DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ 5. SINIF KONULAR

1. ÜNİTE ALLAH’A İNANIYORUM
2. ÜNİTE DUA EDİYORUM
3. ÜNİTE İBADET KONUSUNDA BİLGİLENELİM
4. ÜNİTE RAMAZAN AYI VE ORUÇ
5. ÜNİTE TOPLUMSAL GÖREVLERİMİZ VE DİN
6. ÜNİTE PEYGAMBERLERİ TANIYALIM
7. ÜNİTE HZ.MUHAMMED VE AİLE HAYATI

1. ÜNİTE
ALLAH'A iNANIYORUM
1. Evrende Bir Düzen Var
Geceleri gökyüzüne baktığımızda orada, bin bir güzellik görürüz. Ay, Dünya'mıza aydınlık saçar. Yıldızlar, uzaktan bize göz kırpar ve yol gösterirler. Her biri kendi yörüngesinde şaşmaz bir düzen içinde hareket eder. Güneş hem Dünya'mızı aydınlatır hem de Işığı ile canlılar için hayat kaynağı olur. Dünya'mızın kendi ekseni çevresinde dönmesi ile gece ve gündüz, Güneş'in çevresinde dönmesi ile mevsimler meydana gelir.
Çevremize bir göz atalım. Çeşitli bitkiler, renk renk çiçekler bizi kuşatıyor. Ağaçlar, Lezzetli meyvelerini bizlere sunuyorlar. Arı, bizim için bal yapıyor. inek, bize süt veriyor. Sanki hepsi birlik olmuş bizim hizmetimize koşuyor.
Yağmurun, karın yağışı hiç değişmiyor. Irmaklar toprağa hayat veren suları ile kıvrılarak akıp gidiyor.
Siz hiç lâle soğanından gül açtığını duydunuz mu? Portakal ağacında zeytin oluştuğunu gördünüz mü? Yazın kar yağdığını düşünebilir misiniz? Sular hep aşağı doğru akıyor. Bunun aksini söyleseler inanabilir misiniz?
Kuşkusuz böyle şeyler düşünmeyiz. Söyleseler inanmayız. Çünkü evrende her şeyin bir düzen içinde akıp gittiğini biliriz.
Gerçekten de evrende şaşmaz bir düzen var!
2. Beni, Ailemi ve Her Şeyi Yaratan Allah'tır
Günümüzde bilim çok ilerledi. Bilim adamları, uzayın derinliklerini inceliyorlar. Çok gelişmiş mikroskoplarla en küçük varlıkların sırlarını çözüyorlar. Bütün bu araştırmalar, evrende eşsiz bir dengenin, şaşmaz bir düzenin bulunduğunu gösteriyor. Bütün bu gerçekleri öğrendiğimiz zaman, kendi kendimize şu soruyu soruyoruz: "Çevremizdeki bu düzeni kuran kim? Bu güzellikler kimin eseri?...''
Biliyoruz ki her resim, bir ressam tarafından yapılmıştır. Üzerinde oturduğumuz sıranın, evimizin, okulumuzun da bir ustası, bir yapanı vardır. Okuduğumuz kitap, bir yazarın kaleminden çıkmıştır.
Biz resmin, evin, sıranın, okulun, kitabın kendi kendine oluşamayacağını biliriz. Bu, bize şunu düşündürür: "Bu kadar basit şeyler bile kendiliğinden oluşamıyorsa bütün evren nasıl oluştu? Kendiliğinden oluşamayacağına göre, bu evrenin, bu dünya ve üzerinde yaşayanların bir yapıcısının, bir yaratıcısının olması gerekmez mi?''
inancımıza göre, işte bütün bunların yapıcısı ve yaratıcısı Yüce Allah'tır. insanları yaratan da Allah'tır. Beni ve ailemi de o yaratmıştır. Yüce Allah şöyle buyurur: ''0, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel adlar onundur.''
''0, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı... yaratandır.''
Allah'tan başka tanrı olmadığı gibi, ondan başka yaratıcı da yoktur. 0, tek ve eşsiz bir yaratıcıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
''Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; Allah'tan başka size gökten ve yerden rızk verecek bir yaratıcı var mı? Ondan başka tanrı yoktur...''
3. Allah'ın Eşi ve Benzeri Yoktur
Evrendeki mükemmel düzen Allah'ın tek olduğunun bir belirtisidir. Bunu şöyle bir örnekle açıklamak mümkündür: Bir uçakta aynı yetkilere sahip iki kaptan pilot olduğunu düşünelim. Bunlardan biri alçaktan uçmak isterken diğeri yükseğe çıkalım dese veya biri sis var inmeyelim; diğeri inelim dese ne olurdu? Bu durumda, iki pilot arasındaki anlaşmazlık yüzünden uçağın sağlıklı uçması mümkün olmayacaktı. Bunun gibi her mahallede bir muhtarın, her okulda bir müdürün ve her ilde bir valinin olduğunu görürüz. Eğer bir yerde birden fazla yönetici olsaydı, çeşitli anlaşmazlıklar ve kargaşalar çıkacaktı. O halde, evrendeki mükemmel düzen de sadece bir tek varlık tarafından sağlanmaktadır .O da Allah 'tır .
Yüce Allah, kendisinin eşi ve benzerinin olmadığını şu ayette bildirmektedir: '' Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök(bunların düzeni) kesinlikle bozulup gitmişti...(l)'' Bu ayetten de anlaşılacağı gibi Yüce Allah'ın eşi ve benzeri yoktur.
Sevgili Peygamberimiz de Allah'ın bir olduğunu şu sözlerle bildirmektedir; ''Allah'ın varlığını, birliğini anlamak için göklere bakın, yere bakın... Bunların kendiliğinden olup olamayacağını düşünün!
Çünkü bunlar , Allah'ın varlığını, birliğini gösteren belirtilerdir .Allah in kendisini, nasıl olduğunu düşünmeyin. Allah acaba şöyle midir böyle midir” demeyin onu görmesi veya işitmesi nasıldır diye düşünmeye kalkışmayın çünkü buna gücünüz yetmez.
Allah canlı ve cansız hiçbir varlığa benzemez Ne kadar düşünürsek düşünelim onu herhangi bir varlığa benzetmemiz mümkün değildir. O her şeyi görür işitir bilir. Biz Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ederek ona iman etmeliyiz.
4. Allah Her Şeyi işitir, Bilir ve Görür
Eşi ve benzeri olmayan Yüce Allah, her şeyi işitir. Gizli, açık, fısıltı halinde, alçak sesle, yüksek sesle ne söylenirse Allah onu işitir. Onun, işitmek için bir organa ihtiyacı yoktur. Onun işitmesine hiçbir şey engel olamaz.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: ''...Sen, Allah'a sığın. Kuşkusuz 0, işiten ve görendir.'', ''Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir.''
Her şeyi işiten Yüce Allah, aynı zamanda her şeyi bilir.
Evrende onun bilgisi dışında kalan hiçbir şey yoktur. Çünkü, zaten bütün varlıkları yaratan Allah'tır. 0, gizli olanı da açıkta duranı da bilir. Açıktan yaptıklarımızı ve söylediklerimizi de, içimizden geçirdiklerimizi de bilir. Geçmişi de geleceği de bilir. Allah, sonsuz bir bilgiye sahiptir: ''...0, karada ve denizde ne varsa bilir; onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez...''
Allah her şeyi görür.
Hiçbir şey Allah'tan gizli kalamaz. Evrende onun görmesini engelleyecek bir şey yoktur. 0, görmek için bir organa ihtiyaç duymaz. Onun işitmesi ve bilmesi bize benzemediği gibi, görmesi de benzemez.
0, aydınlıkta da karanlıkta da görür. Yakın, uzak, büyük, küçük her şeyi görür.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: ''Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.'', ''(Ey insanlar!) iyi işler işleyin. Kuşkusuz ben, yaptıklarınızı görmekteyim, diye (vahyettik).''
Allah hakkındaki bu inancımız, günlük hayatımızda bize yol göstermelidir. Söylediğimiz her güzel sözün, yaptığımız her güzel işin Yüce Allah tarafından bilindiğini unutmamalıyız. Başkalarının duymadıklarını onun duyduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Ne kadar gizli yaparsak yapalım, bizi Allah'ın gördüğünü hep düşünmeliyiz.
Böyle inanır ve düşünürsek kötü söz söyleyemeyiz. Başkalarına zarar veremeyiz. işlediklerimizde, sözlerimizde ve davranışlarımızda hep ölçülü oluruz.
Unutmayalım! Allah her şeyi işitir, bilir ve görür.
5. Allah'ın Her Şeye Gücü Yeter
Bilgisi sonsuz olan Allah'ın gücü de sonsuzdur. 0, bu gücü ile her şeyi yoktan var etmiştir. Büyük küçük bütün varlıkları yaratmıştır. Onlara şekil ve düzen vermiştir.
Kutsal kitabımız Kuranıkerim’de Yüce Allah'ın gücünü anlatan pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden bazılarında Allah şöyle buyuruyor:
''Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter.'' ''...Allah dilediğini yaratır; şüphesiz Allah her şeye gücü kadirdir.''
..
''De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde
ve yerde olanları da bilir. Allah'ın her şeye gücü yeter.''
''Allah sana bir sıkıntı verirse ondan başkası gideremez. Sana bir iyilik verirse başkası onu engelleyemez. Onun her şeye gücü yeter.''
Biz Yüce Allah'ın gücüne inanırız. Onun sonsuz gücü ile dilediğini yapabileceğini biliriz. Bu nedenle her zaman ondan yardım dileriz. Sıkıntılı anlarımızda bizi bu durumdan kurtarması için dua ederiz. Allah'a güvenir ve ona sığınırız.
6. Allah Bizimle Beraberdir
Sevgili Peygamberimiz, Medine'ye göç ederken yanında arkadaşı ve dostu Hz. Ebu Bekir vardı. Mekkeliler, onların göç etmelerine engel olmak istemişlerdi. Bu nedenle Peygamberimiz Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir, Mekke yakınlarındaki bir mağarada birkaç gün saklandılar. Bu sırada Mekkeliler onları aramaya çıkmıştı. izlerini takip ederek aynı mağaranın önüne kadar gelmişlerdi. Eğilip baksalar, onları içerde göreceklerdi. işte böyle tehlikeli bir durumda, Hz. Ebubekir, heyecanla Peygamberimize; ''Ey Allah'ın peygamberi! Bizi görecekler!'' dedi. Arkadaşının heyecan ve endişesini gören Sevgili Peygamberimiz, ''Üzülme, Allah bizimledir.'' diyerek onu teselli etti. Peygamberimizin bu sözü bize, Yüce Allah'ın her zaman bizimle beraber olduğuna inanmamız gerektiğini gösteriyor. içimizden geçirdiklerimizi bilen, her yaptığımızı gören ve her söylediğimizi duyan Yüce Allah, kuşkusuz bizimle beraberdir. Bu inanç bizi, ahlaklı ve dürüst olmaya zorlar. Sürekli iyilik yapmamıza neden olur. Kötülüklerden sakınmamızı sağlar. Diğer insanlara, sevgi ve saygı beslememize yol açar. Yalandan uzaklaştırır, doğru sözlü ve çalışkan yapar. Çünkü Yüce Allah'ın bütün bunları bizden beklediğine inanırız. Allah'ın bizimle beraber olduğunu düşününce de buyruklarını yerine getiririz. iyi bir insan, ahlaklı bir Müslüman oluruz. Böylece Yüce Allah'ın hoşnutluğunu kazanırız. Yüce Allah hoşnut kaldığı kullarından yardımını esirgemez. Onların dua ve dileklerini kabul eder. Onların koruyucusu olur. c. Unutmayalım, Yüce Allah bizimle beraberdir.
7. ''Kelimeitevhit'' ve "Kelime-i şahadet''i Öğreniyorum
Kelimeitevhit
La ilahe illallah, Muhammedün Resulüllah. Anlamı
Allah'tan başka tanrı yoktur. Muhammed onun elçisidir.
Kelimeişahadet
Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh. Anlamı
Ben, Allah'tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim.
Kelimeitevhit ve Kelimeişahadet cümlelerini diliyle söyleyen ve buna inanan bir kişi Müslüman olur.
2. ÜNİTE
DUA EDİYORUM
1. Duam Dileğimdir
Dua insanın, Yüce Allah'a içtenlikle yönelerek ondan istek ve dilekte bulunmasıdır. Dua eden insan, kendisini yaratan yüce yaratıcıya gönlünü açmış demektir.
insan, dua ederken doğrudan Allah'la konuşuyor gibidir. Çünkü dua, aracısız, doğrudan Allah'a yapılır.
Biz annemizi, babamızı, kardeş veya arkadaşlarımızı çok severiz. Onlara zaman zaman birçok şeyimizi anlatabiliriz. Ancak yine de onlara anlatmaktan çekindiğimiz özel duygu ve düşüncelerimiz olabilir.
Allah'a dua ettiğimizde ise en gizli duygu ve düşüncelerimizle içtenlikle ona yönelmiş oluruz. Ona her şeyimizi anlatabiliriz. Bütün dileklerimizi ona iletebiliriz. Zaten duamız, dileğimiz demektir .
Kuranıkerim’de Yüce Allah, Sevgili Peygamberimize şöyle sesleniyor: ''(Resulüm) De ki: (Kulluk ve) yalvarmalarınız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?...'' Öyle ise Allah'ın bize değer vermesi ve bizi sevmesi için ona sık sık dua edelim. içtenlikle yapacağımız dualarımızın kabul olunacağına da inanalım.
2. Yüce Tanrı Beni İşitir ve Dualarımı Kabul Eder
Peygamberimizin arkadaşlarından bazıları ona, ''Rabbimiz bize yakın ise hafif sesle yahut gizlice dua edelim. Eğer uzak ise yüksek sesle dua edelim.'' dediler.
Bunun üzerine Yüce Allah, Sevgili Peygamberimize şu ayeti gönderdi: ''Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara}: Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm...''
Yüce Allah bize çok yakındır. Bizi her yerde ve her zaman işitir ve görür. Dualarımızı da ister içimizden, ister hafif sesle ve isterse yüksek sesle yapalım, duyar. Ancak duanın makbul olanı gösterişe kaçmadan, içten yapılanıdır. Çünkü Yüce Alla~, Kuranıkerim’de şöyle buyuruyor: ''Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin.'' Öyle ise biz de Allah'a içimizden geldiği gibi gizlice dua etmeliyiz. 0, içtenlikle yapılan duaları kabul eder .
Dua etmek için özel bir yer gerekmez. Evimizde de dua edebiliriz. Camide dua edebiliriz. Yatarken, kalkarken, oturduğumuz yerde, ayakta, yürürken, yolculuğa çıkarken, sınavlarımıza başlarken de dua edebiliriz. Nerede ve ne zaman dua edersek edelim, Yüce Allah bizi işitir ve dualarımızı kabul eder. Yeter ki, dualarımızda içtenlik olsun.
Bu kurallara uyalım ve her zaman Yüce Allah'a dua edelim.
3. Dua Etmem Sevgi ve Yakınlık Üretir
 Dua ettiğimde içim ferahlar. Kendimi rahatlamış ve mutlu hissederim. Çünkü dua, beni Allah'a yakınlaştırır.
Ben, Yüce Allah'a olan inancımı, sevgimi dualarımla pekiştiririm. Dua ve ibadetlerim sayesinde Allah'ın beni daha çok sevdiğine ve kötülüklerden koruduğuna inanırım. Annemin, babamın ve yakınlarımın benim sağlıklı ve başarılı olmam için dua ettiklerini görüp duydukça, onlara karşı sevgi ve saygım artar. Ben de onların sağlıklı ve mutlu bir hayat geçirmeleri için dua ederim. Bunun doğal bir sonucu olarak ailemde birlik ve beraberlik duyguları gelişir.
Arkadaşlarım ve tüm insanlık için de sağlıklı ve başarılı olmaları için dua ederim. Arkadaşlarıma yaptığım dualarla onlar bana yakınlık hissederler. Onların bana ettikleri dua sebebiyle de ben onlara kendimi yakın hissederim.
Kısaca, dualarım beni Yüce Allah'a yaklaştırdığı gibi anneme, babama, yakınlarıma ve arkadaşlarıma da yaklaştırır. Onların da bana yakın olmalarını sağlar. Bundan büyük bir mutluluk duyarım.
4. Her Zaman Dua Edebilirim
Dua etmem için herhangi bir zamanı beklemem gerekmez. işe giderken, eve dönerken, gece uyumak için yatarken, sabahleyin kalkarken, her zaman ve her yerde içimden geldiği gibi dua ederim.
Üzücü bir şeyle karşılaşınca bundan kurtulmak için, sevinçli bir şeyle karşılaşınca da teşekkür için Allah'a dua ederim. Okuluma giderken, ders çalışırken hep dua ederim. Sağlığım ve mutluluğum için dua ederim. Arkadaşlarımın ve öğretmenlerimin başarısı için de her zaman dua ederim. Ancak bilirim ki, en makbul dua, yalnız başımıza yaptığımız duadır. Gece de dua için en uygun zamanlardan biridir.
Sevgili Peygamberimizden öğrendiğimize göre, Yüce Allah geceleyin dua edenlerin duasını kabul eder. Ondan bir şey isteyenlerin isteklerini verir. Af dileyenleri bağışlar. Öyle ise ben de Peygamberimizin bu öğüdüne uyarak gece olunca daha çok dua etmeliyim.
4.1. Sevinçli Anlamda Dua
Ailem okul kitaplarımı, giysilerimi aldığında çok memnun oldum ve sevindim. Buna karşılık ben de onlara olan sevinç ve memnuniyetimi belirtmek için teşekkür ettim, ayrıca onlar için Allah'a dua ettim.
Ben başarılı ve sevinçli olduğumda, hemen bana bu başarıyı verip sevindiren Allah'a dua ederim. Başarımdan dolayı şımarmam. Eğer Yüce Allah bana yardım etmeseydi başarılı olamazdım. 1
Derslerimden iyi not aldığımda sevinirim ve Yüce Allah'a dua ederim. Doğum günümde bana sağlıklı bir hayat verdiği ve bunca yıl mutluluk içinde yaşattığı için Allah'ıma şükür ve dua ederim. Bayramlarda, düğünlerde sevinirim. Arkadaşlarımı sevindirdiğimde, öğretmenlerimi, annemi, babamı, kardeşlerimi sevindirecek bir başarım olduğunda ben de sevinirim. Onları mutlu ettiğim için ben de mutlu olurum. Hemen arkasından bu mutluluğu yaşatan Yüce Allah'a dua ederim.
4.2. Üzüntülü Anlamda Dua
insanın her anı bir olmaz. Bazen sevinçli, bazen de üzüntülü olabiliriz. Sevinçli iken dua ettiğim gibi üzüntülü ve sıkıntılı olduğum zamanlarda da dua ederim. Yüce Allah'tan üzüntümü ve sıkıntımı gidermesini ve beni rahatlatmasını dilerim. Gerçekten de böyle bir anda yaptığım dua sonucunda içim ferahlar, üzüntüm geçer.
Herkes üzüntülü ve sıkıntılı zamanlarında Allah'a dua etmelidir. Üzüntüsünü, sıkıntısını gidermesi için Allah'tan yardım dilemelidir.
Eğer bir rahatsızlığım olursa üzüntü duyarım. Hemen sağlıklı zamanlarım aklıma gelir, sağlığın kıymetini anlarım. Tekrar sağlığıma kavuşturması için derhal Yüce Allah'a dua ederim.
Bir yakınım öldüğünde çok üzülürüm. Ölen yakınım için arkasından Fatiha okur, Allah'ın onu affetmesi için dua ederim. Eğer bir hastamız varsa onun iyileşmesi için de dua ederim.
Eğer Yüce Allah'a karşı bir saygısızlık yapmışsam hemen pişman olur, ondan af dilerim. Çünkü inanıyorum ki Allah, benim af dileğimi kabul eder ve beni bağışlar. Ben biliyorum ki Yüce Allah, inanıp iyi ve güzel işler yapanların dualarını kabul eder.
5. Günlük Dualarım
Her gün yaptığım dualarım vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabilirim:
Sabah yatağımdan besmele ile yani "Bismillahirrahmanirrahim." diyerek kalkarım. Bizi sağlık içinde uyutup dinlendirdiği için Allah'a dua ederim.
Kahvaltıya besmele ile başlarım. Doyunca "Elhamdülillah." diyerek kalkarım. Derslerime çalışırken, "Rabbi yessir vela tüassir, Rabbi temmim bil hayr.'' duasını
okurum. Bunun anlamı şudur: "Ey Rabbim, işimi kolaylaştır, güçleştirme, işimi hayırla (iyilikle) tamamla!"
Evden ayrılırken anneme, babama; "Allah’a ısmarladık." derim. Onlar da bana, "Güle güle evladım. Allah zihin açıklığı versin. Allah kazadan beladan korusun!..." diye dua ederler.
Yolculuğa çıkarken yakınlarım, "Güle güle, hayırlı yolculuklar." derler.
"Nasılsın, iyi misin?" sorusuna karşılık, "Allah'a şükür, Allah'a hamt olsun." derim. Evlenenlere, "Allah mesut etsin, bir yastıkta kocayın!" diye dua ederler. Gelinle damat
da, "Amin! inşallah." der.
Bize bir şey yapıp ikram edene, "Eline sağlık, Allah kesenize bereket versin." deriz. Hasta olan birini ziyaret ettiğimde, "Geçmiş olsun, Allah şifa versin!" derim. Ölen birisi için ise, "Allah rahmet etsin!" diye dua ederim. Bunlar günlük hayatımda yaptığım dualardan bazılarıdır.
6. Kuran’dan ve Peygamberimizden Dua Örnekleri
Yüce Rabbimiz ve Sevgili Peygamberimiz bize birçok dua öğretmişlerdir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Kuranıkerim’den dua örnekleri
''...Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru
''Ey Rabbim. Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle.'' ''Ey Rabbimiz! (Amellerim) hesap olunacağı gün beni, anamı-babamı ve müminleri bağışla!...''
''...Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevla’mızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.''
''...Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfü en bol olan sensin.''
''...'Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!' diyerek dua et.''
''(Resulüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.''
''...Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!''
''Musa: Rabbim! dedi, yüreğime genişlik ver. işimi bana kolaylaştır. Dilimden (şu) bağı çöz. Ki sözümü anlasınlar.''
Sevgili Peygamberimizden dua örnekleri
''Allah'ım! Bana helal rızık nasip et. Beni haramlardan koru. Lütfünle beni senden başkasına muhtaç etme!''
''Allah'ım! Bana yararlı olan bilgileri öğret. Bilgimi artır...''
''...Allah'ım! Faydasız bilgiden, ürpermeyen kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.''
''Allah'ım! Kötü ahlaklı olmaktan, fena işler yapmaktan ve yanlış inançlara sapmaktan sana sığınırım.''
''Ya Rabbi! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet!...''
7. Tahiyyat Duasını Ezberleyelim ve Anlamım Öğrenelim
Tahiyyat duası
Et- Tehiyyatü Iillahi ve's-salevatü ve't-tayyibat. Es-selamü aleyke eyyühe'n-ne- biyyü ve rahmetullahi ve berakatüh. Es-selamü aleyna ve ala ibadillahi's-salihin. Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülüh.
Anlamı
Dil, beden ve mal ile olan ibadetlerin hepsi Allah'adır. Ondan başkasına ibadet olmaz. Ey peygamber! Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketleri sana olsun!
Selam, bizlere ve Allah'ın iyi kulları üzerine de olsun!
Allah'tan başka tanrı olmadığına, Hazreti Muhammed'in onu kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederim.
3. ÜNİTE
iBADET KONUSUNDA BİLGİLENELİM

1-ibadet nedir
ibadet, Yüce Allah'ın buyruklarını yerine getirmek ve ona karşı olan kulluk görevlerini yapmak demektir.
ibadet denilince akla namaz kılmak, oruç tutmak zekat vermek, hacca gitmek gelir. Gerçekten de bunlar, bir Müslüman’ın yapması gereken temel ibadetlerdir. Ancak ibadetler, yalnızca bunlardan ibaret değildir.
İslam dininde ibadetin kapsamı çok geniştir. Dinimize göre iyi, güzel ve insanların yararına olan, yapıldığı zaman Allah'ın hoşnut olacağı her iş, her davranış ibadet sayılır. Örneğin; Sevgili Peygamberimize, Cebrail'in Allah'tan getirdiği ilk emir "Oku!..."dur. Bu nedenle okumak ve iyi bir meslek sahibi olup insanlara faydalı işler yapmak da bir ibadet sayılır. Çünkü, okumak Allah'ın bir emridir.
Bu anlamda çalışmak, helal rızk kazanmak, dürüst ve yardımsever olmak, ana ve babaya saygı göstermek, yoksul ve kimsesizlere yardım etmek de ibadettir.
2. ibadetlerle ilgili Kavramları Öğreniyoruz (Farz, Vacip, Sünnet)
İslam dininde öngörülen emir ve yasakları yerine getirmekle yükümlü olan kimselerin davranışlarını değerlendiren bazı kavramlar vardır. Farz, vacip ve sünnet bu kavramlar arasında yer alır.
Farz
Müslümanlıkta bir özür olmadıkça yapılması zorunlu olan, yapılmaması günah sayılan iş ve davranışlardır. Beş vakit namaz, oruç, hac, zekat, ana babaya saygı, yoksullara yardım etmek, ilim öğrenmek, doğru sözlü olmak, İslam’ın emrettiği farz davranışlardandır.
Vacip
Allah'ın yapmamızı istediği birtakım işlere verilen isimdir. Bayram namazı kılmak, vitir namazı kılmak, kurban kesmek, Fıtır sadakası (fitre) vermek gibi.
Sünnet
Peygamberimizin, farz ve vacipler dışında ibadet amacıyla yaptığı işler, davranışlar ve söylediği sözlerdir.
Sabah, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının sünnetleri ile teravi namazı, ezan, kamet gibi hususlar Peygamberimizin sünnetlerindendir .
3. Niçin ibadet Ediyoruz?
Yüce Allah, insanı diğer canlılardan ayrı özelliklere sahip olarak yaratmıştır. Onu, bütün yarattıklarından üstün tutmuştur. Mutlu olması için ona hava, su, sağlık ve benzeri nimetler vermiş, çeşitli güzellikler armağan etmiştir. insanın kendisini yoktan var eden ve nimetleriyle besleyen Yüce Allah'a karşı sevgi, saygı, bağlılık ve teşekkürlerini sunması en doğal görevidir. işte bu görev, Allah'a ibadet edilerek yerine getirilir.
insanlar, aralarında en küçük bir iyiliği bile teşekkürle karşılarlar. Kuşkusuz, Yüce Allah'ın, biz kullarına verdiği sonsuz nimetler ve iyilikler karşısında da teşekkür edilmesi gerekir. Ancak, Allah'a karşı teşekkür görevimizi, sadece sözlerle yerine getiremeyiz. Bu görev, ona ibadet etmekle yerine getirilir. Z?ten Yüce Allah Kuranıkerim’de; ''...Allah'a kulluk edin...'', ''...siz beni (ibadetle) anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!'' buyurmuş ve kendisine ibadet etmemizi, şükretmemizi istemiştir. Bize düşen de ona ibadet ederek kulluk görevimizi yerine getirmektir. Bu, bizi Allah'ın sevgisine eriştirir.
4. Her Zaman ve Her Yerde ibadet Edebiliriz
Her konuda bize büyük kolaylıklar sağlayan dinimiz, ibadet yeri konusunda da kolaylık sağlıyor. Buna göre, temiz olmak şartıyla yeryüzünde her yer ibadet alanı sayılır. Yani temizliğini sağlamak şartıyla her yerde ibadetimizi gönül huzuru içinde yapabiliriz. Buna göre;
.Camide ibadet edebiliriz.
.Evimizde ibadet edebiliriz.
.Misafir olduğumuz evlerde ibadet edebiliriz.
.Kırda, bağda, bahçede ibadet edebiliriz. Böyle durumlarda temiz bir örtü üzerinde ibadet edebileceğimiz gibi temiz toprak üzerinde de ibadet edebiliriz.
.ibadet deyince sadece namaz akla gelmez. Allah'ı anmak da bir ibadettir. Dua da bir ibadettir. Bu nedenle temiz olan her yerde Allah'ı anarız, ona dua ederiz.
5. Camiyi Tanıyalım
Her dinin kendine özgü ibadet yerleri vardır. ibadet yapılan yerlere mabet denir. Müslümanların mabetleri de camilerdir. Camilerde Müslümanlar topluca namaz kılarlar.
Peygamberimiz, topluca (cemaatle) namaz kılmanın daha çok sevap kazandıracağını bildirmiştir. Camide namaz kıldıran din görevlisine imam, arkasından ona uyarak namaz kılanlara da cemaat denir.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de camileri, sadece Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kılıp zekat veren ve ancak Allah'tan korkanların yapacaklarını bildirmiştir. ilk camiyi de Sevgili Peygamberimiz Kuba ve Medine'de yapmıştır. Ondan sonra Müslümanlar, Sevgili Peygamberimizi örnek alarak yaşadıkları her yerde cami yapmışlardır. Şehirleri, kasabaları, köyleri, cami ve minareleri ile güzelleştirmişlerdir.
Camilerde yalnızca namaz kılınmaz. Cuma ve bayram günleri, dini konularda Müslümanlar aydınlatılır. Bu amaçla vaizler, dini sohbet yaparlar. imamlar, hutbe okurlar.
Şimdi camileri daha yakından tanıyalım:
1. Mihrap: imamın cemaate, yani camiye namaz kılmaya gelen Müslümanlara namaz kıldırmak için durduğu yerdir. Caminin ön kısmında bulunur ve kıbleyi gösterir. Mihrabın bulunduğu yer duvar oyularak yapılır.
2. Minber: Mihrabın sağında, merdivenle çıkılan yüksekçe yerdir. Cuma günü ve bayramlarda din görevlileri buraya çıkarak cemaate hutbe okur. Hutbede imam tarafından Müslümanlara dini konularda bilgiler verilir.
3. Kürsü: Genellikle mihrabın solunda yer alır. Yerden yüksek ve oturulabilecek şekilde yapılır. Çoğunlukla cuma ve bayram günleri vaizler buraya çıkarak cemaate dini konularda öğütler verirler.
4. Mahfil: Müezzinler için ayrılmış özel yerlerdir. Daha çok büyük camilerde bulunur. 5. Son cemaat yeri: Camilerin arka duvarlarına bitişik, üstü kapalı, önü ve yanları
açık kısımlar.
6. Minare: Camilerde ezan okunan yerdir. Minareler, camilerden daha yüksektir. Minarelere içten merdivenle çıkılarak şerefe denilen ve ezan okunan yere ulaşılır. Şerefelerin çıkış kapısı kıbleyi gösterir.
7. Şadırvan: Cami bahçelerinde yapılan ve Müslümanların abdest almalarına yarayan yapılardır. Eski devirlerde bu şadırvanlar aynı zamanda mahalle ve köy halkının su ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerdi.
6. Başlıca ibadetlerimiz
Kelime-i şahadet getirip Müslüman olan herkesin sorumlu olduğu dört tane temel ibadet vardır. Bunlar; namaz, oruç, hac, zekattır. Şimdi bu ibadetler hakkında kısa bilgiler edinelim.
6.1. Namaz
Namaz, dinimizde en önemli ibadettir.
Namazı, Peygamberimiz dini ayakta tut~bir direğe benzetmiştir. Onun için Müslümanlar, ibadetler arasında namaza özel bir önem verirler.
Beş vakit namaz, Sevgili Peygamberimizin henüz Mekke'de iken Miraç'a çıktığı gece emredilmiştir. Yüce Allah, Kuranıkerim’de namazla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: ''...namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.'', ''Namazı tam kılın...'' Peygamberimiz de Yüce Allah'ın en sevdiği ibadetin vaktinde kılınan namaz olduğunu bildirmiştir .
Namaz kılmak, akıllı ve sorumluluk çağına gelmiş olan her Müslüman’a Allah'ın farzıdır. Namaz, Yüce Allah'a gösterilecek saygının en güzel ifadesidir. Namaz kılmakla Allah'ın bize verdiği sayısız nimetlere karşı teşekkür etmiş oluruz.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de, namazın bizi her türlü kötülükten alıkoyacağını bildiriyor.
6.2. Oruç
Oruç, tan yerinin ağarmasından Güneş'in batışına kadar yemeden, içmeden ve benzeri birtakım bedeni isteklerden uzak durmak demektir.
Oruç, sadece Hz. Muhammed'in gönderildiği topluluklara değil, onlardan önce gönderilmiş olan peygamberler dönemindeki halklara da emredilmiştir. Orucun farz olduğunu bildiren ayet, anlam olarak şöyledir: ''Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.''
Peygamberimizin bildirdiğine göre Yüce Allah, ramazanda oruç tutanı mükafatlandıracak ve günahlarını bağışlayacaktır. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır:
''Bir kişi, ramazanın faziletine inanarak ve mükafatını umarak oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.''
imsaktan önce yenilen yemeğe sahur yemeği, orucun başladığı ana imsak, akşam ezanı okununca orucu açmaya da iftar denir.
6.3. Hac
Hac, dinen zengin olan Müslümanların yapmakla yükümlü oldukları bir ibadettir. Hac, usulüne uygun bir şekilde ihrama girmek, zamanında Arafat'ta vakfe yapmak (durmak) ve Kabe'yi tavaf etmektir.
Hac ibadetinin yapılmasını Yüce Allah bize Kuranıkerim’de emretmiştir.
Hac, hem mal (para) hem de bedenle yapılan bir ibadettir. Hac ibadeti ile Yüce Allah'a verdiği nimetler için şükrederiz. Ayrıca ona karşı kulluk görevini de yerine getirmiş oluruz.
Sevgili Peygamberimiz haccın önemini belirtmek için şöyle buyurmuştur: ''Kim Allah için hacceder de, (bir daha) günah işlemezse anasından yeni doğmuş gibi tertemiz olarak döner.''
6.4. Zekat
Zekat, sözlükte temizlenmek, artmak anlamına gelir. Zekat, İslam dininin belirlediği ölçüye göre zengin sayılan Müslümanların yerine getirmek zorunda oldukları bir ibadettir. Dini ölçülere göre zengin sayılanlar, her yıl mallarının veya paralarının kırkta birini (yüzde iki buçuğunu) yoksullara vererek zekat ibadetini yapmış olurlar.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de şöyle buyurur: ''Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.'' Zekat konusunda başka ayetler de vardır.
/Sevgili Peygamberimiz de zekatın önemini belirtmiş ve Müslümanlara zekat vermelerini öğütlemiştir. .
inancımıza göre zekat olarak verilecek mal veya para, fakirlerin hakkıdır.
Bu sebeple zengin Müslümanlar, zekatlarını severek ve karşılığında bir şey beklemeden fakirlere vermelidirler.
Zekat, yoksulları sevindirir. Geçim sıkıntısı çeken ailelerin yüzünü güldürür. Zekatı , veren de bu durumdan dolayı mutlu olur
7. Her Güzel iş (Amel-i Salih) ibadettir
   Yüce Allah, güzel ve yararlı olan şeyleri emretmiş, zararlı şeyleri ise yasaklamıştır. Bir Müslüman, yararlı olan işi yapmak ve zararlı olan şeyden kaçınmakla iyi bir davranış göstermiş olur. Dinimizde buna amel-i Salih denir. Dinimize göre güzel ve yararlı olan davranışlar, amel-i Salih kapsamına girer. Amel-i salih denilen güzel işler de bir ibadettir. Allah, inanıp yararlı iş yapanların güzel mükafatlara erişeceğini müjdeler. Dinimize göre yararlı işler nelerdir? Namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetlerin yanında ahlaklı olmak, dürüst olmak, annemize, babamıza saygı göstermek, yoksullara yardım etmek ve akrabalara ziyaretlerde bulunmak yararlı işlerdir. Ayrıca hastalara Allah'tan şifa dilemek, bize iyilik edenlere teşekkür etmek, otobüslerde yaşlılara, çocuklu bayanlara, hastalara yer vermek, öğretmenlerimizin öğütlerini dinlemek, arkadaşlarımızla iyi ilişkiler kurmak da güzel ve yararlı davranışlardır. insanlar takılıp düşmesinler, herhangi bir zarar görmesinler diye yoldaki engelleri kaldırmak bile güzel bir iştir. Yani ameli salihtir ve bunları yapanlara ibadet sevabı kazandırır . Yararlı iş yapan ameli  Salih sahipleri, dünyada mutlu olacakları gibi ahirette de cennete gireceklerdir. Yüce Allah buyuruyor ki: ''iman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekat verenler varya, onların mükafatları Rab’leri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.'' Çünkü böyle insanlar üzülecekleri işler yapmazlar. Hep iyi ve güzel söz söylerler, iyi ve güzel işler yaparlar ve bu davranışlarıyla Allah'ın hoşnutluğunu kazanırlar.
 8. Dürüst Çalışmak da ibadettir
 Dinimizin çok önem verdiği konulardan biri de çalışmaktır. İslam’a göre, çalışmak bir ibadettir. Her Müslüman, ahiret için olduğu kadar dünya için de çalışmalıdır. İslam dini bize hem çalışmayı hem ibadet etmeyi emretmektedir. ibadet etmekle ahiret hayatına hazırlanmış, çalışmakla da rızkımızı kazanmış oluruz. Peygamberimiz, ''Hiç kimse el emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.'' buyurmuştur. 0, hayatı boyunca çalışarak geçimini sağlamıştır. Bu konuda Müslümanlara örnek olmuştur. Dinimize göre; meslek sahibi olmak ve çalışarak ailesinin geçimini sağlamak ibadet gibi insana sevap kazandırır. Bu nedenle Müslümanların ibadet ediyormuş gibi çalışmaları gerekir. Dinimiz meşru olan, yani helal ve uygun görülen her işi ve o işten elde edilen kazancı kutsal sayar. Bize düşen görev, işlerimizde dürüst olmaktır. Dürüst çalışarak helal kazanç elde etmektir. Bu düşünce ile dürüst çalışarak hem Allah'ın hoşnutluğunu kazanır hem de ibadet sevabı elde ederiz. Ayrıca insanlar arasında da sevilir ve sayılırız.
 9. ibadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir
Bir Müslüman yaptığı ibadetler sayesinde tutum ve davranışlarını güzelleştirir. Çünkü ibadetler insanları birçok konuda daha titiz ve dikkatli olmaya yöneltir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
 *Namaz kılan bir Müslüman temiz olur. Çünkü namaz kılmak için abdest alır. Dişlerini fırçalar. Elbisesini temiz tutar. Bu şekilde o insanda temizlik alışkanlığı gelişir. 
   * .Namaz, çevremizi temiz tutma alışkanlığı kazandırır. Çünkü namaz, temiz olmayan yerde kılınmaz. Onun için namaz kılan insan evinde, iş yerinde, tarlasında, bahçesinde, piknikte, oturduğu, çalıştığı her yerin temiz olmasına özen gösterir.
   *.ibadet eden insan hep Allah'ı düşünür, onun her şeyi görüp gözettiğini bilir. Bu düşünce ile kötülüklerden kaçınır. Hiçbir kişi hakkında kötülük düşünmez. Böylece ibadetler davranışlarımızı güzelleştirmiş olur. Yüce Allah, Kur’an-ı kerimde ibadetler içinde özellikle namazın bizi her türlü kötülükten alıkoyacağını bildiriyor.
  * İbadet eden kişi yalan söylemez. Kötü ve yanlış iş yapmamaya çalışır. Bundan dolayı, çevresinde güvenilen ve beğenilen bir insan olarak tanınır.
  * İbadet, ahlakımızı güzelleştirir. Çünkü, Allah rızası için ibadet etmek,zihnimizi ve ruhumuzu kötülüklerden arındırır.Kişiliğimizi geliştirir. İnsanlarla ilişkilerimizde güler yüzlü ve sevecen yapar.
   10. Rabbena Dualarını Ezberleyelim ve Anlamlarını Öğrenelim.
 Allahümme rabbene Atina fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve kına azabennar.
Rabbenağfirli veli valideye velil müminine yevme yekumül hisab. Birahmetike ya erhamerrahimin.
Ey Allah’ım Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.
Ey Allah’ım Rabbimiz! Beni annemi babamı ve bütün müminleri hesaba çekileceğimiz kıyamet gününde bağışla. Ey merhametli olanların en merhametlisi.
 4. ÜNİTE
RAMAZAN AYI VE ORUÇ
1. Ramazan Ayının Önemi
Ramazan ayı, bütün Müslümanlar için kutsal bir aydır. Her Müslüman ramazan ayına önem verir. Bunun iki sebebi vardır. Şimdi kısaca bunları görelim:
1.1. Kur'an Ramazan Ayında indirilmiştir
Ramazan ayının Müslümanlarca önemli kabul edilmesinin bir sebebi, kutsal kitabımız Kuran’ın bu ayda indirilmeye başlanmasıdır. Yüce Allah bize bunu Kuranıkerim’de şöyle anlatır: ''Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun...''
Ramazan ayının Müslümanlarca önemsenmesinin bir sebebi de kandil gecelerimizden Kadir Gecesi'nin bu ayın içinde olmasıdır. Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlı kabul edilir. işte bundan dolayı, ramazan ayının önemi büyüktür ve "on bir ayın sultanı'' olarak anılır.
1.2. Ramazan Oruç Ayıdır
En önemli ibadetlerimizden biri olan oruç, ramazan ayında tutulur. Onun için ramazan "oruç ayı'' olarak da bilinir ve Müslümanlarca önemli bir ay olarak kabul edilir.
Ramazanda oruç tutmanın sevabı çok büyüktür. Bunu bilen Müslümanlar dünyanın her yerinde ramazanı oruçlu geçirmeye çalışırlar. Allah için oruç tutar, karşılığını da yine Allah'tan beklerler.
Ramazanda camiler aydınlatılır. Minarelerin ışıkları yakılır. Büyük camilerde mahyalar asılır. Sahur ve iftar vakitlerinde belediyeler tarafından top atılır.
Ramazan ayının en neşeli saatleri iftar vakitleridir. iftar yaklaşınca bütün aile bireyleri neşe içinde sofrada bir araya gelirler.'Çoğu kez, dost ve akrabalar da iftara davet edilir. Yoksul ve kimsesizleri çağırmak da yaygın bir geleneğimizdir.
Ramazan ayı, yoksullara yardım ayıdır. Bu ayda hali vakti yerinde olan Müslümanlar, fakirlere fitre verirler. Çoğunlukla zekat da bu ayda dağıtılır.
Özetle; bir oruç ayı olan ramazan, insanları bir araya toplayan, birlik ve beraberliğimizi artıran bir aydır.
2. Oruç Nedir?
Oruç, tan yerinin ağarmasından, Güneş'in batmasına kadar, herhangi. bir şey yiyip içmemek suretiyle yapılan ibadettir.
Oruç, İslam’ın şartlarından biridir. Yüce Allah, bize oruç tutmamızı Kuranıkerim’de şöyle bildirmektedir: ''Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere
farz kılındığı gibi size de farz kılındı...'' Bu ayetten anlaşıldığına göre, sadece biz Müslümanlar değil, bizden önceki peygamberlerin kavimleri de oruç tutmakla yükümlü idiler.
Yüce Allah, ramazan ayında oruç tutan kişiyi özel bir şekilde mükafatlandırır ve geçmiş günahlarını bağışlar. Nitekim, Sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
''Yüce Allah buyurdu ki: Ademoğlunun her ibadeti kendisi içindir. Yalnız oruç benim içindir. Onun mükafatını ben vereceğim.''
''Bir kişi ramazanın faziletine inanarak ve mükafatını umarak oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.''
3. Ramazan Ayı ve Oruçla ilgili Kavramlar
Ramazan ayı ve oruçla ilgili olarak kullanılan bazı kavramlar vardır. Bunları şu şekilde açıklayabiliriz:
3.1. Sahur, imsak ve iftar
Sahur: Oruçla ilgili bir kavram olup gece yemeği demektir. Sahur vakti, gecenin yarısından sonra başlar, tan yerinin ağarmaya başladığı ana kadar devam eder.
imsak: Orucun başladığı zamana imsak denir. imsak, tan yerinin ağarmaya başladığı, yani gecenin koyu karanlığının bitip doğu ufkunda havanın aydınlanmaya başladığı andır. Bu andan itibaren oruç tutanlar akşama kadar bir şey yemezler ve içmezler.
iftar: Akşam ezanının okunup orucun açılmasına iftar, bu vakte iftar vakti, yemeğe iftar yemeği denir. Oruç tutan herkes bu vakitte iftar yapar, yani orucunu açar, yemeğini yer.
Böylece bir oruç tamamlanmış olur.
3.2. iftar Duası ve Anlamı
Sevgili Peygamberimiz iftar vakti, orucunu açarken şöyle dua etmiştir ve bizim de aynı duayı yapmamızı öğütlemiştir:
'' Allahümme leke sumtü ve bike amentü ve aleyke tevekkeltü ve ala rizkıke eftartü ve savme'l-ğadi min şehri ramazane neveytü.''
Anlamı : ''Ey Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim. Senin rızkınla orucumu açtım, yarınki oruca da niyet ettim.''
3.3. Mukabele
Mukabele, ramazan ayında hafızların her gün Kuranıkerim’den bir cüz, yani yirmi sayfayı ezbere okumaları ve cemaatin de bunu Kuran’dan takip etmelerine denir. Kur'an okumasını bilmeyenler sadece dinlerler.
Mukabele, günün her saatinde okunabilir. Ancak, ikindi namazlarından sonra veya sabah namazında okumak gelenek haline gelmiştir. Mukabele, camilerde okunabildiği gibi evlerde de okunur.
3.4. Teravi Namazı
Teravi namazı, ramazan gecelerinde yatsı namazından sonra, vitir namazından önce kılınır. Sünnet olan bir namazdır ve yirmi rekattır. Cemaatle yani, bir imamla birlikte kılınabileceği gibi yalnız da kılınabilir.
Teravi namazını kadın, erkek, oruç tutan tutmayan, yolcu olan olmayan bütün Müslümanlar kılabilir.
4. Oruç Tutarken Nelere Dikkat Etmeliyiz?
.Oruç, akıllı ve ergenlik (sorumluluk) çağına girmiş her Müslüman’a farzdır. 14
.Oruç tutabilmek için sağlıklı olmak gerekir. Hasta olanlar iyileşince oruçlarını tutarlar. Eğer hasta, hiç iyileşemeyecek durumda ise fidye verir. Fidye, bir yoksulun bir günlük yiyeceğinin karşılanmasıdır. Buna da gücü yetmezse Allah onu bağışlar.
.Uzun yolculuk yapanlar, güçlük nedeniyle tutamadıkları oruçlarını, yolculukları sona erince tutarlar.
.Oruç tutmak için, gece sahura kalkılır ve yemek yenir. Sevgili Peygamberimiz bu yemeği ısrarla tavsiye etmiştir. Çünkü sahur yemeği sağlığımız için önemlidir ve bu şekilde oruç daha rahat tutulur.
.Sahur yemeği yendikten sonra, ağız iyice temizlenir. "Niyet ettim Allah rızası için yarınki orucu tutmaya.'' denir. imsak vaktinden itibaren iftar vaktine (akşam ezanına) kadar hiçbir şey yenilmez, içilmez. Bu şekilde oruç tutulmuş olur.
.Müslümanlar her zaman sözlerine, tutum ve davranışlarına son derece dikkat ederler. Ancak oruçlu iken daha çok dikkat etmelidirler. Yani oruç tutarken, iyi ve güzel söz söylenmeli, kötü sözlerden kaçınılmalıdır. Dinimizin uygun görmediği yanlış işler yapılmamalıdır.
5. Orucu Bozan Durumlar
Orucu bozan durumların başında şunlar gelir: .Oruçlu olduğunu bile bile yiyip içmek,
.iftar vakti girdi zannederek bir şey yemek, içmek, .imsak vakti girmedi zannederek yemek, içmek, .Burun veya kulağa ilaç damlatmak, .Ağız dolusu kusmak,
.Ağza veya burna çekilen suyu yutmak.
Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içmek orucu bozmaz. Eğer bir şey yenilip içilirken oruçlu olduğu hatırlanırsa yeme içme bırakılıp ağızda olanlar boşaltılıp ağız çalkalanmalıdır. Şayet, "Nasıl olsa oruç bozuldu.'' düşüncesiyle yiyip içmeye devam edilirse oruç gerçekten bozulmuş olur .
Oruca niyet edip başladıktan sonra özürsüz, bile bile orucu bozmak büyük günahtır. Geçerli bir neden olmaksızın bilerek oruç bozanlar, bunun cezası olarak ramazan dışında  aralıksız altmış gün oruç tutarlar. Buna kefaret orucu denir. Hastalık ve yolculuk / ~edeniyle tutulamayan veya bozulan oruçlar daha sonra tutulur .Buna da kaza orucu
denir.
Hastalık, yaşlılık gibi durumları sebebiyle kefareti yerine getiremeyecek şekilde dini özrü olanlar, her gün için bir fakiri doyuracak kadar fidye verirler.
6. Oruç ibadetinin Kişiye ve Topluma Kazandırdıkları
Oruç ibadeti, kişiye ve topluma çok önemli şeyler kazandırır. Bunların neler olduğunu görelim:
6.1. Oruç irademizi Güçlendirir
Oruç tutan kişi, nefsinin isteklerine karşı direnir ve ona boyun eğmez. Bundan dolayı iradesi güç kazanır. Hayatın sıkıntılarına karşı dayanıklı ve sabırlı olur.
Oruç tutan kişi bunu Allah'ın rızasını, hoşnutluğunu kazanmak için yapar. Bu amaçla sabahtan akşama kadar nefsinin isteklerine boyun eğmez, bir şey yemez, içmez. Küçük bazı zorlukları bahane ederek oruç tutmaktan vazgeçmez. Bunu başardıkça da mutlu olur. Böylece, zorlukları sabırla karşılama yeteneği gelişir.
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: ''Her şey için bir zekat vardır. Bedenin zekatı da oruçtur. Oruç, sabrın yarısıdır.''

Demek ki orucun en önemli faydalarından biri de sabırlı olmayı sağlamasıdır. Sabır- 11 olabilen insan, aynı zamanda iradeli insan demektir.
6.2. Oruç Davranışlarımızı Güzelleştirir
   Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: ''Oruç, insanları kötülüklerden koruyan bir kalkandır.'', ''Herhangi biriniz oruçlu olduğunda kötü söz söylemesin. Oruçlu kişi, kendisine sataşan ve hakaret eden olursa ona, 'Ben oruçluyum.' desin.''
Peygamberimizin bu sözlerinden de anlıyoruz ki, oruç bizi günahlardan koruyan bir ibadettir. Oruçlu olan insan, söz ve davranışlarına daha çok dikkat eder. Kötü söz söylemez, küfretmez. Kimse ile dövüşmez. Kavga etmez.
Oruçlu insan yalan söylemez. Kimseyi kırıp incitmez. Büyüklerine daha saygılı davranır. Küçüklerini sever ve korur.
Oruçlu kişi, çevresindekilerle iyi ilişkiler kurar. Kimseye önyargılı bakmaz. Kimse hakkında kötü şeyler düşünmez. Herkesle iyi geçinir. Kimseye dargın olmaz. Dargınları barıştırır. Kısaca, içten gelerek ve Sırf Allah'ın hoşnutluğu için oruç tutan kişi, her bakımdan örnek olur.
6.3. Oruç Toplumda Yardımlaşma ve Dayanışmayı Artırır
  Oruç tutarak aç, susuz kalan Müslümanlar fakir, yoksul ve kimsesizlerin ne durumda olduklarını daha iyi anlarlar. Onlara yardım etme yollarını ararlar.
Yılda bir kere mallarının zekatını vermek zorunda olan Müslümanlar, bunu daha çok ramazan ayında gerçekleştirirler.
Zekattan ayrı olarak ramazanda, bayram namazına kadar yoksullara, kimsesizlere verilmesi gereken bir de Fıtır sadakası (fitre) vardır.
Ramazanda herkesin manevi duyguları kabarır. Herkesin birbirine ve özellikle yoksullara yardım etme arzusu artar. Bundan dolayı zekat ve fitreden başka, insanlar gönüllerinden kopan her tür yardımı yapmaktan geri kalmazlar. Böylelikle ramazan, yardımlaşmanın ve dayanışmanın en yüksek olduğu ay haline gelir. Fakir, yoksul ve kimsesizler de maddi yönden rahatlarlar. Onlar da biraz daha iyi yiyebilme ve giyinebilme imkanına kavuşurlar.
Kısaca ramazan ayı, imkanı olan Müslümanların cömertlik duygularının doruk noktaya çıktığı aydır. Peygamberimizin amcasının oğlu Abdullah, zaten cömert olan Peygamber Efendimizin ramazan ayında daha da cömert olduğunu bildirmiştir. Peygamberimizin bu tutumu, bütün Müslümanlar için bir örnek olmuştur.
7. Ramazan Ayı Sonunda Bayram Yaparız
  Peygamber Efendimiz, Medine'ye göç ettiğinde halkın yılda iki kere bayram yaptıklarını gördü. O günlerde oyunlar oynuyorlar, şenlik yapıyorlardı. Bunu gören Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: ''Yüce Allah bu iki bayrama karşılık daha hayırlı olan Ramazan ve Kurban Bayramı'nı vermiştir.''
Ramazan Bayramı, oruç tamamlandıktan sonra başlar ve üç gün sürer. Bu ayda, ramazana sağlık içinde ermenin şükran borcu demek olan Fıtır sadakası (fitre) verildiğinden bu bayrama Fıtır Bayramı denir. Bunun yanında tatlı ve şeker ikramının çokluğundan dolayı halk arasında bu bayrama Şeker Bayramı da denilmektedir.
Ramazan Bayramı'nda bir ay boyunca Allah rızası için oruç tutan, her türlü güçlüğe katlanan Müslümanlar, Yüce Allah'ın emrini yerine getirmenin sevinç ve mutluluğunu yaşarlar. Bayram günlerinde insanlar, bu neşeyi yok edecek olumsuzluklardan kaçınmaya özen gösterirler.
Bayram sabahı, ailece erken kalkılır. Erkekler abdest alarak en güzel ve temiz elbiselerini giyip camiye giderler. Bayram namazı kılındıktan sonra cami çevresinde, mahallede, evde, köy odalarında, herkes birbiriyle bayramlaşır. Akraba, komşu ve dostlar karşılıklı ziyaretlere gider ve birbirlerinin bayramını kutlarlar.
Bayramda büyüklerin elleri öpülür. Hastalar ziyaret edilir. Küçüklere armağanlar verilir. Kimsesiz yetim çocuklara ve yoksullara yardım edilir. Dargınlıklar, düşmanlıklar sona erer. Dostluklar pekişir.
Bayram günlerinde geleneğe göre mezarlığa gidilerek kabir ziyareti yapılır. Bütün ölmüş Müslümanların ruhları için Fatiha okunur, dua edilir.
5. ÜNİTE
TOPLUMSAL GÖREVLERİMİZ VE DİN
1. Yakınlarımı Sever, Sayar ve Yardımlarına Koşarım
   Aile bireylerimizin dışındaki akrabalarımız bizim yakınlarımızdır. Onları sevmeli, saymalı, gerektiğinde yardımlarına koşmalıyız. Bu bizim toplumsal görevlerimiz arasında yer alır.
Aile, en küçük insan topluluğudur. Bütün toplumlarda aile vardır. Aile, insanlar için bir okul gibidir. Çocuklar konuşmaya orada başlarlar. Temel bilgileri orada alırlar. Başkalarına karşı nasıl davranacaklarını öğrenirler.
Sevgi ve saygının ilk öğrenildiği yer de ailedir. Doğruluk, şefkat, merhamet gibi yüce duygular orada kazanılır. Dine, devlete, vatana ve millete bağlılığın ilk adımları orada atılır.
    Ancak bu yeterli olmaz. Yakınlarımız ile de her zaman birlik ve dayanışma içinde olmalıyız. Birlik ve dayanışma sağlanamazsa toplum düzeni bozulur. Bundan, herkes olumsuz yönde etkilenir.
Bu olumsuzlukları yaşamamak için, yapmamız gereken şeyler vardır. Bunların başında, yakınlarımızı sevmek ve saymak gelir. Bize ihtiyaçları olduğunda yardımlarına koşmak da önemlidir. Sevgi ve saygı, bizi birbirimize bağlar. Ortak duygularımızı geliştirir. Karşılıklı yardımlaşma da sevgi ve saygımızı artırır. Sevgili Peygamberimiz, ''Yakınları ile ilişkisini kesen kişi cennete giremez.'' buyurmuştur.
Sevgi ve saygı sözle olmaz. Yakınlarımıza karşı yapmamız, yerine getirmemiz gereken görevlerimiz vardır. Ancak bu görevler yapılırsa sevgi ve saygıdan söz edilebilir. Anne ve babasının sözünü dinlemeyen; teyzesini, dayısını ziyaret etmeyen bir çocuğun, ''Ben onları seviyorum, yakınlarıma karşı saygılıyım.'' demesi anlamsızdır.
Unutmayalım ki, Sevgili Peygamberimiz, yakınlarını sever ve sayardı. Her zaman onların yardımlarına koşardı. Müslümanlara da böyle davranmalarını öğütlerdi.
2. Arkadaşlarımla ilişkilerim
   Yakınlarımızla nasıl iyi ilişkiler kuruyorsak aynı şekilde arkadaşlarımızla da iyi ilişkiler kurmalıyız.
Sevgili Peygamberimiz, ''Arkadaşların en iyisi, arkadaşına iyi davranandır.'' buyurmaktadır. Ailemizden sonra en çok birlikte olduğumuz kişiler, arkadaşlarımızdır.
Arkadaşlarımızla sokakta birlikte oluruz. Birlikte oynarız. Birlikte okula gideriz. Sınıflarda yan yana otururuz.
    Arkadaşsız kaldığımız günleri düşünelim Hemen sıkılır, konuşacak, şakalaşacak, oynayacak bir arkadaş aramaz mıyız? işte bizim için bu kadar önemli olan arkadaşlarımızı iyi seçmeliyiz. Kötü davranışlarını gördüğümüz kişilerle arkadaş olmamalıyız. Aksi taktirde biz de kötü alışkanlıklar edinebiliriz. Bu durum başkalarının bizim için besledikleri güzel duyguları yok eder. Sevgili Peygamberimiz, ''insan sevdiği ile beraberdir.'' buyurmuştur. Atalarımız da, ''Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.'' demişlerdir. Bu sözler, arkadaş seçiminde ve onlarla ilişkilerimizde nasıl davranmamız gerektiğini bize anlatmaktadır.
2.1. Arkadaşlarıma Saygılı ve Hakça Davranırım
Arkadaşlarımızla iyi ilişkiler kurmak istiyorsak onlara saygılı olmalıyız. Saygısız davranışlar, kim olursa olsun başkalarını bizden uzaklaştırır.
Saygı, hem sözle hem davranışlarla gösterilir. Bu nedenle arkadaşlarımızı üzecek sözler söylememeliyiz. Onlara çirkin lakaplar takarak gönüllerini kırmamalıyız. Kusurlarını yüzlerine vurmamalıyız. Çirkin el şakaları yapmamalıyız. Bu tür davranışların saygısızlık
olduğunu bilmeliyiz. Sevgili Peygamberimiz, ''Mümin, mümin kardeşinin aynasıdır.'' buyurmuştur. Biz ne isek arkadaşlarımız da odur. Kendimiz için ne istiyorsak arkadaşlarımız için de onu istemeliyiz. Bu, onlara karşı hakça davranmak anlamına gelir. Arkadaşlarıyla aynı takımda oynamayı, hep beraber geziler yapmayı, derslere beraber çalışmayı kim istemez? Bunları düşünmek ve buna göre hareket etmek, arkadaşlarımızla ilişkilerimizi düzene sokar. Onlara saygılı ve hakça davranmamıza yol açar.
2.2. Arkadaşlarımın Fikirlerini Sabırla Dinlerim
Herkesin düşüncesi farkıdır. insanlar her zaman aynı şeyleri düşünmezler. Aynı fikir ve duyguları paylaşmazlar. Bu farklılık, arkadaşlar arasında da görülebilir.
Arkadaşlarımızın değişik düşüncelerini paylaşmayabiliriz. Onlarla aynı düşüncede olmayabiliriz. Yine de saygı gereği, onların fikirlerini sabırla dinlemeliyiz. Düşüncelerini rahatça anlatmalarına fırsat vermeliyiz. Böyle davranmamız arkadaşlarımızla ilişkilerimizi sürdürmemiz bakımından önemlidir. Arkadaşlarımızı dinlemezsek onların bize karşı duydukları saygı ve sevgiyi yok ederiz. Bu davranışlarımız, onların bizden uzaklaşmalarına ve bizi dinlememelerine neden olur.
Arkadaşlık, saygılı ve hoşgörülü olmayı gerektirir. Hoşgörü, değişik fikirleri anlayışla karşılamakla başlar .
2.3. Arkadaşlarımla Paylaşmayı Severim
Arkadaşlık, paylaşmayı gerektirir. Aralarında paylaşacakları şeyleri olmayan kişiler, arkadaş olamazlar .
Arkadaşlar, birbirlerine karşı güzel duygular beslemeliler. Karşılıklı olarak birbirini sevmeliler. Bu yapılmadan arkadaşlık kurulamaz.
Paylaşmak, vermek demektir. Bizim olan şeyleri vererek paylaşmayı gerçekleştirebiliriz.
Sevgi, bize ait güzel bir duygudur. Arkadaşımızı severek bu duygumuzu paylaşmalıyız yandaşlarımızın sevinç ve üzüntüsüne ortak olmak, onlarla birlikte sevinmek, birlikte üzülmek de güzel bir paylaşma örneğidir .
Ders çalışan, sınava hazırlanan bir arkadaşa yardım etmek, onunla zamanımızı ve bilgimizi paylaşmak demektir.
Biz, arkadaşlarımızla aynı okulda okuruz. Aynı sırada otururuz. Kalemini, silgisini evinde unutan arkadaşımıza yedek kalem ve silgimizi veririz. Bunları yaparken mutlu oluruz. işte bütün bunlar, vermek ve paylaşmaktır.
Arkadaşlarımızla paylaşımımızda bununla da yetinmemeliyiz. Yeri geldiği ve gerektiği zaman harçlığımızı, yiyecek ve içeceğimizi de arkadaşlarımızla paylaşmaktan çekinmemeliyiz. Karşılık beklemeden arkadaşlarımıza armağan vermeliyiz. Sevgili Peygamberimiz, ''Birbirinize hediye (armağan) verin, karşılıklı sevginiz artar.'', ''Hediye, içinizden kin ve düşmanlığı çekip çıkarır.'' buyurmuştur .
Vermenin ve paylaşmanın bize mutluluk getireceğini unutmamalıyız. Kısaca, arkadaşlarımızla paylaşmayı sevmeliyiz.

3. Toplumsal Mekanları Başkalarının da Kullandığım Biliyorum
Günlük hayatımızda çeşitli yerlerde bulunuruz. Sabahleyin okula giderken önce sokağa çıkarız. Sokakta bizimle birlikte yürüyen insanlar görürüz. Okullarına giden öğrencilere, iş yerlerine giden işçi ve memurlara rastlarız.
Zaman zaman yolculuk yaparız. Otobüse, trene, uçağa, vapura bineriz. Bu taşıtlara binebilmek için duraklara, otobüs terminallerine, garlara, hava alanlarına, iskelelere gideriz. Gittiğimiz bu yerlerde aynı amaçla gelen insanları görürüz. Bekleme salonlarında koşuştururlar. Banklar sürekli dolar, boşalır. Biri kalkar, diğeri oturur.
Bir spor karşılaşmasına gittiğimizde ya da televizyonda seyrettiğimizde, salon veya stadyumda binlerce insanın yan yana oturduğunu görürüz.
Zaman zaman yorgunluğumuzu gidermek, dinlenmek için parklara gideriz. Orada da bizim gibi oturan, dolaşan, oynayan, eğlenen insanlar bulunur.
Şu halde biz, her zaman, her yerde yalnız olmayız. Bizimle birlikte başkaları da bulunur. Sokağı, okulu, camiyi, pazar yerini, terminali, garı, hava alanını, iskeleyi ve parkı bizimle birlikte başkaları da kullanır. işte bu ve benzeri yerler, toplumsal mekanlardır. Toplumsal mekanlar herkese aittir. Pek çok kişi bu mekanları paylaşır ve yararlanmaya çalışır.
Toplumsal mekanlarda bulunurken bu yerleri başkalarının da kullandıklarını unutmamalıyız. Temiz ve düzenli kalmalarına özen göstermeliyiz.
3.1. Okulumu Temiz ve Düzenli Tutarım
Başkaları ile birlikte kullandığımız toplumsal mekanlardan biri de okulumuzdur. Günümüzün önemli bir kısmını okulumuzda geçiririz. Orada diğer öğrencilerle birlikte oluruz. Öğretmenlerimiz ve müdürümüz de okulda, bizim yanımızda yer alırlar. Çeşitli işlerimizi yapan, okulumuzu temizleyen memur ve hizmetlileri de unutmamak gerekir. Onlar bizden önce okula gelir, bizden sonra oradan ayrılırlar.
Okul hepimizin evi, yuvası gibidir. Üstelik okul, pek çok kişinin paylaştığı, ortaklaşa kullandığı bir yerdir. Toplumsal bir mekandır.
Biz, evimiz gibi okulumuzu da temiz ve düzenli tutarız. Temiz ve düzenli olmasına özen gösteririz. insanların kullandığı her yer, bir süre sonra kirlenir. Okul gibi çok kalabalık insan topluluklarının bulunduğu yerler daha çabuk kirlenir. Bu nedenle okulu kirletecek şeylerden kaçınırız.
Okul temizliği sağlığımız açısından da önemlidir. Pis yerlerde hastalıkların çabuk yayıldığını biliriz. Temizliğine dikkat etmezsek okulumuzda da bu tür kötü olaylarla karşılaşabiliriz.
Kirlenen bir yeri hemen temizleyebiliriz. Ancak, asıl önemli olan kirletmemek, temiz tutmaktır. Biz, okulumuzun temiz kalması için dikkatli davranırız. Okul bahçesinde, koridorlarda ve sınıflarda yere kağıt parçası, çekirdek kabuğu, meyve artıkları gibi şeyleri atmayız. Pis ayakkabılarla okula girmeyiz. Gerektiğinde çöp kutularını kullanırız. Sağa sola tükürmeyiz. Bunun çok çirkin bir davranış olduğunun bilincindeyiz. Sıra, sandalye ve masaların düzenli ve yerli yerinde olmasına dikkat ederiz.
3.2. Camimi Düzenli ve Temiz Tutarım
Her dinin ibadet yerleri vardır. Müslümanların topluca ibadet ettikleri yer camidir. Müslümanlar, her gün beş kere camilere namaz kılmak için giderler. Ayrıca her cuma günü, camilerde cuma namazı kılarlar. Ramazan ve Kurban Bayramları'nın ilk günlerinde de yine birlikte bayram namazı kılınır. Özellikle cuma ve bayram namazlarında camiler çok kalabalık olur. Namaz kılacak yer bulmakta güçlük çekilir.
Camiler, pek çok kişinin birlikte kullandığı mekanlardandır. Camilerimizi de temiz ve düzenli tutmamız gerekir.
Sevgili Peygamberimiz, ''Temizlik imandandır.'' buyurmuştur. Biz, inancımız gereği camilere gider, ibadet ederiz. Öyleyse camileri temiz ve düzenli tutmayı inancımızın gereği saymalı, camilerdeki davranışlarımızı ona göre ayarlamalıyız.
Camilerin temiz ve düzenli tutulması Yüce Allah'ın emridir. Kuranıkerim’de İbrahim Peygamber ve Kabe'den söz edilen bir ayette, Allah şöyle buyuruyor: ''...Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rüku ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.''
Nasıl Kabe'ye, "Beytullah'' (Allah'ın evi) deniliyorsa camiler de Kabe gibi Yüce Allah'a ibadet etmek için yapılan mekanlardır. Aynı anlayışla camilerin de temiz tutulması gerekir.
Camilerin temiz ve düzenli tutulmasını gerektiren bir başka neden de şudur: Namaz kılabilmek için bulunduğumuz yer mutlaka temiz olmalıdır. Namaz kılmak isteyen kişi öncelikle vücudunu ve elbiselerini temizler. Ayrıca abdest alır. Abdest de bir tür temizliktir. Bu da yeterli değildir. Namaz kılınacak yerin de temiz olması gerekir. Bu nedenle biz namaz kılacağımız yerleri, özellikle de pek çok kişinin girip çıktığı, ibadet ettiği camileri temiz ve düzenli tutarız. Bize yakışan budur. inancımız, böyle davranmamızı gerektirir.
3.3. Bütün insanlara Açık Olan Mekanları Temiz Tutarım
 Hepimiz, yiyecek, içecek ve giyeceklerimiz kadar içinde yaşadığımız mekanların da temiz olmasına dikkat etmeliyiz.
içinde yaşadığımız mekanların başında evimiz ve okulumuz gelir. Cami, kışla, fabrika, gar, istasyon, hava alanı, sokak, park ve bahçeler de pek çok kişinin birlikte kullandığı mekanlar arasında yer alır.
Okulumuz ve camimiz gibi, diğer toplumsal mekanları da temiz tutmalıyız. Bu, kişisel olduğu kadar, toplumsal bir görevdir. Çünkü bizler, bu mekanları başkaları ile paylaşırız. Ortaklaşa kullandığımız mekanları kirletmek, diğer insanlara haksızlık olur. Aslında her şeyin ve her yerin temiz olması gerekir. Çünkü Yüce Allah, Kuranıkerim’de; ''...Allah tövbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.'' buyurmaktadır.
Kuşkusuz hepimiz, Allah'ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmak isteriz. işte bunun bir yolu da vücudumuzu temizlediğimiz, ahlakımızı güzelleştirdiğimiz gibi, çevremizi de temiz ve düzenli tutmaktır. insanların kullanımına açık olan her yer, her mekan, bizim çevremizi oluşturur.
Okulumuzun ve camimizin temizliği kadar diğer toplumsal mekanların temizliği de önemlidir. Herkes, temiz ve düzenli bir sokakta yürümek ister. Çöp yığınları ile dolu olan bir sokakta yürümek hepimizi rahatsız eder. Temiz, bakımlı, çiçekleri koparılmamış, ağaçların dalları kırılmamış bir parkta oturmak bize mutluluk verir. Pis ve bakımsız bir parka gitmek bile istemeyiz. Ayrıca, bütün insanlara açık olan mekanların temizliğinin toplum sağlığı bakımından önemi de unutulmamalıdır.
4. Toplumsal Hayatın Kurallarına Uyarım
insanların barış ve huzur içinde yaşayabilmeleri için toplumsal hayatın kurallarına uymaları gerekir. Bu kurallara uymayanlar, başkaları tarafından kınanırlar. Davranışları hoş karşılanmaz. Diğer kişilerin sevgi ve saygısını kaybederler.
Sevgili Peygamberimiz, bir Müslüman’ın diğer insanlarla iyi geçinen, kendisi ile de iyi geçi ilebilen kişi olması gerektiğini bildirmiştir. Bunu sağlayabilmek için de toplumsal hayatın kurallarına uymak gerekir.
Temiz ve uygun giyinmek bu kurallar arasında yer alır. Evde, okulda, iş yerinde, konuklukta, seyahatte giyeceğimiz elbiselerimiz birbirinden farklı olmalıdır. Kirli bir iş kıyafeti ile misafirliğe gidilmeyeceğini hepimiz biliriz.

Başkaları ile birlikte yapılan yolculuklarda uyulması gereken kurallar vardır. Taşıtlara binerken sıraya uymamak, yüksek sesle konuşmak, kirli ve pis kokulu elbiselerle taşıtlara binmek doğru değildir. Hasta, özürlü ve yaşlılara, hamile ve çocuklu kadınlara yer vermek de bu kurallar arasında yer alır.
Telefon görüşmelerimizde nasıl davranacağımızın bilinmesi önemlidir. Olur olmaz saatlerde telefon etmek, telefonda uzun süre konuşmak, gereksiz şeyler söylemek doğru değildir. Telefonda kibar ve nazik sözlerle konuşmak, açarken veya kapatırken iyi dileklerde bulunmak da toplum hayatının kuralları arasında yer alır.
Bir hastayı nasıl ziyaret edeceğimizi, ziyaret sırasında nasıl davranacağımızı da öğrenmeliyiz.
Komşularla ilişkilerimiz de kurallara uygun sürdürülmelidir. Onları söz ve davranışlarla rahatsız etmemek gerekir. Özellikle apartman komşularının dikkat etmesi gereken kurallar vardır. Yüksek sesle müzik dinleyerek, evde koşuşturarak komşuları rahatsız etmek doğru değildir.
Komşularımızın üzüntülü ve sevinçli anlarında yanlarında olmak da önemlidir.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Evde, okulda, iş yerinde, camide, çarşıda, pazarda, parkta, sokakta, özetle her yerde uymamız gereken toplumsal kurallar vardır. Bu kurallar bize evde veya okulda öğretilir. Bunlara uymak bizi uyumlu, başkaları ile barışık ve mutlu bir insan haline getirir. Uyumlu bir insan olmak, aynı zamanda iyi bir Müslüman olmak demektir. Sevgili Peygamberimiz: ''Gerçek mümin, başkaları ile iyi geçinen ve kendisi ile de iyi geçinebilen kişidir...'' buyurmuştur.
4.1. Toplumsal Hayatta isteklerimi Kibar ifadelerle Belirtirim
Hepimiz diğer insanlarla konuşarak ilişki kurarız. Bu ilişkilerimizin iyi olabilmesi, konuşma biçimine bağlıdır. Bazen yapılan yanlış bir konuşma, düşmanlıklara ve kötülüklere sebep olabilir.
Evde aile bireylerinden, okulda arkadaş ve öğretmenlerimizden bazı isteklerimiz olur. Alış veriş yaparken satıcılardan bir şeyler isteriz. Kimden ne istersek isteyelim, kibar ve nazik olmalıyız.
Oyun saatinde, "Babacığım, izin verirseniz arkadaşlarımla oynamak istiyorum." diyerek kibarca izin istemek uygun bir davranıştır. "Ben gidiyorum." diyerek evden ayrılmak ise kaba ve çirkin bir davranış sayılır.
Sınıfta, "Öğretmenim, izin verirseniz bir şey sormak istiyorum." ya da "Lütfen şu konuyu biraz daha açıklar mısınız?" diyerek kibar sözlerle isteğimizi dile getirmek de bizim beğenilmemize neden olur. isteğimizin daha çabuk karşılanmasını sağlar.
Arkadaşlarımızdan bir şey isterken de kibar sözler kullanmalıyız. "Şunu verir misiniz.", "izin verirseniz kitabınıza bakmak istiyorum.", "Lütfen, kalemi arkadaşa uzatıverin.", "Bir sakıncası yoksa sizinle oynamak istiyorum.." gibi nazik istekleri kimse geri çevirmez.
Konuşurken daima tatlı dilli olmalı, güzel sözler söylemeliyiz. Peygamberimiz; ''Güzel söz de sadakadır.'' buyurmuştur.
Bir şeyi isterken kaba ve kırıcı olmak,tartışmaya girmek çok yanlıştır.
4.2. Büyüklerime Saygılı Davranırım
 . Bir gün Sevgili Peygamberimiz arkadaşları ile oturuyordu. Müslümanlar, çevresini kuşatmış onu dinliyorlardı. Bu sırada, yaşlı bir kişi onlara yaklaştı. Peygamberimizi dinleyenler bu yaşlı kişiye yer vermekte geciktiler. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: ''Küçüğüne şefkat, büyüğüne saygı göstermeyen bizden değildir.''
Başka bir gün, Peygamberimizin yanına bir konuda bilgi vermek için üç kişi gelmişti. içlerinden en küçükleri söze başlayınca Peygamberimiz şöyle buyurdu: ''Önce büyüğünüz konuşsun.''
Peygamberimizin bu sözlerinden büyüklerimize karşı saygılı davranmanın aynı zamanda dinimizin bizden beklediği bir davranış olduğunu anlıyoruz.
Büyüklere saygı sözle olmaz. Davranışlarımızla da onlara karşı saygılı olduğumuz gösterilmelidir. Yemekte, sohbette, yolculukta, çarşıda, pazarda onlarla karşılaştığımız zaman, gerekli ilgiyi göstermeliyiz. Ziyaretlerine gitmeli, işlerinde yardımcı olmalıyız.
Büyüklerimizle konuşurken sözlerimize dikkat etmeliyiz. Onları üzecek ve yanlış anlaşılabilecek kelimeleri kullanmamalıyız.
Büyüklerin öğütlerini dinlemek, saygı gereğidir.
Bütün bunları yapmayan ve büyüklerine saygılı davranmayanların, küçüklerinden sevgi ve saygı beklemeye hakları yoktur.
4.3. Küçüklerime iyi Örnek Olurum ve Onları Korurum
    Bir atasözümüzde, "Üzüm, üzüme baka baka kararır.'' denilmektedir. Bu söz, insanların söz ve davranışları ile birbirini etkilediklerini anlatmak için kullanılır.
Küçükler, büyüklere göre daha çok etkilenirler. Büyüklerin davranışlarını örnek alırlar. Onları taklit ederler. Bu nedenle büyüklerin küçüklere iyi örnek olmaları gerekir.
Küçüklere iyi örnek olmak için öncelikle sözlerimize dikkat etmeliyiz. Çocuklar duyarak ve görerek öğrenirler. Henüz iyiyi kötüden, yararlıyı zararlıdan, güzeli çirkinden ayırtacak çağda olmadıklarından ne duyarlarsa onu söyler ve ne görürlerse onu yaparlar.
işte bunu bilerek küçüklerimizin yanında güzel sözler söylemeliyiz. Doğru sözlü olmalıyız. Çirkin sözlerden, yalancılıktan, alay etmekten sakınmalıyız.
Bunların yanında güzel davranışlarımızla da onlara örnek olmalıyız. Örneğin; "Yoksullara yardım etmek gerekir.'' demek yeterli değildir. Küçüklerimizin yanında bir yoksula yardım ederek, bunu, kendilerine göstermeliyiz.
Arkadaşlarımızla iyi geçinip kavga etmeyerek arkadaşların birbiriyle nasıl ilişki kuracaklarını öğretmeliyiz.
Küçükleri her türlü kötülükten ve tehlikeden korumak da biz büyüklerin görevidir. Aslında küçüklerimize iyi örnek olmakla onları kötü davranışlara alışmaktan korumuş oluruz.
Bununla birlikte evde, okulda, sokakta her türlü tehlikeden de korumaya çalışmalıyız. Yolda yürürken, özellikle kavşaklardan geçerken kendilerine yardım etmeliyiz. Bir kazaya uğramalarına engel olmalıyız. Küçük bir çocuk, kibrit ve benzeri şeylerle oynamanın tehlikesini bilmeyebilir. Böyle bir şey gördüğümüzde hemen kendisini uyarmalıyız. Çıkacak bir yangının ne büyük felaketlere yol açabileceğini anlatmalıyız.
    4.4. Gerektiğinde Özür Dilemesini Bilirim
   Dinimize göre, her insan yanlış şeyler yapabilir. Günah işlemiş de olabilir. Kişinin yanlışlık yaptığını, günah işlediğini anlayınca pişmanlık duymasına ve bir daha yapmamak için karar vermesine tövbe denir.
Yüce Allah, tövbe edenlerin günahlarını bağışlar. Ancak gerçek tövbe, kişinin hatasını anlaması, yaptığına pişman olması ve kesin olarak bir daha aynı fenalığı yapmamaya çalışması demektir. Allah, hata ve günahlarına içtenlikle tövbe edenleri sever. Onların tövbelerini kabul eder. Tövbe, yapılan yanlışlıklar için Allah'tan özür dilemek anlamına gelir. Yüce Allah, bu konuda şöyle buyuruyor: ''...Allah tövbe edenleri de sever...'', ''...Allah'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hala bilmezler mi?''
Bizler, zaman zaman diğer insanlara karşı da yanlışlıklar yapabiliriz. Onların zarar görmelerine neden olabilir, haksızlığa uğramalarına yol açabiliriz. Bunu anladığımız, yanlışımızı gördüğümüz zaman, insanlardan özür dilemeyi bilmeliyiz.
Evimizde aile bireylerine, okulumuzda öğretmenlerimize ve arkadaşlarımıza karşı da hata yapabiliriz. Önemli olan bunu anladığımızda hatamızdan dönmek ve bir daha yapmamaya çalışmaktır. Onlardan özür dilemek ve bağışlanmamızı istemektir. Gerektiğinde özür dilemesini bilen kişiler, olgun insanlardır. böyleleri, toplumsal hayatın kurallarına daha çok uyar ve hayatta başarılı olurlar.
4.5. Trafik Kural/arına Uyar, Başkalarının Haklarım Çiğnemem
Toplumsal hayatın gereklerinden biri de trafik kurallarına uymaktır.
Trafik kuralları, yaya ve sürücülerin yolda giderken uymaları gereken kurallardır. Günümüzde, özellikle büyük kentlerde insan ve araç sayısı çok artmıştır. Yollar kalabalıktır. Yaya ve sürücülerin bir yere gidip gelirken birbirlerine zarar vermeden yol almaları, ancak bu kurallara uymalarına bağlıdır.
Trafik kurallarına uyulmadığı zaman neler olduğunu hepimiz biliriz. Bu tür haberleri her gün gazetelerden okumakta, televizyonlarımızda izlemekteyiz.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de, ''...Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın...'' buyurmaktadır. Trafik kurallarına uymamak hem kendi hayatımızı hem de başkalarının hayatını tehlikeye atmaktır. Bunu yapan kişiler kendilerinin ve başkalarının yaşama hakkına saygısızlık etmiş olurlar.
Başka bir ayette de Yüce Allah, haksız yere birini öldürenin bütün insanları öldürmüş, birini ölümden kurtaranın da bütün insanları diriltmiş gibi olacağını bize hatırlatıyor.
Trafik kurallarına uymamak insanların ölmelerine, yaralanmalarına, sakat kalmalarına ve maddi zarara uğramalarına neden olur. Trafik kurallarına uymayarak başkalarına zarar vermek, haksızlık yapmak, kul hakkına girmek demektir. Dinimiz, kul hakkına çok önem verir. Allah, üzerinde kul hakkı olanları bağışlamaz. Haksızlığa uğrayanlar, haklarını er geç alırlar. Sevgili Peygamberimiz, ''Kıyamet gününde haklar sahiplerine geri verilecektir...'', ''Her hak sahibine hakkını ver.'' buyurmuştur.
Yukarıdaki ayet ve hadisler düşünülürse trafik kurallarına uymanın dinimiz açısından ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.
Bu nedenle toplumsal hayatın gereği olarak trafik kurallarına uymalıyız. Böylece kendimizi ve diğer insanları tehlikelerden korumuş oluruz. Kimsenin hakkını çiğnememiş oluruz.
Bunu yapabilmek için;
.Yaya kaldırımlarında her zaman sağdan yürümeliyiz.
.Trafik ışıklarına dikkat etmeli ve kırmızı ışıkta geçmemeliyiz. .Sürücü ve yolcu isek emniyet kemerini takmalıyız.
Ayrıca sürücülerin aşırı hız yapmamaya, uykusuz ve alkollü olarak araç kullanmamaya dikkat etmeleri gerekir.
Unutmayalım ki, uygar insan toplumsal kurallara uyan insandır. Uygar insan, her bakımdan kendini geliştirir. Başkalarının haklarına saygı duyar. Kimseye zarar vermez. Sabırlı olmasını bilir. Trafik kurallarına uymak da bir sabır ve uygarlık işidir.
Sevgili Peygamberimiz, ''Müslüman, eli ve dili ile kimseye zarar vermeyen kişidir.'' buyurmuştur. Trafik kurallarına uymamak, başkalarına zarar vermemize neden olur. Bu da dinimize aykırıdır.
5. Komşularımızla ilişkilerim
Ailemizden sonra en yakın sosyal çevremiz komşularımızdır. Komşularımızla aynı yerde yaşarız. Oturduğumuz binada pek çok komşumuz bulunur. Aynı sokakta ve mahallede, aynı köyde birlikte olduğu.muz komşularımız vardır.
Zaman zaman ihtiyaçlarımızı karşılamak için komşularımıza gideriz. Üzüntü ve Mutluluklarımızı onlarla paylaşırız.
Yüce Allah, Kuranıkerim’de yakın ve uzak komşularımıza iyilik etmeyi emretmektedir.


Peygamberimizin bildirdiğine göre, Cebrail Aleyhisselam sürekli olarak komşuya iyilik etmeyi öğütlüyordu. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz de Müslümanlara yeri geldikçe bu konuda uyarılarda bulunmuştu. Komşu haklarına uyulmasını istemişti.
işte biz, bu anlayışla komşularımızla ilişki kurmalıyız. ilişkilerin iyi olmasına dikkat etmeliyiz. Komşularımızla iyi ilişkiler kurmanın, toplumsal görevler arasında yer aldığını bilmeliyiz.
5.1. Çevremizde Başka Ailelerin de Yaşadıklarını Unutmam
Bizler, bulunduğumuz yerde yalnız yaşamayız. Çevremizde başka aileler de vardır. Bunlar komşularