.''
''...Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize
tarafından rahmet bağışla. Lütfü en bol olan sensin.''
''...'Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse şimdi de sen
onlara (öyle) rahmet et!' diyerek dua et.''
''(Resulüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en
iyisisin.''
''...Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi
bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz!
Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!''
''Musa: Rabbim! dedi, yüreğime genişlik ver. işimi bana kolaylaştır.
Dilimden (şu) bağı çöz. Ki sözümü anlasınlar.''
Sevgili Peygamberimizden dua örnekleri
''Allah'ım! Bana helal rızık nasip et. Beni haramlardan koru. Lütfünle beni
senden başkasına muhtaç etme!''
''Allah'ım! Bana yararlı olan bilgileri öğret. Bilgimi artır...''
''...Allah'ım! Faydasız bilgiden, ürpermeyen kalpten, doymak bilmeyen
nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.''
''Allah'ım! Kötü ahlaklı olmaktan, fena işler yapmaktan ve yanlış inançlara
sapmaktan sana sığınırım.''
''Ya Rabbi! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet!...''
7. Tahiyyat Duasını Ezberleyelim ve Anlamım Öğrenelim
Tahiyyat duası
Et- Tehiyyatü Iillahi ve's-salevatü ve't-tayyibat. Es-selamü aleyke
eyyühe'n-ne- biyyü ve rahmetullahi ve berakatüh. Es-selamü aleyna ve ala
ibadillahi's-salihin. Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden
abdühü ve resülüh.
Anlamı
Dil, beden ve mal ile olan ibadetlerin hepsi Allah'adır. Ondan başkasına
ibadet olmaz. Ey peygamber! Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketleri sana olsun!
Selam, bizlere ve Allah'ın iyi kulları üzerine de olsun!
Allah'tan başka tanrı olmadığına, Hazreti Muhammed'in onu kulu ve elçisi
olduğuna şahadet ederim.
iBADET KONUSUNDA BİLGİLENELİM
1-ibadet nedir
ibadet, Yüce Allah'ın buyruklarını yerine getirmek ve ona karşı olan kulluk
görevlerini yapmak demektir.
ibadet denilince akla namaz kılmak, oruç tutmak zekat vermek, hacca gitmek
gelir. Gerçekten de bunlar, bir Müslüman’ın yapması gereken temel ibadetlerdir.
Ancak ibadetler, yalnızca bunlardan ibaret değildir.
İslam dininde ibadetin kapsamı çok geniştir. Dinimize göre iyi, güzel ve
insanların yararına olan, yapıldığı zaman Allah'ın hoşnut olacağı her iş, her
davranış ibadet sayılır. Örneğin; Sevgili Peygamberimize, Cebrail'in Allah'tan
getirdiği ilk emir "Oku!..."dur. Bu nedenle okumak ve iyi bir meslek
sahibi olup insanlara faydalı işler yapmak da bir ibadet sayılır. Çünkü, okumak
Allah'ın bir emridir.
Bu anlamda çalışmak, helal rızk kazanmak, dürüst ve yardımsever olmak, ana
ve babaya saygı göstermek, yoksul ve kimsesizlere yardım etmek de ibadettir.
2. ibadetlerle ilgili Kavramları Öğreniyoruz (Farz, Vacip, Sünnet)
İslam dininde öngörülen emir ve yasakları yerine getirmekle yükümlü olan
kimselerin davranışlarını değerlendiren bazı kavramlar vardır. Farz, vacip ve
sünnet bu kavramlar arasında yer alır.
Farz
Müslümanlıkta bir özür olmadıkça yapılması zorunlu olan, yapılmaması günah
sayılan iş ve davranışlardır. Beş vakit namaz, oruç, hac, zekat, ana babaya
saygı, yoksullara yardım etmek, ilim öğrenmek, doğru sözlü olmak, İslam’ın
emrettiği farz davranışlardandır.
Vacip
Allah'ın yapmamızı istediği birtakım işlere verilen isimdir. Bayram namazı
kılmak, vitir namazı kılmak, kurban kesmek, Fıtır sadakası (fitre) vermek gibi.
Sünnet
Peygamberimizin, farz ve vacipler dışında ibadet amacıyla yaptığı işler,
davranışlar ve söylediği sözlerdir.
Sabah, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının sünnetleri ile teravi namazı,
ezan, kamet gibi hususlar Peygamberimizin sünnetlerindendir .
3. Niçin ibadet Ediyoruz?
Yüce Allah, insanı diğer canlılardan ayrı özelliklere sahip olarak
yaratmıştır. Onu, bütün yarattıklarından üstün tutmuştur. Mutlu olması için ona
hava, su, sağlık ve benzeri nimetler vermiş, çeşitli güzellikler armağan
etmiştir. insanın kendisini yoktan var eden ve nimetleriyle besleyen Yüce
Allah'a karşı sevgi, saygı, bağlılık ve teşekkürlerini sunması en doğal
görevidir. işte bu görev, Allah'a ibadet edilerek yerine getirilir.
insanlar, aralarında en küçük bir iyiliği bile teşekkürle karşılarlar.
Kuşkusuz, Yüce Allah'ın, biz kullarına verdiği sonsuz nimetler ve iyilikler
karşısında da teşekkür edilmesi gerekir. Ancak, Allah'a karşı teşekkür
görevimizi, sadece sözlerle yerine getiremeyiz. Bu görev, ona ibadet etmekle
yerine getirilir. Z?ten Yüce Allah Kuranıkerim’de; ''...Allah'a kulluk
edin...'', ''...siz beni (ibadetle) anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin;
sakın bana nankörlük etmeyin!'' buyurmuş ve kendisine ibadet etmemizi,
şükretmemizi istemiştir. Bize düşen de ona ibadet ederek kulluk görevimizi
yerine getirmektir. Bu, bizi Allah'ın sevgisine eriştirir.
4. Her Zaman ve Her Yerde ibadet Edebiliriz
Her konuda bize büyük kolaylıklar sağlayan dinimiz, ibadet yeri konusunda
da kolaylık sağlıyor. Buna göre, temiz olmak şartıyla yeryüzünde her yer ibadet
alanı sayılır. Yani temizliğini sağlamak şartıyla her yerde ibadetimizi gönül
huzuru içinde yapabiliriz. Buna göre;
.Camide ibadet edebiliriz.
.Evimizde ibadet edebiliriz.
.Misafir olduğumuz evlerde ibadet edebiliriz.
.Kırda, bağda, bahçede ibadet edebiliriz. Böyle durumlarda temiz bir örtü
üzerinde ibadet edebileceğimiz gibi temiz toprak üzerinde de ibadet edebiliriz.
.ibadet deyince sadece namaz akla gelmez. Allah'ı anmak da bir ibadettir.
Dua da bir ibadettir. Bu nedenle temiz olan her yerde Allah'ı anarız, ona dua
ederiz.
5. Camiyi Tanıyalım
Her dinin kendine özgü ibadet yerleri vardır. ibadet yapılan yerlere mabet
denir. Müslümanların mabetleri de camilerdir. Camilerde Müslümanlar topluca
namaz kılarlar.
Peygamberimiz, topluca (cemaatle) namaz kılmanın daha çok sevap
kazandıracağını bildirmiştir. Camide namaz kıldıran din görevlisine imam,
arkasından ona uyarak namaz kılanlara da cemaat denir.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de camileri, sadece Allah'a ve ahiret gününe
inanan, namaz kılıp zekat veren ve ancak Allah'tan korkanların yapacaklarını
bildirmiştir. ilk camiyi de Sevgili Peygamberimiz Kuba ve Medine'de yapmıştır.
Ondan sonra Müslümanlar, Sevgili Peygamberimizi örnek alarak yaşadıkları her
yerde cami yapmışlardır. Şehirleri, kasabaları, köyleri, cami ve minareleri ile
güzelleştirmişlerdir.
Camilerde yalnızca namaz kılınmaz. Cuma ve bayram günleri, dini konularda
Müslümanlar aydınlatılır. Bu amaçla vaizler, dini sohbet yaparlar. imamlar,
hutbe okurlar.
Şimdi camileri daha yakından tanıyalım:
1. Mihrap: imamın cemaate, yani camiye namaz kılmaya gelen Müslümanlara namaz
kıldırmak için durduğu yerdir. Caminin ön kısmında bulunur ve kıbleyi gösterir.
Mihrabın bulunduğu yer duvar oyularak yapılır.
2. Minber: Mihrabın sağında, merdivenle çıkılan yüksekçe yerdir. Cuma günü ve
bayramlarda din görevlileri buraya çıkarak cemaate hutbe okur. Hutbede imam
tarafından Müslümanlara dini konularda bilgiler verilir.
3. Kürsü: Genellikle mihrabın solunda yer alır. Yerden yüksek ve oturulabilecek
şekilde yapılır. Çoğunlukla cuma ve bayram günleri vaizler buraya çıkarak
cemaate dini konularda öğütler verirler.
4. Mahfil: Müezzinler için ayrılmış özel yerlerdir. Daha çok büyük camilerde
bulunur. 5. Son cemaat yeri: Camilerin arka duvarlarına bitişik, üstü kapalı,
önü ve yanları
açık kısımlar.
6. Minare: Camilerde ezan okunan yerdir. Minareler, camilerden daha yüksektir.
Minarelere içten merdivenle çıkılarak şerefe denilen ve ezan okunan yere
ulaşılır. Şerefelerin çıkış kapısı kıbleyi gösterir.
7. Şadırvan: Cami bahçelerinde yapılan ve Müslümanların abdest almalarına yarayan
yapılardır. Eski devirlerde bu şadırvanlar aynı zamanda mahalle ve köy halkının
su ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerdi.
6. Başlıca ibadetlerimiz
Kelime-i şahadet getirip Müslüman olan herkesin sorumlu olduğu dört tane
temel ibadet vardır. Bunlar; namaz, oruç, hac, zekattır. Şimdi bu ibadetler
hakkında kısa bilgiler edinelim.
6.1. Namaz
Namaz, dinimizde en önemli ibadettir.
Namazı, Peygamberimiz dini ayakta tut~bir direğe benzetmiştir. Onun için
Müslümanlar, ibadetler arasında namaza özel bir önem verirler.
Beş vakit namaz, Sevgili Peygamberimizin henüz Mekke'de iken Miraç'a
çıktığı gece emredilmiştir. Yüce Allah, Kuranıkerim’de namazla ilgili olarak
şöyle buyurmaktadır: ''...namaz müminler üzerine vakitleri belli bir
farzdır.'', ''Namazı tam kılın...'' Peygamberimiz de Yüce Allah'ın en sevdiği
ibadetin vaktinde kılınan namaz olduğunu bildirmiştir .
Namaz kılmak, akıllı ve sorumluluk çağına gelmiş olan her Müslüman’a
Allah'ın farzıdır. Namaz, Yüce Allah'a gösterilecek saygının en güzel
ifadesidir. Namaz kılmakla Allah'ın bize verdiği sayısız nimetlere karşı
teşekkür etmiş oluruz.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de, namazın bizi her türlü kötülükten alıkoyacağını
bildiriyor.
6.2. Oruç
Oruç, tan yerinin ağarmasından Güneş'in batışına kadar yemeden, içmeden ve
benzeri birtakım bedeni isteklerden uzak durmak demektir.
Oruç, sadece Hz. Muhammed'in gönderildiği topluluklara değil, onlardan önce
gönderilmiş olan peygamberler dönemindeki halklara da emredilmiştir. Orucun
farz olduğunu bildiren ayet, anlam olarak şöyledir: ''Ey iman edenler! Oruç
sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.
Umulur ki korunursunuz.''
Peygamberimizin bildirdiğine göre Yüce Allah, ramazanda oruç tutanı
mükafatlandıracak ve günahlarını bağışlayacaktır. Peygamberimiz bu konuda şöyle
buyurmaktadır:
''Bir kişi, ramazanın faziletine inanarak ve mükafatını umarak oruç tutarsa
geçmiş günahları bağışlanır.''
imsaktan önce yenilen yemeğe sahur yemeği, orucun başladığı ana imsak,
akşam ezanı okununca orucu açmaya da iftar denir.
6.3. Hac
Hac, dinen zengin olan Müslümanların yapmakla yükümlü oldukları bir
ibadettir. Hac, usulüne uygun bir şekilde ihrama girmek, zamanında Arafat'ta
vakfe yapmak (durmak) ve Kabe'yi tavaf etmektir.
Hac ibadetinin yapılmasını Yüce Allah bize Kuranıkerim’de emretmiştir.
Hac, hem mal (para) hem de bedenle yapılan bir ibadettir. Hac ibadeti ile
Yüce Allah'a verdiği nimetler için şükrederiz. Ayrıca ona karşı kulluk görevini
de yerine getirmiş oluruz.
Sevgili Peygamberimiz haccın önemini belirtmek için şöyle buyurmuştur:
''Kim Allah için hacceder de, (bir daha) günah işlemezse anasından yeni doğmuş
gibi tertemiz olarak döner.''
6.4. Zekat
Zekat, sözlükte temizlenmek, artmak anlamına gelir. Zekat, İslam dininin
belirlediği ölçüye göre zengin sayılan Müslümanların yerine getirmek zorunda oldukları
bir ibadettir. Dini ölçülere göre zengin sayılanlar, her yıl mallarının veya
paralarının kırkta birini (yüzde iki buçuğunu) yoksullara vererek zekat
ibadetini yapmış olurlar.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de şöyle buyurur: ''Namazı kılın, zekatı verin,
önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız.
Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.'' Zekat konusunda başka
ayetler de vardır.
/Sevgili Peygamberimiz de zekatın önemini belirtmiş ve Müslümanlara zekat
vermelerini öğütlemiştir. .
inancımıza göre zekat olarak verilecek mal veya para, fakirlerin hakkıdır.
Bu sebeple zengin Müslümanlar, zekatlarını severek ve karşılığında bir şey
beklemeden fakirlere vermelidirler.
Zekat, yoksulları sevindirir. Geçim sıkıntısı çeken ailelerin yüzünü
güldürür. Zekatı , veren de bu durumdan dolayı mutlu olur
7. Her Güzel iş (Amel-i Salih) ibadettir
Yüce Allah, güzel ve yararlı olan şeyleri emretmiş,
zararlı şeyleri ise yasaklamıştır. Bir Müslüman, yararlı olan işi yapmak ve
zararlı olan şeyden kaçınmakla iyi bir davranış göstermiş olur. Dinimizde buna
amel-i Salih denir. Dinimize göre güzel ve yararlı olan davranışlar, amel-i
Salih kapsamına girer. Amel-i salih denilen güzel işler de bir ibadettir.
Allah, inanıp yararlı iş yapanların güzel mükafatlara erişeceğini müjdeler.
Dinimize göre yararlı işler nelerdir? Namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetlerin
yanında ahlaklı olmak, dürüst olmak, annemize, babamıza saygı göstermek,
yoksullara yardım etmek ve akrabalara ziyaretlerde bulunmak yararlı işlerdir.
Ayrıca hastalara Allah'tan şifa dilemek, bize iyilik edenlere teşekkür etmek,
otobüslerde yaşlılara, çocuklu bayanlara, hastalara yer vermek,
öğretmenlerimizin öğütlerini dinlemek, arkadaşlarımızla iyi ilişkiler kurmak da
güzel ve yararlı davranışlardır. insanlar takılıp düşmesinler, herhangi bir
zarar görmesinler diye yoldaki engelleri kaldırmak bile güzel bir iştir. Yani
ameli salihtir ve bunları yapanlara ibadet sevabı kazandırır . Yararlı iş yapan
ameli Salih sahipleri, dünyada mutlu olacakları gibi ahirette de
cennete gireceklerdir. Yüce Allah buyuruyor ki: ''iman edip iyi işler yapan,
namaz kılan ve zekat verenler varya, onların mükafatları Rab’leri katındadır.
Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.'' Çünkü böyle insanlar üzülecekleri
işler yapmazlar. Hep iyi ve güzel söz söylerler, iyi ve güzel işler yaparlar ve
bu davranışlarıyla Allah'ın hoşnutluğunu kazanırlar.
8. Dürüst Çalışmak da ibadettir
Dinimizin çok önem verdiği konulardan biri de çalışmaktır. İslam’a
göre, çalışmak bir ibadettir. Her Müslüman, ahiret için olduğu kadar dünya için
de çalışmalıdır. İslam dini bize hem çalışmayı hem ibadet etmeyi emretmektedir.
ibadet etmekle ahiret hayatına hazırlanmış, çalışmakla da rızkımızı kazanmış
oluruz. Peygamberimiz, ''Hiç kimse el emeği ile kazandığından daha hayırlı bir
lokma yememiştir.'' buyurmuştur. 0, hayatı boyunca çalışarak geçimini
sağlamıştır. Bu konuda Müslümanlara örnek olmuştur. Dinimize göre; meslek
sahibi olmak ve çalışarak ailesinin geçimini sağlamak ibadet gibi insana sevap
kazandırır. Bu nedenle Müslümanların ibadet ediyormuş gibi çalışmaları gerekir.
Dinimiz meşru olan, yani helal ve uygun görülen her işi ve o işten elde edilen
kazancı kutsal sayar. Bize düşen görev, işlerimizde dürüst olmaktır. Dürüst çalışarak
helal kazanç elde etmektir. Bu düşünce ile dürüst çalışarak hem Allah'ın
hoşnutluğunu kazanır hem de ibadet sevabı elde ederiz. Ayrıca insanlar arasında
da sevilir ve sayılırız.
9. ibadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir
Bir Müslüman yaptığı ibadetler sayesinde tutum ve davranışlarını
güzelleştirir. Çünkü ibadetler insanları birçok konuda daha titiz ve dikkatli
olmaya yöneltir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
*Namaz kılan bir Müslüman temiz olur. Çünkü namaz kılmak için abdest
alır. Dişlerini fırçalar. Elbisesini temiz tutar. Bu şekilde o insanda temizlik
alışkanlığı gelişir.
* .Namaz, çevremizi temiz tutma alışkanlığı kazandırır.
Çünkü namaz, temiz olmayan yerde kılınmaz. Onun için namaz kılan insan evinde,
iş yerinde, tarlasında, bahçesinde, piknikte, oturduğu, çalıştığı her yerin
temiz olmasına özen gösterir.
*.ibadet eden insan hep Allah'ı düşünür, onun her şeyi
görüp gözettiğini bilir. Bu düşünce ile kötülüklerden kaçınır. Hiçbir kişi
hakkında kötülük düşünmez. Böylece ibadetler davranışlarımızı güzelleştirmiş
olur. Yüce Allah, Kur’an-ı kerimde ibadetler içinde özellikle namazın bizi her
türlü kötülükten alıkoyacağını bildiriyor.
* İbadet eden kişi yalan söylemez. Kötü ve yanlış iş yapmamaya
çalışır. Bundan dolayı, çevresinde güvenilen ve beğenilen bir insan olarak
tanınır.
* İbadet, ahlakımızı güzelleştirir. Çünkü, Allah rızası için
ibadet etmek,zihnimizi ve ruhumuzu kötülüklerden arındırır.Kişiliğimizi
geliştirir. İnsanlarla ilişkilerimizde güler yüzlü ve sevecen yapar.
10. Rabbena Dualarını Ezberleyelim ve Anlamlarını
Öğrenelim.
Allahümme rabbene Atina fiddünya haseneten ve
fil ahireti haseneten ve kına azabennar.
Rabbenağfirli veli valideye velil müminine yevme yekumül hisab. Birahmetike ya erhamerrahimin.
Ey Allah’ım Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette iyilik ver ve bizi cehennem
azabından koru.
Ey Allah’ım Rabbimiz! Beni annemi babamı ve bütün müminleri hesaba
çekileceğimiz kıyamet gününde bağışla. Ey merhametli olanların en merhametlisi.
RAMAZAN AYI VE ORUÇ
1. Ramazan Ayının Önemi
Ramazan ayı, bütün Müslümanlar için kutsal bir aydır. Her Müslüman ramazan ayına
önem verir. Bunun iki sebebi vardır. Şimdi kısaca bunları görelim:
1.1. Kur'an Ramazan Ayında indirilmiştir
Ramazan ayının Müslümanlarca önemli kabul edilmesinin bir sebebi, kutsal
kitabımız Kuran’ın bu ayda indirilmeye başlanmasıdır. Yüce Allah bize bunu
Kuranıkerim’de şöyle anlatır: ''Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun
ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran'ın indirildiği aydır.
Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun...''
Ramazan ayının Müslümanlarca önemsenmesinin bir sebebi de kandil
gecelerimizden Kadir Gecesi'nin bu ayın içinde olmasıdır. Kadir Gecesi, bin
aydan daha hayırlı kabul edilir. işte bundan dolayı, ramazan ayının önemi
büyüktür ve "on bir ayın sultanı'' olarak anılır.
1.2. Ramazan Oruç Ayıdır
En önemli ibadetlerimizden biri olan oruç, ramazan ayında tutulur. Onun
için ramazan "oruç ayı'' olarak da bilinir ve Müslümanlarca önemli bir ay
olarak kabul edilir.
Ramazanda oruç tutmanın sevabı çok büyüktür. Bunu bilen Müslümanlar
dünyanın her yerinde ramazanı oruçlu geçirmeye çalışırlar. Allah için oruç
tutar, karşılığını da yine Allah'tan beklerler.
Ramazanda camiler aydınlatılır. Minarelerin ışıkları yakılır. Büyük
camilerde mahyalar asılır. Sahur ve iftar vakitlerinde belediyeler tarafından
top atılır.
Ramazan ayının en neşeli saatleri iftar vakitleridir. iftar yaklaşınca
bütün aile bireyleri neşe içinde sofrada bir araya gelirler.'Çoğu kez, dost ve
akrabalar da iftara davet edilir. Yoksul ve kimsesizleri çağırmak da yaygın bir
geleneğimizdir.
Ramazan ayı, yoksullara yardım ayıdır. Bu ayda hali vakti yerinde olan
Müslümanlar, fakirlere fitre verirler. Çoğunlukla zekat da bu ayda dağıtılır.
Özetle; bir oruç ayı olan ramazan, insanları bir araya toplayan, birlik ve
beraberliğimizi artıran bir aydır.
2. Oruç Nedir?
Oruç, tan yerinin ağarmasından, Güneş'in batmasına kadar, herhangi. bir şey
yiyip içmemek suretiyle yapılan ibadettir.
Oruç, İslam’ın şartlarından biridir. Yüce Allah, bize oruç tutmamızı
Kuranıkerim’de şöyle bildirmektedir: ''Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip
geçmiş ümmetlere
farz kılındığı gibi size de farz kılındı...'' Bu ayetten anlaşıldığına
göre, sadece biz Müslümanlar değil, bizden önceki peygamberlerin kavimleri de
oruç tutmakla yükümlü idiler.
Yüce Allah, ramazan ayında oruç tutan kişiyi özel bir şekilde
mükafatlandırır ve geçmiş günahlarını bağışlar. Nitekim, Sevgili Peygamberimiz
bu konuda şöyle buyurmuştur:
''Yüce Allah buyurdu ki: Ademoğlunun her ibadeti kendisi içindir. Yalnız
oruç benim içindir. Onun mükafatını ben vereceğim.''
''Bir kişi ramazanın faziletine inanarak ve mükafatını umarak oruç tutarsa
geçmiş günahları bağışlanır.''
3. Ramazan Ayı ve Oruçla ilgili Kavramlar
Ramazan ayı ve oruçla ilgili olarak kullanılan bazı kavramlar vardır.
Bunları şu şekilde açıklayabiliriz:
3.1. Sahur, imsak ve iftar
Sahur: Oruçla ilgili bir kavram olup gece yemeği demektir. Sahur vakti,
gecenin yarısından sonra başlar, tan yerinin ağarmaya başladığı ana kadar devam
eder.
imsak: Orucun başladığı zamana imsak denir. imsak, tan yerinin ağarmaya
başladığı, yani gecenin koyu karanlığının bitip doğu ufkunda havanın
aydınlanmaya başladığı andır. Bu andan itibaren oruç tutanlar akşama kadar bir
şey yemezler ve içmezler.
iftar: Akşam ezanının okunup orucun açılmasına iftar, bu vakte iftar vakti,
yemeğe iftar yemeği denir. Oruç tutan herkes bu vakitte iftar yapar, yani
orucunu açar, yemeğini yer.
Böylece bir oruç tamamlanmış olur.
3.2. iftar Duası ve Anlamı
Sevgili Peygamberimiz iftar vakti, orucunu açarken şöyle dua etmiştir ve
bizim de aynı duayı yapmamızı öğütlemiştir:
'' Allahümme leke sumtü ve bike amentü ve aleyke tevekkeltü ve ala rizkıke
eftartü ve savme'l-ğadi min şehri ramazane neveytü.''
Anlamı : ''Ey Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana iman ettim, sana
tevekkül ettim. Senin rızkınla orucumu açtım, yarınki oruca da niyet ettim.''
3.3. Mukabele
Mukabele, ramazan ayında hafızların her gün Kuranıkerim’den bir cüz, yani
yirmi sayfayı ezbere okumaları ve cemaatin de bunu Kuran’dan takip etmelerine
denir. Kur'an okumasını bilmeyenler sadece dinlerler.
Mukabele, günün her saatinde okunabilir. Ancak, ikindi namazlarından sonra
veya sabah namazında okumak gelenek haline gelmiştir. Mukabele, camilerde
okunabildiği gibi evlerde de okunur.
3.4. Teravi Namazı
Teravi namazı, ramazan gecelerinde yatsı namazından sonra, vitir namazından
önce kılınır. Sünnet olan bir namazdır ve yirmi rekattır. Cemaatle yani, bir
imamla birlikte kılınabileceği gibi yalnız da kılınabilir.
Teravi namazını kadın, erkek, oruç tutan tutmayan, yolcu olan olmayan bütün
Müslümanlar kılabilir.
4. Oruç Tutarken Nelere Dikkat Etmeliyiz?
.Oruç, akıllı ve ergenlik (sorumluluk) çağına girmiş her Müslüman’a
farzdır. 14
.Oruç tutabilmek için sağlıklı olmak gerekir. Hasta olanlar iyileşince
oruçlarını tutarlar. Eğer hasta, hiç iyileşemeyecek durumda ise fidye verir.
Fidye, bir yoksulun bir günlük yiyeceğinin karşılanmasıdır. Buna da gücü
yetmezse Allah onu bağışlar.
.Uzun yolculuk yapanlar, güçlük nedeniyle tutamadıkları oruçlarını,
yolculukları sona erince tutarlar.
.Oruç tutmak için, gece sahura kalkılır ve yemek yenir. Sevgili
Peygamberimiz bu yemeği ısrarla tavsiye etmiştir. Çünkü sahur yemeği sağlığımız
için önemlidir ve bu şekilde oruç daha rahat tutulur.
.Sahur yemeği yendikten sonra, ağız iyice temizlenir. "Niyet ettim
Allah rızası için yarınki orucu tutmaya.'' denir. imsak vaktinden itibaren
iftar vaktine (akşam ezanına) kadar hiçbir şey yenilmez, içilmez. Bu şekilde
oruç tutulmuş olur.
.Müslümanlar her zaman sözlerine, tutum ve davranışlarına son derece dikkat
ederler. Ancak oruçlu iken daha çok dikkat etmelidirler. Yani oruç tutarken,
iyi ve güzel söz söylenmeli, kötü sözlerden kaçınılmalıdır. Dinimizin uygun
görmediği yanlış işler yapılmamalıdır.
5. Orucu Bozan Durumlar
Orucu bozan durumların başında şunlar gelir: .Oruçlu olduğunu bile bile
yiyip içmek,
.iftar vakti girdi zannederek bir şey yemek, içmek, .imsak vakti girmedi
zannederek yemek, içmek, .Burun veya kulağa ilaç damlatmak, .Ağız dolusu
kusmak,
.Ağza veya burna çekilen suyu yutmak.
Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içmek orucu bozmaz. Eğer bir şey yenilip
içilirken oruçlu olduğu hatırlanırsa yeme içme bırakılıp ağızda olanlar
boşaltılıp ağız çalkalanmalıdır. Şayet, "Nasıl olsa oruç bozuldu.''
düşüncesiyle yiyip içmeye devam edilirse oruç gerçekten bozulmuş olur .
Oruca niyet edip başladıktan sonra özürsüz, bile bile orucu bozmak büyük
günahtır. Geçerli bir neden olmaksızın bilerek oruç bozanlar, bunun cezası
olarak ramazan dışında aralıksız altmış gün oruç tutarlar. Buna
kefaret orucu denir. Hastalık ve yolculuk / ~edeniyle tutulamayan veya bozulan
oruçlar daha sonra tutulur .Buna da kaza orucu
denir.
Hastalık, yaşlılık gibi durumları sebebiyle kefareti yerine getiremeyecek
şekilde dini özrü olanlar, her gün için bir fakiri doyuracak kadar fidye
verirler.
6. Oruç ibadetinin Kişiye ve Topluma Kazandırdıkları
Oruç ibadeti, kişiye ve topluma çok önemli şeyler kazandırır. Bunların
neler olduğunu görelim:
6.1. Oruç irademizi Güçlendirir
Oruç tutan kişi, nefsinin isteklerine karşı direnir ve ona boyun eğmez.
Bundan dolayı iradesi güç kazanır. Hayatın sıkıntılarına karşı dayanıklı ve
sabırlı olur.
Oruç tutan kişi bunu Allah'ın rızasını, hoşnutluğunu kazanmak için yapar.
Bu amaçla sabahtan akşama kadar nefsinin isteklerine boyun eğmez, bir şey
yemez, içmez. Küçük bazı zorlukları bahane ederek oruç tutmaktan vazgeçmez.
Bunu başardıkça da mutlu olur. Böylece, zorlukları sabırla karşılama yeteneği
gelişir.
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: ''Her şey için bir zekat vardır.
Bedenin zekatı da oruçtur. Oruç, sabrın yarısıdır.''
Demek ki orucun en önemli faydalarından biri de sabırlı olmayı
sağlamasıdır. Sabır- 11 olabilen insan, aynı zamanda iradeli insan demektir.
6.2. Oruç Davranışlarımızı Güzelleştirir
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: ''Oruç, insanları
kötülüklerden koruyan bir kalkandır.'', ''Herhangi biriniz oruçlu olduğunda
kötü söz söylemesin. Oruçlu kişi, kendisine sataşan ve hakaret eden olursa ona,
'Ben oruçluyum.' desin.''
Peygamberimizin bu sözlerinden de anlıyoruz ki, oruç bizi günahlardan
koruyan bir ibadettir. Oruçlu olan insan, söz ve davranışlarına daha çok dikkat
eder. Kötü söz söylemez, küfretmez. Kimse ile dövüşmez. Kavga etmez.
Oruçlu insan yalan söylemez. Kimseyi kırıp incitmez. Büyüklerine daha
saygılı davranır. Küçüklerini sever ve korur.
Oruçlu kişi, çevresindekilerle iyi ilişkiler kurar. Kimseye önyargılı
bakmaz. Kimse hakkında kötü şeyler düşünmez. Herkesle iyi geçinir. Kimseye
dargın olmaz. Dargınları barıştırır. Kısaca, içten gelerek ve Sırf Allah'ın
hoşnutluğu için oruç tutan kişi, her bakımdan örnek olur.
6.3. Oruç Toplumda Yardımlaşma ve Dayanışmayı Artırır
Oruç tutarak aç, susuz kalan Müslümanlar fakir, yoksul ve
kimsesizlerin ne durumda olduklarını daha iyi anlarlar. Onlara yardım etme
yollarını ararlar.
Yılda bir kere mallarının zekatını vermek zorunda olan Müslümanlar, bunu
daha çok ramazan ayında gerçekleştirirler.
Zekattan ayrı olarak ramazanda, bayram namazına kadar yoksullara,
kimsesizlere verilmesi gereken bir de Fıtır sadakası (fitre) vardır.
Ramazanda herkesin manevi duyguları kabarır. Herkesin birbirine ve
özellikle yoksullara yardım etme arzusu artar. Bundan dolayı zekat ve fitreden
başka, insanlar gönüllerinden kopan her tür yardımı yapmaktan geri kalmazlar.
Böylelikle ramazan, yardımlaşmanın ve dayanışmanın en yüksek olduğu ay haline
gelir. Fakir, yoksul ve kimsesizler de maddi yönden rahatlarlar. Onlar da biraz
daha iyi yiyebilme ve giyinebilme imkanına kavuşurlar.
Kısaca ramazan ayı, imkanı olan Müslümanların cömertlik duygularının doruk
noktaya çıktığı aydır. Peygamberimizin amcasının oğlu Abdullah, zaten cömert
olan Peygamber Efendimizin ramazan ayında daha da cömert olduğunu bildirmiştir.
Peygamberimizin bu tutumu, bütün Müslümanlar için bir örnek olmuştur.
7. Ramazan Ayı Sonunda Bayram Yaparız
Peygamber Efendimiz, Medine'ye göç ettiğinde halkın yılda iki
kere bayram yaptıklarını gördü. O günlerde oyunlar oynuyorlar, şenlik
yapıyorlardı. Bunu gören Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: ''Yüce Allah bu
iki bayrama karşılık daha hayırlı olan Ramazan ve Kurban Bayramı'nı
vermiştir.''
Ramazan Bayramı, oruç tamamlandıktan sonra başlar ve üç gün sürer. Bu ayda,
ramazana sağlık içinde ermenin şükran borcu demek olan Fıtır sadakası (fitre)
verildiğinden bu bayrama Fıtır Bayramı denir. Bunun yanında tatlı ve şeker
ikramının çokluğundan dolayı halk arasında bu bayrama Şeker Bayramı da
denilmektedir.
Ramazan Bayramı'nda bir ay boyunca Allah rızası için oruç tutan, her türlü
güçlüğe katlanan Müslümanlar, Yüce Allah'ın emrini yerine getirmenin sevinç ve
mutluluğunu yaşarlar. Bayram günlerinde insanlar, bu neşeyi yok edecek
olumsuzluklardan kaçınmaya özen gösterirler.
Bayram sabahı, ailece erken kalkılır. Erkekler abdest alarak en güzel ve
temiz elbiselerini giyip camiye giderler. Bayram namazı kılındıktan sonra cami
çevresinde, mahallede, evde, köy odalarında, herkes birbiriyle bayramlaşır.
Akraba, komşu ve dostlar karşılıklı ziyaretlere gider ve birbirlerinin
bayramını kutlarlar.
Bayramda büyüklerin elleri öpülür. Hastalar ziyaret edilir. Küçüklere
armağanlar verilir. Kimsesiz yetim çocuklara ve yoksullara yardım edilir.
Dargınlıklar, düşmanlıklar sona erer. Dostluklar pekişir.
Bayram günlerinde geleneğe göre mezarlığa gidilerek kabir ziyareti yapılır.
Bütün ölmüş Müslümanların ruhları için Fatiha okunur, dua edilir.
TOPLUMSAL GÖREVLERİMİZ VE DİN
1. Yakınlarımı Sever, Sayar ve Yardımlarına Koşarım
Aile bireylerimizin dışındaki akrabalarımız bizim
yakınlarımızdır. Onları sevmeli, saymalı, gerektiğinde yardımlarına koşmalıyız.
Bu bizim toplumsal görevlerimiz arasında yer alır.
Aile, en küçük insan topluluğudur. Bütün toplumlarda aile vardır. Aile, insanlar
için bir okul gibidir. Çocuklar konuşmaya orada başlarlar. Temel bilgileri
orada alırlar. Başkalarına karşı nasıl davranacaklarını öğrenirler.
Sevgi ve saygının ilk öğrenildiği yer de ailedir. Doğruluk, şefkat,
merhamet gibi yüce duygular orada kazanılır. Dine, devlete, vatana ve millete
bağlılığın ilk adımları orada atılır.
Ancak bu yeterli olmaz. Yakınlarımız ile de her
zaman birlik ve dayanışma içinde olmalıyız. Birlik ve dayanışma sağlanamazsa
toplum düzeni bozulur. Bundan, herkes olumsuz yönde etkilenir.
Bu olumsuzlukları yaşamamak için, yapmamız gereken şeyler vardır. Bunların
başında, yakınlarımızı sevmek ve saymak gelir. Bize ihtiyaçları olduğunda
yardımlarına koşmak da önemlidir. Sevgi ve saygı, bizi birbirimize bağlar.
Ortak duygularımızı geliştirir. Karşılıklı yardımlaşma da sevgi ve saygımızı
artırır. Sevgili Peygamberimiz, ''Yakınları ile ilişkisini kesen kişi cennete
giremez.'' buyurmuştur.
Sevgi ve saygı sözle olmaz. Yakınlarımıza karşı yapmamız, yerine getirmemiz
gereken görevlerimiz vardır. Ancak bu görevler yapılırsa sevgi ve saygıdan söz
edilebilir. Anne ve babasının sözünü dinlemeyen; teyzesini, dayısını ziyaret
etmeyen bir çocuğun, ''Ben onları seviyorum, yakınlarıma karşı saygılıyım.''
demesi anlamsızdır.
Unutmayalım ki, Sevgili Peygamberimiz, yakınlarını sever ve sayardı. Her
zaman onların yardımlarına koşardı. Müslümanlara da böyle davranmalarını
öğütlerdi.
2. Arkadaşlarımla ilişkilerim
Yakınlarımızla nasıl iyi ilişkiler kuruyorsak aynı şekilde
arkadaşlarımızla da iyi ilişkiler kurmalıyız.
Sevgili Peygamberimiz, ''Arkadaşların en iyisi, arkadaşına iyi
davranandır.'' buyurmaktadır. Ailemizden sonra en çok birlikte olduğumuz
kişiler, arkadaşlarımızdır.
Arkadaşlarımızla sokakta birlikte oluruz. Birlikte oynarız. Birlikte okula
gideriz. Sınıflarda yan yana otururuz.
Arkadaşsız kaldığımız günleri düşünelim Hemen
sıkılır, konuşacak, şakalaşacak, oynayacak bir arkadaş aramaz mıyız? işte bizim
için bu kadar önemli olan arkadaşlarımızı iyi seçmeliyiz. Kötü davranışlarını
gördüğümüz kişilerle arkadaş olmamalıyız. Aksi taktirde biz de kötü
alışkanlıklar edinebiliriz. Bu durum başkalarının bizim için besledikleri güzel
duyguları yok eder. Sevgili Peygamberimiz, ''insan sevdiği ile beraberdir.''
buyurmuştur. Atalarımız da, ''Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.''
demişlerdir. Bu sözler, arkadaş seçiminde ve onlarla ilişkilerimizde nasıl
davranmamız gerektiğini bize anlatmaktadır.
2.1. Arkadaşlarıma Saygılı ve Hakça Davranırım
Arkadaşlarımızla iyi ilişkiler kurmak istiyorsak onlara saygılı olmalıyız.
Saygısız davranışlar, kim olursa olsun başkalarını bizden uzaklaştırır.
Saygı, hem sözle hem davranışlarla gösterilir. Bu nedenle arkadaşlarımızı
üzecek sözler söylememeliyiz. Onlara çirkin lakaplar takarak gönüllerini
kırmamalıyız. Kusurlarını yüzlerine vurmamalıyız. Çirkin el şakaları
yapmamalıyız. Bu tür davranışların saygısızlık
olduğunu bilmeliyiz. Sevgili Peygamberimiz, ''Mümin, mümin kardeşinin
aynasıdır.'' buyurmuştur. Biz ne isek arkadaşlarımız da odur. Kendimiz için ne
istiyorsak arkadaşlarımız için de onu istemeliyiz. Bu, onlara karşı hakça
davranmak anlamına gelir. Arkadaşlarıyla aynı takımda oynamayı, hep beraber
geziler yapmayı, derslere beraber çalışmayı kim istemez? Bunları düşünmek ve
buna göre hareket etmek, arkadaşlarımızla ilişkilerimizi düzene sokar. Onlara
saygılı ve hakça davranmamıza yol açar.
2.2. Arkadaşlarımın Fikirlerini Sabırla Dinlerim
Herkesin düşüncesi farkıdır. insanlar her zaman aynı şeyleri düşünmezler.
Aynı fikir ve duyguları paylaşmazlar. Bu farklılık, arkadaşlar arasında da
görülebilir.
Arkadaşlarımızın değişik düşüncelerini paylaşmayabiliriz. Onlarla aynı
düşüncede olmayabiliriz. Yine de saygı gereği, onların fikirlerini sabırla
dinlemeliyiz. Düşüncelerini rahatça anlatmalarına fırsat vermeliyiz. Böyle
davranmamız arkadaşlarımızla ilişkilerimizi sürdürmemiz bakımından önemlidir.
Arkadaşlarımızı dinlemezsek onların bize karşı duydukları saygı ve sevgiyi yok
ederiz. Bu davranışlarımız, onların bizden uzaklaşmalarına ve bizi
dinlememelerine neden olur.
Arkadaşlık, saygılı ve hoşgörülü olmayı gerektirir. Hoşgörü, değişik
fikirleri anlayışla karşılamakla başlar .
2.3. Arkadaşlarımla Paylaşmayı Severim
Arkadaşlık, paylaşmayı gerektirir. Aralarında paylaşacakları şeyleri
olmayan kişiler, arkadaş olamazlar .
Arkadaşlar, birbirlerine karşı güzel duygular beslemeliler. Karşılıklı
olarak birbirini sevmeliler. Bu yapılmadan arkadaşlık kurulamaz.
Paylaşmak, vermek demektir. Bizim olan şeyleri vererek paylaşmayı
gerçekleştirebiliriz.
Sevgi, bize ait güzel bir duygudur. Arkadaşımızı severek bu duygumuzu
paylaşmalıyız yandaşlarımızın sevinç ve üzüntüsüne ortak olmak, onlarla
birlikte sevinmek, birlikte üzülmek de güzel bir paylaşma örneğidir .
Ders çalışan, sınava hazırlanan bir arkadaşa yardım etmek, onunla
zamanımızı ve bilgimizi paylaşmak demektir.
Biz, arkadaşlarımızla aynı okulda okuruz. Aynı sırada otururuz. Kalemini,
silgisini evinde unutan arkadaşımıza yedek kalem ve silgimizi veririz. Bunları
yaparken mutlu oluruz. işte bütün bunlar, vermek ve paylaşmaktır.
Arkadaşlarımızla paylaşımımızda bununla da yetinmemeliyiz. Yeri geldiği ve
gerektiği zaman harçlığımızı, yiyecek ve içeceğimizi de arkadaşlarımızla
paylaşmaktan çekinmemeliyiz. Karşılık beklemeden arkadaşlarımıza armağan vermeliyiz.
Sevgili Peygamberimiz, ''Birbirinize hediye (armağan) verin, karşılıklı
sevginiz artar.'', ''Hediye, içinizden kin ve düşmanlığı çekip çıkarır.''
buyurmuştur .
Vermenin ve paylaşmanın bize mutluluk getireceğini unutmamalıyız. Kısaca,
arkadaşlarımızla paylaşmayı sevmeliyiz.
3. Toplumsal Mekanları Başkalarının da Kullandığım Biliyorum
Günlük hayatımızda çeşitli yerlerde bulunuruz. Sabahleyin okula giderken
önce sokağa çıkarız. Sokakta bizimle birlikte yürüyen insanlar görürüz.
Okullarına giden öğrencilere, iş yerlerine giden işçi ve memurlara rastlarız.
Zaman zaman yolculuk yaparız. Otobüse, trene, uçağa, vapura bineriz. Bu
taşıtlara binebilmek için duraklara, otobüs terminallerine, garlara, hava
alanlarına, iskelelere gideriz. Gittiğimiz bu yerlerde aynı amaçla gelen
insanları görürüz. Bekleme salonlarında koşuştururlar. Banklar sürekli dolar,
boşalır. Biri kalkar, diğeri oturur.
Bir spor karşılaşmasına gittiğimizde ya da televizyonda seyrettiğimizde,
salon veya stadyumda binlerce insanın yan yana oturduğunu görürüz.
Zaman zaman yorgunluğumuzu gidermek, dinlenmek için parklara gideriz. Orada
da bizim gibi oturan, dolaşan, oynayan, eğlenen insanlar bulunur.
Şu halde biz, her zaman, her yerde yalnız olmayız. Bizimle birlikte
başkaları da bulunur. Sokağı, okulu, camiyi, pazar yerini, terminali, garı,
hava alanını, iskeleyi ve parkı bizimle birlikte başkaları da kullanır. işte bu
ve benzeri yerler, toplumsal mekanlardır. Toplumsal mekanlar herkese aittir.
Pek çok kişi bu mekanları paylaşır ve yararlanmaya çalışır.
Toplumsal mekanlarda bulunurken bu yerleri başkalarının da kullandıklarını
unutmamalıyız. Temiz ve düzenli kalmalarına özen göstermeliyiz.
3.1. Okulumu Temiz ve Düzenli Tutarım
Başkaları ile birlikte kullandığımız toplumsal mekanlardan biri de okulumuzdur.
Günümüzün önemli bir kısmını okulumuzda geçiririz. Orada diğer öğrencilerle
birlikte oluruz. Öğretmenlerimiz ve müdürümüz de okulda, bizim yanımızda yer
alırlar. Çeşitli işlerimizi yapan, okulumuzu temizleyen memur ve hizmetlileri
de unutmamak gerekir. Onlar bizden önce okula gelir, bizden sonra oradan
ayrılırlar.
Okul hepimizin evi, yuvası gibidir. Üstelik okul, pek çok kişinin
paylaştığı, ortaklaşa kullandığı bir yerdir. Toplumsal bir mekandır.
Biz, evimiz gibi okulumuzu da temiz ve düzenli tutarız. Temiz ve düzenli
olmasına özen gösteririz. insanların kullandığı her yer, bir süre sonra
kirlenir. Okul gibi çok kalabalık insan topluluklarının bulunduğu yerler daha
çabuk kirlenir. Bu nedenle okulu kirletecek şeylerden kaçınırız.
Okul temizliği sağlığımız açısından da önemlidir. Pis yerlerde
hastalıkların çabuk yayıldığını biliriz. Temizliğine dikkat etmezsek okulumuzda
da bu tür kötü olaylarla karşılaşabiliriz.
Kirlenen bir yeri hemen temizleyebiliriz. Ancak, asıl önemli olan
kirletmemek, temiz tutmaktır. Biz, okulumuzun temiz kalması için dikkatli
davranırız. Okul bahçesinde, koridorlarda ve sınıflarda yere kağıt parçası,
çekirdek kabuğu, meyve artıkları gibi şeyleri atmayız. Pis ayakkabılarla okula
girmeyiz. Gerektiğinde çöp kutularını kullanırız. Sağa sola tükürmeyiz. Bunun
çok çirkin bir davranış olduğunun bilincindeyiz. Sıra, sandalye ve masaların
düzenli ve yerli yerinde olmasına dikkat ederiz.
3.2. Camimi Düzenli ve Temiz Tutarım
Her dinin ibadet yerleri vardır. Müslümanların topluca ibadet ettikleri yer
camidir. Müslümanlar, her gün beş kere camilere namaz kılmak için giderler.
Ayrıca her cuma günü, camilerde cuma namazı kılarlar. Ramazan ve Kurban
Bayramları'nın ilk günlerinde de yine birlikte bayram namazı kılınır. Özellikle
cuma ve bayram namazlarında camiler çok kalabalık olur. Namaz kılacak yer
bulmakta güçlük çekilir.
Camiler, pek çok kişinin birlikte kullandığı mekanlardandır. Camilerimizi
de temiz ve düzenli tutmamız gerekir.
Sevgili Peygamberimiz, ''Temizlik imandandır.'' buyurmuştur. Biz, inancımız
gereği camilere gider, ibadet ederiz. Öyleyse camileri temiz ve düzenli tutmayı
inancımızın gereği saymalı, camilerdeki davranışlarımızı ona göre
ayarlamalıyız.
Camilerin temiz ve düzenli tutulması Yüce Allah'ın emridir. Kuranıkerim’de
İbrahim Peygamber ve Kabe'den söz edilen bir ayette, Allah şöyle buyuruyor:
''...Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rüku ve
secdeye varanlar için evimi temiz tut.''
Nasıl Kabe'ye, "Beytullah'' (Allah'ın evi) deniliyorsa camiler de Kabe
gibi Yüce Allah'a ibadet etmek için yapılan mekanlardır. Aynı anlayışla
camilerin de temiz tutulması gerekir.
Camilerin temiz ve düzenli tutulmasını gerektiren bir başka neden de şudur:
Namaz kılabilmek için bulunduğumuz yer mutlaka temiz olmalıdır. Namaz kılmak
isteyen kişi öncelikle vücudunu ve elbiselerini temizler. Ayrıca abdest alır.
Abdest de bir tür temizliktir. Bu da yeterli değildir. Namaz kılınacak yerin de
temiz olması gerekir. Bu nedenle biz namaz kılacağımız yerleri, özellikle de
pek çok kişinin girip çıktığı, ibadet ettiği camileri temiz ve düzenli tutarız.
Bize yakışan budur. inancımız, böyle davranmamızı gerektirir.
3.3. Bütün insanlara Açık Olan Mekanları Temiz Tutarım
Hepimiz, yiyecek, içecek ve giyeceklerimiz kadar içinde yaşadığımız
mekanların da temiz olmasına dikkat etmeliyiz.
içinde yaşadığımız mekanların başında evimiz ve okulumuz gelir. Cami,
kışla, fabrika, gar, istasyon, hava alanı, sokak, park ve bahçeler de pek çok
kişinin birlikte kullandığı mekanlar arasında yer alır.
Okulumuz ve camimiz gibi, diğer toplumsal mekanları da temiz tutmalıyız.
Bu, kişisel olduğu kadar, toplumsal bir görevdir. Çünkü bizler, bu mekanları
başkaları ile paylaşırız. Ortaklaşa kullandığımız mekanları kirletmek, diğer
insanlara haksızlık olur. Aslında her şeyin ve her yerin temiz olması gerekir.
Çünkü Yüce Allah, Kuranıkerim’de; ''...Allah tövbe edenleri de sever,
temizlenenleri de sever.'' buyurmaktadır.
Kuşkusuz hepimiz, Allah'ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmak isteriz. işte
bunun bir yolu da vücudumuzu temizlediğimiz, ahlakımızı güzelleştirdiğimiz
gibi, çevremizi de temiz ve düzenli tutmaktır. insanların kullanımına açık olan
her yer, her mekan, bizim çevremizi oluşturur.
Okulumuzun ve camimizin temizliği kadar diğer toplumsal mekanların
temizliği de önemlidir. Herkes, temiz ve düzenli bir sokakta yürümek ister. Çöp
yığınları ile dolu olan bir sokakta yürümek hepimizi rahatsız eder. Temiz,
bakımlı, çiçekleri koparılmamış, ağaçların dalları kırılmamış bir parkta
oturmak bize mutluluk verir. Pis ve bakımsız bir parka gitmek bile istemeyiz.
Ayrıca, bütün insanlara açık olan mekanların temizliğinin toplum sağlığı
bakımından önemi de unutulmamalıdır.
4. Toplumsal Hayatın Kurallarına Uyarım
insanların barış ve huzur içinde yaşayabilmeleri için toplumsal hayatın
kurallarına uymaları gerekir. Bu kurallara uymayanlar, başkaları tarafından
kınanırlar. Davranışları hoş karşılanmaz. Diğer kişilerin sevgi ve saygısını
kaybederler.
Sevgili Peygamberimiz, bir Müslüman’ın diğer insanlarla iyi geçinen,
kendisi ile de iyi geçi ilebilen kişi olması gerektiğini bildirmiştir. Bunu
sağlayabilmek için de toplumsal hayatın kurallarına uymak gerekir.
Temiz ve uygun giyinmek bu kurallar arasında yer alır. Evde, okulda, iş
yerinde, konuklukta, seyahatte giyeceğimiz elbiselerimiz birbirinden farklı
olmalıdır. Kirli bir iş kıyafeti ile misafirliğe gidilmeyeceğini hepimiz
biliriz.
Başkaları ile birlikte yapılan yolculuklarda uyulması gereken kurallar
vardır. Taşıtlara binerken sıraya uymamak, yüksek sesle konuşmak, kirli ve pis
kokulu elbiselerle taşıtlara binmek doğru değildir. Hasta, özürlü ve yaşlılara,
hamile ve çocuklu kadınlara yer vermek de bu kurallar arasında yer alır.
Telefon görüşmelerimizde nasıl davranacağımızın bilinmesi önemlidir. Olur
olmaz saatlerde telefon etmek, telefonda uzun süre konuşmak, gereksiz şeyler
söylemek doğru değildir. Telefonda kibar ve nazik sözlerle konuşmak, açarken
veya kapatırken iyi dileklerde bulunmak da toplum hayatının kuralları arasında
yer alır.
Bir hastayı nasıl ziyaret edeceğimizi, ziyaret sırasında nasıl
davranacağımızı da öğrenmeliyiz.
Komşularla ilişkilerimiz de kurallara uygun sürdürülmelidir. Onları söz ve
davranışlarla rahatsız etmemek gerekir. Özellikle apartman komşularının dikkat
etmesi gereken kurallar vardır. Yüksek sesle müzik dinleyerek, evde
koşuşturarak komşuları rahatsız etmek doğru değildir.
Komşularımızın üzüntülü ve sevinçli anlarında yanlarında olmak da
önemlidir.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Evde, okulda, iş yerinde, camide, çarşıda,
pazarda, parkta, sokakta, özetle her yerde uymamız gereken toplumsal kurallar
vardır. Bu kurallar bize evde veya okulda öğretilir. Bunlara uymak bizi uyumlu,
başkaları ile barışık ve mutlu bir insan haline getirir. Uyumlu bir insan
olmak, aynı zamanda iyi bir Müslüman olmak demektir. Sevgili Peygamberimiz:
''Gerçek mümin, başkaları ile iyi geçinen ve kendisi ile de iyi geçinebilen
kişidir...'' buyurmuştur.
4.1. Toplumsal Hayatta isteklerimi Kibar ifadelerle Belirtirim
Hepimiz diğer insanlarla konuşarak ilişki kurarız. Bu ilişkilerimizin iyi
olabilmesi, konuşma biçimine bağlıdır. Bazen yapılan yanlış bir konuşma,
düşmanlıklara ve kötülüklere sebep olabilir.
Evde aile bireylerinden, okulda arkadaş ve öğretmenlerimizden bazı isteklerimiz
olur. Alış veriş yaparken satıcılardan bir şeyler isteriz. Kimden ne istersek
isteyelim, kibar ve nazik olmalıyız.
Oyun saatinde, "Babacığım, izin verirseniz arkadaşlarımla oynamak
istiyorum." diyerek kibarca izin istemek uygun bir davranıştır. "Ben
gidiyorum." diyerek evden ayrılmak ise kaba ve çirkin bir davranış
sayılır.
Sınıfta, "Öğretmenim, izin verirseniz bir şey sormak istiyorum."
ya da "Lütfen şu konuyu biraz daha açıklar mısınız?" diyerek kibar
sözlerle isteğimizi dile getirmek de bizim beğenilmemize neden olur.
isteğimizin daha çabuk karşılanmasını sağlar.
Arkadaşlarımızdan bir şey isterken de kibar sözler kullanmalıyız.
"Şunu verir misiniz.", "izin verirseniz kitabınıza bakmak
istiyorum.", "Lütfen, kalemi arkadaşa uzatıverin.", "Bir
sakıncası yoksa sizinle oynamak istiyorum.." gibi nazik istekleri kimse
geri çevirmez.
Konuşurken daima tatlı dilli olmalı, güzel sözler söylemeliyiz.
Peygamberimiz; ''Güzel söz de sadakadır.'' buyurmuştur.
Bir şeyi isterken kaba ve kırıcı olmak,tartışmaya girmek çok yanlıştır.
4.2. Büyüklerime Saygılı Davranırım
. Bir gün Sevgili Peygamberimiz arkadaşları ile oturuyordu. Müslümanlar,
çevresini kuşatmış onu dinliyorlardı. Bu sırada, yaşlı bir kişi onlara yaklaştı.
Peygamberimizi dinleyenler bu yaşlı kişiye yer vermekte geciktiler. Bunun
üzerine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: ''Küçüğüne şefkat, büyüğüne saygı
göstermeyen bizden değildir.''
Başka bir gün, Peygamberimizin yanına bir konuda bilgi vermek için üç kişi
gelmişti. içlerinden en küçükleri söze başlayınca Peygamberimiz şöyle buyurdu:
''Önce büyüğünüz konuşsun.''
Peygamberimizin bu sözlerinden büyüklerimize karşı saygılı davranmanın aynı
zamanda dinimizin bizden beklediği bir davranış olduğunu anlıyoruz.
Büyüklere saygı sözle olmaz. Davranışlarımızla da onlara karşı saygılı
olduğumuz gösterilmelidir. Yemekte, sohbette, yolculukta, çarşıda, pazarda
onlarla karşılaştığımız zaman, gerekli ilgiyi göstermeliyiz. Ziyaretlerine
gitmeli, işlerinde yardımcı olmalıyız.
Büyüklerimizle konuşurken sözlerimize dikkat etmeliyiz. Onları üzecek ve
yanlış anlaşılabilecek kelimeleri kullanmamalıyız.
Büyüklerin öğütlerini dinlemek, saygı gereğidir.
Bütün bunları yapmayan ve büyüklerine saygılı davranmayanların, küçüklerinden
sevgi ve saygı beklemeye hakları yoktur.
4.3. Küçüklerime iyi Örnek Olurum ve Onları Korurum
Bir atasözümüzde, "Üzüm, üzüme baka baka
kararır.'' denilmektedir. Bu söz, insanların söz ve davranışları ile birbirini
etkilediklerini anlatmak için kullanılır.
Küçükler, büyüklere göre daha çok etkilenirler. Büyüklerin davranışlarını
örnek alırlar. Onları taklit ederler. Bu nedenle büyüklerin küçüklere iyi örnek
olmaları gerekir.
Küçüklere iyi örnek olmak için öncelikle sözlerimize dikkat etmeliyiz.
Çocuklar duyarak ve görerek öğrenirler. Henüz iyiyi kötüden, yararlıyı
zararlıdan, güzeli çirkinden ayırtacak çağda olmadıklarından ne duyarlarsa onu
söyler ve ne görürlerse onu yaparlar.
işte bunu bilerek küçüklerimizin yanında güzel sözler söylemeliyiz. Doğru
sözlü olmalıyız. Çirkin sözlerden, yalancılıktan, alay etmekten sakınmalıyız.
Bunların yanında güzel davranışlarımızla da onlara örnek olmalıyız.
Örneğin; "Yoksullara yardım etmek gerekir.'' demek yeterli değildir.
Küçüklerimizin yanında bir yoksula yardım ederek, bunu, kendilerine
göstermeliyiz.
Arkadaşlarımızla iyi geçinip kavga etmeyerek arkadaşların birbiriyle nasıl
ilişki kuracaklarını öğretmeliyiz.
Küçükleri her türlü kötülükten ve tehlikeden korumak da biz büyüklerin
görevidir. Aslında küçüklerimize iyi örnek olmakla onları kötü davranışlara
alışmaktan korumuş oluruz.
Bununla birlikte evde, okulda, sokakta her türlü tehlikeden de korumaya
çalışmalıyız. Yolda yürürken, özellikle kavşaklardan geçerken kendilerine
yardım etmeliyiz. Bir kazaya uğramalarına engel olmalıyız. Küçük bir çocuk,
kibrit ve benzeri şeylerle oynamanın tehlikesini bilmeyebilir. Böyle bir şey
gördüğümüzde hemen kendisini uyarmalıyız. Çıkacak bir yangının ne büyük
felaketlere yol açabileceğini anlatmalıyız.
4.4. Gerektiğinde Özür Dilemesini Bilirim
Dinimize göre, her insan yanlış şeyler yapabilir. Günah
işlemiş de olabilir. Kişinin yanlışlık yaptığını, günah işlediğini anlayınca
pişmanlık duymasına ve bir daha yapmamak için karar vermesine tövbe denir.
Yüce Allah, tövbe edenlerin günahlarını bağışlar. Ancak gerçek tövbe,
kişinin hatasını anlaması, yaptığına pişman olması ve kesin olarak bir daha
aynı fenalığı yapmamaya çalışması demektir. Allah, hata ve günahlarına
içtenlikle tövbe edenleri sever. Onların tövbelerini kabul eder. Tövbe, yapılan
yanlışlıklar için Allah'tan özür dilemek anlamına gelir. Yüce Allah, bu konuda
şöyle buyuruyor: ''...Allah tövbe edenleri de sever...'', ''...Allah'ın tövbeyi
çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hala bilmezler mi?''
Bizler, zaman zaman diğer insanlara karşı da yanlışlıklar yapabiliriz.
Onların zarar görmelerine neden olabilir, haksızlığa uğramalarına yol
açabiliriz. Bunu anladığımız, yanlışımızı gördüğümüz zaman, insanlardan özür
dilemeyi bilmeliyiz.
Evimizde aile bireylerine, okulumuzda öğretmenlerimize ve arkadaşlarımıza
karşı da hata yapabiliriz. Önemli olan bunu anladığımızda hatamızdan dönmek ve
bir daha yapmamaya çalışmaktır. Onlardan özür dilemek ve bağışlanmamızı
istemektir. Gerektiğinde özür dilemesini bilen kişiler, olgun insanlardır.
böyleleri, toplumsal hayatın kurallarına daha çok uyar ve hayatta başarılı
olurlar.
4.5. Trafik Kural/arına Uyar, Başkalarının Haklarım Çiğnemem
Toplumsal hayatın gereklerinden biri de trafik kurallarına uymaktır.
Trafik kuralları, yaya ve sürücülerin yolda giderken uymaları gereken
kurallardır. Günümüzde, özellikle büyük kentlerde insan ve araç sayısı çok
artmıştır. Yollar kalabalıktır. Yaya ve sürücülerin bir yere gidip gelirken
birbirlerine zarar vermeden yol almaları, ancak bu kurallara uymalarına
bağlıdır.
Trafik kurallarına uyulmadığı zaman neler olduğunu hepimiz biliriz. Bu tür
haberleri her gün gazetelerden okumakta, televizyonlarımızda izlemekteyiz.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de, ''...Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye
atmayın...'' buyurmaktadır. Trafik kurallarına uymamak hem kendi hayatımızı hem
de başkalarının hayatını tehlikeye atmaktır. Bunu yapan kişiler kendilerinin ve
başkalarının yaşama hakkına saygısızlık etmiş olurlar.
Başka bir ayette de Yüce Allah, haksız yere birini öldürenin bütün
insanları öldürmüş, birini ölümden kurtaranın da bütün insanları diriltmiş gibi
olacağını bize hatırlatıyor.
Trafik kurallarına uymamak insanların ölmelerine, yaralanmalarına, sakat
kalmalarına ve maddi zarara uğramalarına neden olur. Trafik kurallarına
uymayarak başkalarına zarar vermek, haksızlık yapmak, kul hakkına girmek
demektir. Dinimiz, kul hakkına çok önem verir. Allah, üzerinde kul hakkı
olanları bağışlamaz. Haksızlığa uğrayanlar, haklarını er geç alırlar. Sevgili
Peygamberimiz, ''Kıyamet gününde haklar sahiplerine geri verilecektir...'',
''Her hak sahibine hakkını ver.'' buyurmuştur.
Yukarıdaki ayet ve hadisler düşünülürse trafik kurallarına uymanın dinimiz
açısından ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.
Bu nedenle toplumsal hayatın gereği olarak trafik kurallarına uymalıyız.
Böylece kendimizi ve diğer insanları tehlikelerden korumuş oluruz. Kimsenin
hakkını çiğnememiş oluruz.
Bunu yapabilmek için;
.Yaya kaldırımlarında her zaman sağdan yürümeliyiz.
.Trafik ışıklarına dikkat etmeli ve kırmızı ışıkta geçmemeliyiz. .Sürücü ve
yolcu isek emniyet kemerini takmalıyız.
Ayrıca sürücülerin aşırı hız yapmamaya, uykusuz ve alkollü olarak araç
kullanmamaya dikkat etmeleri gerekir.
Unutmayalım ki, uygar insan toplumsal kurallara uyan insandır. Uygar insan,
her bakımdan kendini geliştirir. Başkalarının haklarına saygı duyar. Kimseye
zarar vermez. Sabırlı olmasını bilir. Trafik kurallarına uymak da bir sabır ve
uygarlık işidir.
Sevgili Peygamberimiz, ''Müslüman, eli ve dili ile kimseye zarar vermeyen
kişidir.'' buyurmuştur. Trafik kurallarına uymamak, başkalarına zarar vermemize
neden olur. Bu da dinimize aykırıdır.
5. Komşularımızla ilişkilerim
Ailemizden sonra en yakın sosyal çevremiz komşularımızdır. Komşularımızla
aynı yerde yaşarız. Oturduğumuz binada pek çok komşumuz bulunur. Aynı sokakta
ve mahallede, aynı köyde birlikte olduğu.muz komşularımız vardır.
Zaman zaman ihtiyaçlarımızı karşılamak için komşularımıza gideriz. Üzüntü
ve Mutluluklarımızı onlarla paylaşırız.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de yakın ve uzak komşularımıza iyilik etmeyi
emretmektedir.
Peygamberimizin bildirdiğine göre, Cebrail Aleyhisselam sürekli olarak
komşuya iyilik etmeyi öğütlüyordu. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz de
Müslümanlara yeri geldikçe bu konuda uyarılarda bulunmuştu. Komşu haklarına
uyulmasını istemişti.
işte biz, bu anlayışla komşularımızla ilişki kurmalıyız. ilişkilerin iyi
olmasına dikkat etmeliyiz. Komşularımızla iyi ilişkiler kurmanın, toplumsal
görevler arasında yer aldığını bilmeliyiz.
5.1. Çevremizde Başka Ailelerin de Yaşadıklarını Unutmam
Bizler, bulunduğumuz yerde yalnız yaşamayız. Çevremizde başka aileler de
vardır. Bunlar komşularımızdır. Herhangi bir nedenle büyüklerimiz evden
ayrıldıklarında, bizi komşularımıza emanet ederler. "Biz filan saatte
döneceğiz. Evde çocuklarımız yalnız. Lütfen onlarla ilgilenin.'' derler. Uzun
süreli olarak evimizden ayrıldığımızda, komşularımıza, "Biz gidiyoruz.
Evimiz size emanet.'' deriz. Evimizde olmayan bir şeyi önce komşularımızdan
isteriz. Sevinç veya üzüntü verecek bir olayla karşılaşırsak bundan, önce
komşularımızın haberi olur. En iyi arkadaşlarımız, komşularımızın çocuklarıdır.
Anne babamızın yakın dostları da çoğunlukla komşularımızdır.
Günlük hayatımızda bu kadar yakın ve iç içe olduğumuz komşularımızın
farkına varmalıyız. Onlarla samimi ve güzel ilişkiler kurmalıyız.
Dinimiz, komşuluğa ve komşu haklarına çok önem verir. Yüce Allah, ''Allah'a
ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere,
yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin
altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın;
Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.''
buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz de komşularımıza iyi davranmak, onlara
zarar vermemek konusunda pek çok uyarıda bulunmuştur. ''Komşusu,
kötülüklerinden güven içinde olmayan kişi, cennete giremez.", ''Allah'a ve
ahiret gününe inanan kişi, komşusuna eziyet etmesin.'' sözleri onun bu
uyarılarındandır.
iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olarak görevimiz, çevremizde yaşayan
komşularımızla iyi geçinmektir. Kendimiz için istediğimiz her iyi ve güzel şeyi
onlar için istemektir. Bu da Sevgili Peygamberimizin öğütlerindendir.
5.2. Gerektiğinde Komşularımızın Yardımına Koşarım
Dinimizde komşuluk çok önemlidir. Bize en yakın kişiler komşularımızdır.
Akrabalarımız çoğu zaman bizden uzak yerlerde yaşarlar. Bu nedenle bir
ihtiyacımız olduğunda önce komşularımıza gider, onların yardımını isteriz.
Komşularımız da aynı şekilde bize gelirler.
Sevgili Peygamberimiz, '' Allah'a ve ahiret gününe inanan kişi, komşusuna
iyilik etsin.'', "Allah katında komşuların en iyisi komşusuna iyi davranandır."
buyurmuştur.
Peygamberimizin, "Komşusu aç iken tok olarak yatan kimse gerçek mümin
değildir." sözü de komşulara yardım konusunun ne kadar önemli olduğunu
göstermektedir.
.1 Komşusuna nasıl davranması gerektiğini soran bir Müslüman’a,
Peygamberimiz, şöyle cevap vermiştir:
"Hastalanırsa ziyaretine gidersin... Borç isterse verirsin, darda
kalırsa yardım edersin. Bir nimete kavuşursa tebrik edersin. Başına bir felaket
gelirse teselli edersin..."
Peygamberimizin bütün bu öğütleri, bize komşularımızla ilişkilerimizde
şunları yapmamız gerektiğini göstermektedir:
.Komşularımıza her zaman iyi davranmalıyız. .Sıkıntıda kalırlarsa yardım
etmeliyiz.
.Borç isterlerse vermeliyiz.
.Üzüntü ve sevinçlerini paylaşmalıyız.
.Aile bireylerini kendi ailemizin bireyleri gibi koruyup gözetmeliyiz.
.Hastalandıklarında ziyaret etmeli, gerekli yardımları yapmalıyız.
.Komşularla iyi geçinmeli, onlara karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmalıyız.
6. Yoksulları ve Zayıfları Gözetir, Onlara Yardım Ederim
Çevremizdeki insanlar arasında en çok yardım ve ilgi bekleyenler yoksullar,
zayıflar ve kimsesizlerdir. Hayatın, acı ve tatlı tarafları vardır. Toplumda
zengin, hali vakti yerinde ve mutlu insanlar görebiliriz. Ancak bunların
yanında hiçbir şeyleri olmayan yoksullara, zayıf ve kimsesizlere de rastlarız.
Dinimiz, bizden yoksullara ve zayıfları gözetmemizi, onlara yardımcı
olmamızı istemektedir. Yüce Allah, dünyada yoksul ve öksüzleri gözeten, malları
ile onlara yardım edenlerin ahirette kazanacakları mutluluğu şöyle haber
vermektedir:
''Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire
yedirirler. 'Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne
de bir teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belalı bir günde Rabbimizden (onun
azabına uğramaktan) korkarız.' (derler). ,,
Sevgili Peygamberimiz, hayatı boyunca yoksulları ve zayıfları korudu.
Herkese, onlara iyi davranmalarını, yardım etmelerini öğütledi. Her zaman
yoksulların yanında olduğunu söyledi. Bu nedenle Peygamberimizin arkadaşları,
yoksul ve zayıf kişileri yedirip giydirdiler. Bu amaçla "vakıf"
denilen yardım kurumları oluşturdular. Onlara maddi destek sağladılar. Aynı
anlayışı, atalarımız da sürdürdü.
Bize düşen görev de budur .Biz de yoksul ve zayıfları gözetmeliyiz.
Elimizden geldiği kadar onlara yardım etmeli, para veya malımızla onlara destek
olmalıyız. Özellikle yangın, sel ve deprem gibi doğal afetlerle karşılaşan ve
yoksul kalan insanlara yardım elimizi uzatmalıyız.
7. Özürlülere Sevgi ile Bakar, Sıkıntılarını Paylaşırım
Çevremizdeki insanlar, maddi varlıkları bakımından nasıl aynı değillerse,
sağlıkları bakımından da aynı değildirler. Ayrıca birlikte yaşadığımız
kişilerin bazıları özürlü de olabilmektedirler.
Özürlü olmanın çeşitli nedenleri vardır. Bazen doğuştan özürlü oluruz.
Bazen de uğradığımız felaketler, kazalar ve hastalıklar, özürlü kalmamıza neden
olur.
Hayatımız tekdüze değildir. Sevinç ve üzüntüler birbirini izler. iyi yada
kötü durumlarda kalabiliriz. Sağlıklı iken hasta, sağlamken özürlü olabiliriz.
Bize düşen görev, çevremizdeki insanları hangi durumda olurlarsa olsunlar
sevmek ve onlara yardımcı olmaktır. insanları kardeş bilerek sıkıntılarını
paylaşmaktır.
işte bu anlayışla özürlü kardeşlerimizi sevmeliyiz. Onları diğer
insanlardan ayrı tutmamalıyız.
Özürlü olmak, kişiyi bazı sıkıntılara sokabilir. Bunu gördüğümüzde onlara
yardımcı olmalıyız.
Yaşlı ve hasta birine otobüste yer verirken ne kadar doğal davranıyorsak,
görme özürlü bir kardeşimizin aynı otobüse binmesine yardımcı olurken de o
ölçüde doğal davranmalıyız.
Dinimize göre, hasta veya özürlü olmak, insanın değerini azaltmaz. Onun
saygınlığını eksiltmez. Kişi, ahlakı ölçüsünde değerlidir.
Aslında insanlar hangi durumda olurlarsa olsunlar, birbirine muhtaçtırlar.
Örneğin, yürüyemeyen bir arkadaşımıza merdiven çıkarken yardım ederiz. Aynı
arkadaşımız bize, anlamadığımız bir konuyu anlatarak yardımcı olur.
Özürlülerle ilişki kurarken bunu unutmamalıyız. Onlarla sevgi ve
sıkıntılarımızı paylaşmalıyız.
8. Asr Suresini Ezberleyelim ve Anlamım Öğrenelim
(Dikkat! Bu konuyu öğrenmek için ders kitabımızın 24. sayfasında
yer alan "Ünite Süresince Asr Suresi ve Anlamı'' konusundan yararlanınız)
PEYGAMBERLERİ TANIYALIM
1. Allah Mesajlarını insanlara Peygamberler Aracılığı ile Göndermiştir
iletişimde önemli olan mesajın yerine ulaşmasıdır. Bugün teknolojiden
yararlanarak, cep telefonlarıyla bile mesaj gönderiyor, istediğimiz
kişi ile iletişim kurabiliyoruz. Kimsenin bilmesini istemediğimiz gizli
haberleri de kurye ile gönderiyoruz.
Allah, bildirmek istediği mesajları doğrudan insanlara bildirmemiştir.
insanlar arasından güvenilir elçiler seçmiş ve mesajlarını onlar
aracılığıyla bildirmiştir.
Allah, peygamberleri insanlara mesajlarını iletmek üzere
görevlendirmiştir. Peygamberlere mesajlarını bazen melekler aracılığı ile
bazen de aracı kullanmadan bildirmiştir.
Allah'tan aldığı mesajları (haber, emir, yasak ve hükümleri) insanlara
bildirip açıklamak üzere görevlendirilmiş elçiye peygamber denir.
Kuranıkerim’de peygamber kelimesi karşılığında resul ve nebi kavramları
da kullanılır.
Resul, yüce Allah'ın kendisine ilahi kitap gönderdiği peygambere denir. Kendisine
Tevrat gönderilen Hz. Musa, İncil gönderilen Hz. İsa ve Kuranıkerim gönderilen
Hz. Muhammed resul kavramı ile tanımlanan peygamberlerdendir.
Allah tarafından peygamber olarak görevlendirilen, ilahi mesaj alan
ancak kendisine ilahi kitap gönderilmeyen peygamberlere nebi denir.
Nebi olarak görevlendirilen peygamberler, insanlara, kendilerinden önceki
peygambere gönderilen ilahi kitaptaki konuları açıklamışlardır. Allah ile
iletişim halinde olmuşlar ve görevlerini Allah'ın istediği şekilde yerine
getirmişlerdir.
Yüce Allah'ın, peygamberlere gönderdiği ve insanlara açıklamalarını
emrettiği mesajlara vahiy denir. Bütün ilahı kitaplar
vahiyler sonucu oluşmuştur. Kuranıkerim’de vahiy şeklinde Peygamberimize
gönderilmiş ve bu vahiyler yazılarak bugünkü şeklini almıştır.
Allah, vahiyleri bazen Cebrail ile bazen de aracı
kullanmadan doğrudan peygamberlere bildirmiştir. Bu bakımdan peygamberler
Allah'tan vahiy alma özelliğine sahiptirler.
2. Peygamberlerin Gönderilmesi Allah’ın insanlara Bir Yardımıdır
Her konuda merakı olan insanın merak ettiği konulardan biri de inançlarıyla
ilgili konular olmuştur. Kendi varlığını sorgulamış, diğer varlıklar arasındaki
yerini anlamaya çalışmıştır. Yaşamanın amacını bulmaya uğraşmıştır. Bu uğraşı
sırasında ''Ben nasıl var oldum? Gördüğüm evren nasıl oluştu? Ölüm nedir? Ölen
insanlar nereye gidiyorlar? Bu dünyadan başka bir dünya var mı? Yaşamın hedefi
nedir? Neden sadece insanlar akıllı? Nasıl bir varlığa inanmalıyım? inandığım
varlığa karşı neler yapmam gerekiyor?" gibi kendini meşgul eden pek çok
soruya cevap bulmaya çalışmıştır. Bu sorulara akıllarıyla yanıtlar bulmaya
çalışanlar kendilerine göre tanrılar geliştirmişlerdir. Yağmur için bir tanrı,
güneş için bir tanrı, rüzgar için bir tanrı, doğum ve ölüm için ayrı ayrı birer
tanrının olabileceğini varsaymışlar ve buna inanmışlardır. Allah peygamber
göndererek insanlara yardım etmiştir. Çünkü insanlar inanç konularındaki merak
ettikleri her şeyi ona sorarak öğrenme fırsatı elde etmişlerdir
3. Peygamberlere Gelen Mesajlar Aynı Amaca Yöneliktir
Allah bütün peygamberlere; insanları, Allah'ın varlığına birliğine, ahirete
ve dünyada yapılan işlerin karşılığının orada görüleceğine inanmaya davet
etmektedir. Dünya ve ahiret hayatında mutlu olunmasına yardım edecek ilahi
kuralları açıklamak görevini vermiştir.
Peygamberlere gelen mesajlar bu hususları açıklayıcı nitelikte
olmuştur. Her peygamber ilk önce insanları Allah'ın varlığına ve birliğine
(tevhide) inanmaya çağırmıştır. Onun varlığına ve birliğine inanmanın önemini
ve gerekliliğini açıklamıştır. Onun eşinin ve benzerinin olmadığını
belirtmiştir. inançta ve ibadette hiçbir şeyin ona ortak koşulmaması
gerektiğini bildirmiştir. Bu husus Kuran’da şöyle açıklanır: ''Ey Muhammed!
Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: Benden başka tanrı yoktur. Bana
kulluk edin diye vahy etmişizdir.''
Allah insanların ihtiyaçlarına göre belirli aralıklarla peygamberler
görevlendirmiştir. Zaman değişmiş, peygamberler değişmiş, gönderilen toplum ve
millet değişmiş ancak yüce Allah'ın insanlara olan mesajı kesinlikle
değişmemiştir. Her peygamber görevlendirildikten sonra insanları Allah'a
inanmaya, ondan başka varlıkları ilah olarak kabul etmemeye ve ona kulluk
etmeye çağırmıştır.
Peygamberlerin Allah'ın bildirdiği mesajları açıklamışlar, toplumu
düzeltmek için çaba harcamışlardır. Bireysel ve toplumsal yaşamı bozan kötü
örf, adet, gelenek ve inanışların önüne geçmiye çalışmışlardır. insanları bu
tür adetlerden ve yanlış inanışlardan kurtarmak için büyük bir mücadele
vermişlerdir.
Dinimize göre yüce Allah'ın görevlendirdiği bütün peygamberlere inanmak
gerekir. Kuran’da ismi geçen veya geçmeyen her peygamber Allah
tarafından görevlendirilmiştir. Bunun için hiçbir ayrım yapmadan Hz. Adem'den
Hz. Muhammed'e kadar gönderilen peygamberlerin hepsine inanmak durumundayız.
4. Peygamberlerin insanlardan Seçilmesinin Nedenleri
Peygamberlerin insanlardan seçilmesinin nedenleri şöyle sıralanabilir:
.Peygamberlerin insanlardan seçilmesi iletişimi kolaylaştırmıştır. Peygamberler
insanların dışında, başka varlıklardan seçilselerdi, insanlar onlarla
konuşamaz, anlaşamazlardı.
.insanlar, kendileri gibi insan olmayan varlıkların peygamberliğini kabul
etmeyebilirlerdi. "Siz bizden değilsiniz, bu nedenle sizin söyledikleriniz
bizi ilgilendirmez.'' derlerdi.
.Peygamberler başka varlıklardan seçilselerdi, insanlar onları
kendilerinden farklı ve üstün görür, zamanla tanrılaştırabilirlerdi. Kendi
içlerinden çıkan, çocukluğundan beri tanıdıkları bir peygamber için böyle bir
şey söz konusu olamazdı.
.Gerektiğinde gülen, gerektiğinde ağlayan, acıktığında yemek yiyen,
çarşıdan pazar- dan alış veriş yapan, hayatı toplumla paylaşan bir peygamberi
insanların kabul etmesi da- ha kolaydır.
.Peygamberlerin insanlardan seçilmesi, Allah'ın peygamber göndermekle
insanlar için güttüğü amaca uygun düşmektedir. Çünkü Allah'ın peygamber
göndermekteki amacı buyruklarını en uygun yolla insanlara ulaştırmaktır.
insanlar arasından seçilen bir peygamber kuşkusuz bunu daha kolay başarabilir.
5. Peygamberlerin Nitelikleri
5.1. Doğru Olmak
Peygamberler doğru sözlüdürler. Dürüsttürler. Onlar asla yalan söylemezler.
Gerçeğe aykırı bir iş yapmazlar. Eğer yalan söyleselerdi ve gerçeğe aykırı iş
yapmış olsalardı, Allah'ın peygamber gönderirken güttüğü amaç gerçekleşmezdi.
Çünkü insanlar, yalancılıklarını bildikleri bir kişiye inanmazlardı. Bu nedenle
Yüce Allah, peygamberleri her yaşta yalan sözden ve yanlış davranıştan
korumuştur.
Bütün peygamberler, peygamberliklerinden önce de sonra da doğru sözlü
idiler.
5.2. Güvenilir Olmak
Peygamberler güvenilir insanlardır. Emanete hıyanet etmezler. Eğer durum
bunun aksi olsaydı tarih boyunca kimse onların peşinden gitmezdi. Dünyada
toplumsal ilişkilerde bile güvenilir olmayanlara itibar edilmez.
Böyleleri yaptıkları işlerde destek bulamazlar. Bu nedenle peygamberler
en güvenilir insanlardır. Bu konuda Kuranıkerim’de şöyle buyurulur: ''Hiçbir
peygambere... hıyanet yaraşmaz...''
Sevgili Peygamberimiz de çok güvenilir bir insandı. Mekkeliler ona,
peygamber olma- dan önce bile "Muhammedü'l-Emin" (Güvenilir Muhammed)
derlerdi.
5.3. Akıllı ve Zeki Olmak
Peygamberler akıllı, zeki, dikkatli, üstün anlayış sahibi insanlardır.
Bunun zıddı olan ahmaklık peygamberler hakkında düşünülemez. Ahmak, akılsız ve
geri zekalı birisinin peygamber olduğu görülmemiştir. Peygamberler akıllı ve
zeki olmasalardı konuştukları kişileri ikna edemezler, kendilerine
inandıramazlar ve başarıya ulaşamazlardı.
5.4. Allah’tan Aldığı Mesajları Olduğu Gibi İnsanlara Bildirmek
Peygamberler, Allah'tan aldıkları mesajları insanlara eksiksiz ulaştırırlar.
insanlara ilahı buyrukları aktarırken kendilerinden bir şey eklemezler. Bir
kısmını gizlemezler. ilahi mesajlarda herhangi bir değişiklik yapmazlar.
Aksine bir davranış, insanların güvenini yok ederdi. Hiç kimse, peygamberlere
inanmazdı. Bu nedenle her peygamber Allah'tan aldığı haberleri olduğu gibi
insanlara aktarmıştır. Kuranıkerim’de belirtildiğine göre, esasen peygamberler
Allah'tan aldıkları mesajları insanlara gereği gibi iletmeleri, tebliğ
görevini eksiksiz yapmaları doğrultusunda uyarılmışlardır.
6. Kuran’da Adı Geçen Peygamberler
ilk peygamber Hz. Adem, son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselam dır. Bu
ikisi arasında pek çok peygamber gelip geçmiştir. Bu ünitenin başlarında
Allah'ın tarihte her millete bir peygamber gönderdiğini öğrenmiştik. Yüce
Allah, Kuranıkerim’de şöyle buyuruyor: ''Andolsun, senden önce de peygamberler
gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını
sana bildirmediğimiz kimseler de var...'' Buna göre, peygamberlerin sayıları
kesin olarak bilinemez. Ancak Kuranıkerim’de adları geçen ve haklarında bilgi
verilen peygamberler yirmi beş tanedir.
Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf,
Şuayb, Harun, Musa, Davut, Süleyman, Eyyub, Zülkifl, Yunus, ilyas, Elyesa,
Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed Aleyhisselam.
Bunların hepsinin peygamberliğine inanırız. Ayrıca, onlardan başka çok
sayıda peygamber gönderildiğini de kabul ederiz.
Kuranıkerim’den öğrendiğimize göre bazı peygamberlerin Allah katındaki
dereceleri daha yüksektir.
HZ. MUHAMMED VE AİLE HAYATI
1. Hz. Muhammed'in Aile içindeki Örnek Davranışları
1.1. Hz. Muhammed Aile Bireylerini Çok Severdi
Hz. Muhammed aile bireylerini çok severdi. Onlara değer verirdi.
Azarlamazdı. Nazik davranırdı. Hz. Aişe diyor ki: ''Hz. Peygamber,
hizmetçisine, hanımına, hiç kimseye bir tokat bile vurmamıştı.''
Peygamber Efendimiz, bir gün öğleye doğru iyice acıkmıştı. O gün evde
yiyecek bir şey yoktu. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer de gelmişlerdi. Onlar da
açtı. Peygamberimiz onlarla birlikte Ebu Eyyub el-Ensari'nln bağ evine gitti.
Ebu Eyyub ve eşi buna çok sevindiler. Onlara önce hurma ikram ettiler Sonra et
yemeği pişirdiler Hz. Peygamber bir Iokma bile yemeden, bir yufka arasına bir
miktar kızarmış et koyarak Ebu Eyyub'a verdi. ''Al bunu kızım Fatma'ya ulaştır.
Günler var ki o böylesini tatmadı'' dedi 0, kızı Fatma'yı çok
severdi.
Ashaptan Enes b Malik diyor ki. ''Ben ömrüm boyunca Peygamber Efendimiz
kadar aile bireylerini seven, onlara merhamet eden bir kişi görmedim. Oğlu
İbrahim, Medine civarında bir köyde sütannenin yanında idi. Peygamberimiz bazen
bizi de alarak onun yanına giderdi. İbrahim’in kaldığı eve vardığımızda onu
kucağına alır, bağrına basardı Sevgi ve şefkatle öperdi...'' İbrahim on sekiz
aylık iken öldüğünde Peygamberimiz onu elleriyle kabre koymuştu. Ardından
gözyaşlarını tutamamıştı.
Arkadaşlarının anlattığına göre, Peygamberimiz Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'i
her zaman kucağına alırdı Onları severdi. Şefkatle öperdi. Aile bireylerini
sevmenin merhametin bir sonucu olduğunu söylerdi. Ayrıca bunun, imanı
olgunlaştırdığını da belirtirdi
1.2. Hz. Muhammed Ev işlerinde Yardımcı Olurdu
Hz. Aişe, Peygamberimizin eşiydi. Ashaptan bazıları bir gün ona geldiler.
Peygamber Efendimizin ev işlerinde yardımcı olup olmadığını sordular. Hz. Aişe,
bunlara şöyle cevap verdi
''Peygamber Efendimiz evine geldiğinde son derece olgun ve alçak gönüllü
davranırdı Peygamberim diye bir kenara çekilip herkes bana hizmet etsin diye
beklemezdi. Ak- sine, aile bireylerinin arasına girerdi. Ev işlerini onlarla
birlikte yapardı Gerektiğinde kendi elbisesini temizler, söküğünü dikerdi
Ayakkabılarını tamir ederdi Koyunların sütünü kendi elleriyle sağardı Bunun
gibi, evde yapılması gereken öteki işlere de elinden geldiğince yardımcı
olurdu.''
Hz. Muhammed, evin ihtiyaçlarını karşılamak için ara sıra çarşıya, pazara
giderdi. Bir gün pazardan alış veriş yapmıştı Elinde torbasıyla birlikte evine
dönüyordu Bunu gören ashaptan bazıları. ''Ey Allah'ın Resulü, müsaade etseniz
de biz taşısak.'' dediler Peygamberimiz bu yardım önerisini yapanlara teşekkür
etti. Fakat onlara, ''Herkes kendi yükünü kendisi taşısın.'' cevabını verdi.
Elindeki yükü evine kadar kendisi taşıdı.
Peygamber Efendimiz ev işlerinde aile bireylerine yardımcı olurdu Herkesin
de kendi ailesine yardımcı olmasını öğütlerdi
1.3. Hz. Muhammed Aile Bireyleri ile Şakalaşırdı
Sevgili Peygamberimiz, bir yolculuğa çıkmadan önceki akşam tüm aile
bireylerini bir araya getirirdi. Onlarla sohbet ederdi. Onlara, tarihte olmuş
bazı ibretli olayları anlatırdı. Çeşitli şakalar yapardı. Böylece hoşça vakit
geçirmelerini sağlardı.
Eğlenme, dinlenme, sohbet, şakalaşma Peygamberimizin aile bireyleri ile
sürekli yaptığı şeylerdi.
Eşi Hz. Ayşe’nin yaşı Peygamberimizden küçüktü. Ara sıra hanım arkadaşları
ve komşu hanımlarıyla bir araya gelirlerdi Eğlenirler ve hoşça vakit
geçirirlerdi Peygamberimiz bunlara engel olmazdı Aksine o da Hz. Ayşe'nin oyun
ve eğlencelerine katılır, onunla şakalaşırdı
Peygamberimiz, bir defasında eşi Aişe ile Medine dışında yürüyüşe çıkmıştı
Eşine yarışma önerisinde bulundu ve yarıştılar. Hz. Aişe onu geçti Daha sonraki
bir yarışta ise Hz Peygamber geçti Peygamberimiz gülerek ona, ''Ödeşmiş olduk,
bir bir berabereyiz.'' dedi.
Peygamber Efendimiz çocukları ve torunları ile de şakalaşırdı Hz Hasan ile
Hüseyin'i sırtına bindirirdi
On yaşından itibaren Hz. Peygamberin hizmetinde bulunan Enes’e “ Ey
kulaklı” diye seslenir bazen de kakülünü çekerek şakalaşırdı.
1.4. Hz. Muhammed Aile Bireyleri Arasında Ayırım Yapmazdı
Hz. Peygamber tüm aile bireylerini severdi. Hepsiyle eşit derecede
ilgilenirdi. Ayrım gözetmezdi. Hepsine iyi davranırdı. Hepsinin ihtiyaçlarıyla
ayrı ayrı ilgilenirdi Birine almışsa benzerini ötekilerine alırdı. Aile
bireyleri arasında kıskançlık doğurmazdı ona göre aile bireylerinin
ihtiyaçlarıyla ilgilenmemek günahtı. İlgilenmek mise sevaptı o dönemdeki ekonomik
imkanlar dardı. Buna rağmen Hz. Muhammed aile bireylerinin yeme, içme, giyinme
gibi ihtiyaçlarını en iyi bir şekilde karşılamaya çalışırdı. ayrıca aile
bireylerine hediyeler alırdı. Böylece, onları sevindirirdi. Hediyeleri verirken
de ayırım gözetmezdi.
1.5. Hz. Muhammed Aile Bireylerinin Görüşlerine Değer verirdi
Peygamber Efendimiz ev işlerinde aile bireylerinin görüşlerine değer
verirdi. Eş ve çocuklarıyla bir araya gelirdi. Ailenin en önemli
konularını toplantı da görüşürdü.böylece, gereksiz sıkıntıların ortaya çıkması
önlenirdi.
Peygamberimize ilk vahiy geldiğinde heyecanlanmıştı. Durumu eşine anlattı.
0 da konuyla ilgili görüşünü açıkça söyledi. Hz. Hatice’ye göre peygamberimizin
endişe etmesine gerek yoktu. Çünkü 0, herkese yardım ederdi Komşuları ile
iyi geçinirdi iş hayatında dürüsttü Yoksulların, Öksüzlerin ihtiyaçları
ilgilenirdi
1.6. Hz. Muhammed Akrabayı Ziyaret Ederdi
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: ''Akrabalık bağlarını koparan kişi
cennete giremez.'', ''Ey insanlar birbirinize selam verin.
Akrabanızı gözetin yemek yedirin… ki cennete giresiniz.''
Kabri İstanbul’da olan Eyüp Sultan Hazretleri bir gün Peygamberimize
gelerek bana cenneti kazandıracak bir davranış söyler misin?'' diye sordu.
Peygamberimiz şöyle cevap verdi: ''Allah'a ibadet edersin, ona hiçbir şeyi
ortak koşmazısın namaz kılar zekat verirsin , akrabanı ziyaret eder,
gözetirsin.''
Peygamber Efendimiz, sık sık akrabalarını ziyaret ederdi. Onların hal
hatırlarını sorardı. Gönüllerini alırdı. ihtiyaçlarıyla ilgilenirdi.
içlerinden yoksul olanlar varsa onlara yardım ederdi Akrabaları
da Peygamberimizi konuk etmekten sevinç duyarlardı 0, ziyarete geldiğinde bütün
ev halkı ona hizmet için yarışırdı. Peygamberimiz de onlara ayrı ayrı teşekkür
ve dua ederdi.
2. Hz. Muhammed'in Ailesinin Seçkin Özellikleri
2.1. Hz. Muhammed'in Ailesinde Sevinçler ve Sıkıntılar Paylaşılırdı
Hz. Peygamber aileyi sevinç ve sıkıntıların paylaşıldığı kutsal bir
beraberlik olarak görürdü. Onun aile ve çocuklarıyla yaşadığı yer, sıradan bir
ev değildi. Birbirini seven, sayan kişilerin gönüllerinde sevgi çiçeklerini
açtırdıkları bir yuva idi. Bu yuvada içtenlik vardı. Sevgi vardı. Çalışkanlık
vardı; herkes üzerine düşeni zevkle yapardı. Bu yuvada paylaşma vardı. Herkes,
yuvanın mutluluğu için kendine düşen sorumluluğu bilirdi. Bunun gereği olan
işleri yürütürdü.
Hz. Peygamberin evinde bazen bolluk olurdu. Böyle zamanlarda yemek
hazırlanırdı. Hazırlanan yemekler Suffe öğrencilerine iletilirdi. Öteki yakın
ve uzak komşulara ikram edilirdi. Hz. Peygamberin yuvasında zenginlikler,
akraba ve komşularla paylaşılırdı. Bazen de çeşitli sıkıntılar ve hastalıklar
olurdu. Yiyecek ve giyecek azlığı baş gösterirdi.
Peygamberimizin eşi Aişe diyor ki: "Bazen evimizde bir ay süreyle
yemek pişirmek için ocak yanmazdı. Yiyip içtiğimiz sadece hurma ile sudan
ibaret olurdu. Hurma ve su ile geçinip giderdik.''
Dertler paylaşılınca hafifler. Sıkıntılar paylaşılınca yok olur gider.
Peygamberimizin ailesinde en küçük sevinçler bile paylaşılarak büyütülürdü. En
büyük sıkıntılar bile paylaşılarak küçültülürdü. Hz. Peygamber, kızı Fatma
dışında bütün çocuklarının ölümüne tanık oldu. Bu acıları yaşadı. Onlara
gözyaşı döktü. Onları kendi elleriyle toprağa verdi. Ama, onun aile yuvasındaki
sevgi ve içtenlik tüm sıkıntıları hafifletiyordu.
Sevinçli, müjdeli durumlarda da Hz. Peygamberin aile bireyleri yine
birlikte olurdu. Kızı Fatma gelirdi. Peygamberimizin torunları Hasan ile
Hüseyin gelirdi, onları sırtına bindirir, evde gezdirirdi. Akrabadan,
komşulardan gelen olurdu. Onlara ikramda bulunulur, hediyeler verilirdi. Hz.
Peygamber eş ve çocuklarına her zaman sevgisini belli ederdi. OnlarIa sohbet
eder, şakalaşırdı.
Hz. Muhammed'in evinde sevinçler ve sıkıntılar paylaşılırdı.
2.2. Hz. Muhammed'in Ailesinde Misafire Cömert Davranılırdı
Peygamber Efendimizin ailesinde misafir güler yüzle karşılanırdı. Misafire
cömert davranılırdı. Çünkü, Peygamberimizin bildirdiğine göre, "Cömert
kişi, Allah'a yakın, cennete yakın, insanlara yakın ve cehennem ateşinden
uzaktı...''
Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, bir gün Peygamberimizi ziyarete gelmişti.
Peygamber Efendimiz bu genci güler yüzle karşıladı. Oturması için kendi eliyle
ona minder uzattı. Yer gösterdi. Ona ikramda bulundu. Peygamberimiz,
"Allah'a ve kıyamet gününe inanan kişi, mi- safirine ikram etsin.''
buyurmuştu. Bizzat kendisi, misafirlerle ilgilenerek bu konuda herkese örnek
oluyordu.
Bir gün sahabeden biri Peygamberimize konuk oldu. Ev doluydu. Sevgili
Peygamberimiz, sağa sola bakarak onu oturtacak yer aradı. Boş yer bulamayınca
paltosunu uzattı Yere serip üzerine oturmasını söyledi. Konuk, paltoyu katladı,
teşekkür etti ve geri ver- di. "Bana ikram ettiğin gibi, Allah da sana
ikram etsin ey Allah'ın Resulü!'' dedi. Peygamberimiz de, ''Toplumun ileri
gelenlerinden biri, sizi ziyarete gelirse ona uygun bir şekilde ikram edin.''
buyurdu.
Peygamber Efendimizin evine çok ziyaretçi ve misafir gelirdi. Onun aile
bireyleri bun- dan dolayı yüksünmezler, gocunmazlardı. Tüm konuklarla
ilgilenir, ikramda bulunur ve cömert davranırlardı.
2.3. Hz. Muhammed'in Ailesinde israftan Kaçınılırdı
israf, cömertlik sınırlarını aşarak gereksiz harcama yapmaktır. Yüce Allah,
bu tür davranışları yasaklamıştır. Kuranıkerim'de bu konuda şöyle buyurulur
''...yiyin, için, fakat israf etmeyin...'' ''Bir de akrabaya, yoksula,
yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.''
Kuşkusuz Allah'ın bu uyarılarını en iyi anlayan ve uygulayan Hz.
Peygamberdir. Bu nedenle Hz. Peygamberin ailesinde israftan kaçınılırdı.
Gereksiz harcamalar yapılmazdı. Giyimde titiz davranılırdı. Giyeceklerin temiz
olmasına dikkat edilirdi. Sadelik tercih edilir- di. israf yapılmazdı. Yiyeceklerde
de aşırı davranılmazdı. Fazla yemekten kaçınılırdı. Henüz iyice doymadan
sofradan kalkılırdı. Yemek beğenmezlik edilmezdi. Yemek az da olsa besmele ile
yenir, sonunda Allah'a şükredilirdi. Ev eşyası konusunda ölçü aynı idi.
Peygamberimizin evinde orta halli bir Medinelinin kullanabileceği türden ev
eşyası bulu- nurdu. Hz. Peygamberin eğitiminden geçmiş olan aile bireyleri
giyecek, yiyecek ve ev eş- yası konusunda ihtiyacı karşılamaya önem verirlerdi.
Pahalı eşya almazlardı. Onlar israfı sevmezdi. israf yapmazlardı. israftan
kaçınırlardı.
2.4. Hz. Muhammed'in Ailesinde Aile Bireyleri Birbirine Danışırdı
Yüce Allah, Kuranıkerim’de; ''...iş hakkında onlara danış...'', ''Onların
işleri, aralarında danışma iledir...'' buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz de, ''Danışarak
iş yapan pişman olmaz.'' diyerek her alanda danışmanın önemini belirtmiştir.
Peygamberimizin aile bireyleri gündelik hayatta birbirlerine danışırlardı.
Görüş alış verişinde bulunurlardı. Çünkü danışılınca başarılar artıyordu.
iyilikler, güzellikler, sevinçler çoğalıyordu. Danışarak iş yapan pişman
olmazdı. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz, aile bireylerine danışarak iş
yapmıştır. Danışarak iş yapmayı iyi, hayırlı bir in- san olmanın gereği
saymıştır. Bu konuda da şöyle buyurmuştur: ''Hayırlınız, aile bireylerine karşı
hayırlı olanınızdır. içinizde ailesine en hayırlı olanınız da benim.''
2.5. Hz. Muhammed'in Ailesinde Komşuluk ilişkilerine Önem Verilirdi
Yüce Allah bize, "yakın ve uzak komşuya iyilik etmemizi'' emretmiştir.
Peygamber Efendimiz ise komşularla iyi ilişkiler kurmak gerektiğini, komşusu aç
iken tok uyuyan kişinin iyi bir komşu olamayacağını bildirmiştir.
Bir gün ashaptan biri Peygamberimize, "Bizim iyi veya kötü oluşumuzun
ölçüsü nedir?'' diye bir soru sordu. Peygamberimiz bu soruya şöyle cevap verdi:
''Eğer komşularınız, sizin iyi olduğunuzu söylüyorlarsa iyisiniz demektir. Kötü
olduğunuzu söylüyorlarsa kötüsünüz demektir.''
- Peygamber
Efendimiz ve aile bireyleri komşularına güler yüzlü davranırlardı.
- Tatlı
sözlerle gönüllerini alır, hoş geldiniz der, hal hatır sorarlardı.
- Onlara
ikramda bulunurlardı. Hediyeler verirlerdi.
- Onlarla
sokakta karşılaştıklarında selamlaşırlardı.
- Onların
sevinç ve sıkıntılarını paylaşırlardı.
- Komşuları
arasında zengin, yoksul ayırımı yapmazlardı.
- Düğünlerine
katılırlardı.
- Bayramlarda
görüşürlerdi.
- Hastalandıklarında
ziyaret ederlerdi.
- Komşularından
yoksul olanlara yardım ederlerdi.
- Komşularının
evine, bahçesine, duvarına hiç zarar vermezlerdi.
.Komşularla ortak kullanım alanı olan sokak ve mahalleyi temiz tutarlardı.
Komşuları, Peygamberimiz ve aile bireylerinden kendilerine hiçbir zarar
gelmeyeceğini bilirlerdi. Peygamberimiz ve aile bireyleri, komşuları arasında
güvenilir kişiler olarak tanınırlardı.
2.6. Hz. Muhammed'in Ailesinde Öksüzler ve
Yoksullar Gözetilirdi
Yüce Allah, Kur'an-ı kerim'de çalışan, koşuşturan,
ancak kazanç elde edemeyerek zorluk içinde kalan, fakat utançlarından dolayı
yardım istemeyen kişileri görüp gözetmemizi, öksüzlere ve düşkünlere de yardım
etmemizi istemektedir. Peygamber Efendimiz de, öksüzü evine alıp yediren,
içiren, barındıran, yetiştiren, işleriyle ilgilenenlerin çok sevap kazanacağını
bildirmiştir. Böyleleriyle cennette, birbirine bitişen iki parmak gibi yakın
olacağı müjdesini vermiştir.
Peygamber Efendimiz ve ailesi, öksüzler ve yoksulların gözetilmesi
konusunda çok duyarlı idi. Duyarlılığını sözde bırakmazdı. Öksüzleri evine
alarak örnek olmaya çalışırdı. Mûte Savaşı'nda şehit düşen Hz. Cafer'in
çocuklarını evine almış, bakımlarını üstlenmişti. Özetle Peygamberimiz ve
ailesi:
.Öksüz ve yoksullara Allah rızası için yardım ederlerdi.
.Yardım ederken evde işe yaramayan şeyleri değil, işe yarayan şeyleri
verirlerdi.Yardımlarını ihtiyaç duyulan zamanda yaparlardı. Böylece, muhtaçları
kötü duruma düşmekten kurtarmış olurlardı.
-Yardımı gizli yaparlardı. Böylece,
yoksulların onurunu incitmezlerdi.
-Yaptıkları yardımı hiçbir zaman başa
kakmazlardı.
Müslümanlar, Peygamberimizin bu konudaki
duyarlılığını bildiklerinden yemek yerken sofralarında bir öksüz veya bir
yoksulu bulundurmaya çalışırlardı.
3. Salavat Dualarını Ezberleyelim ve Anlamlarım
Öğrenelim
Allahümme Salli Duası
Allahümme salli 'ala Muhammedin ve ala ali Muhammed; kema salleyte 'ala
ibrahime ve 'ala âli İbrahime inneke hamidun mecid.
Anlamı
Allah'ım! İbrahim ve yakınlarına rahmet ettiğin gibi, Muhammed'e ve onun
yakınlarına da rahmet et. Şüphesiz sen, övülmüşsün, övülmeye layıksın ve pek
yücesin.
Allahümme barik Duası
Allahümme barik âla Muhammedin ve âla âli Muhammed; kema barekte âla
İbrahime ve âla âli İbrahime inneke hamidun mecid.
Anlamı
Allah'ım! İbrahim ve yakınlarına bereket verdiğin ve onları mutlu kıldığın
gibi, Muhammed'e ve onun yakınlarına da bereket ver, onları da kutlu kıl.
Şüphesiz sen, övülmüşsün, övülmeye layıksın ve pek yücesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder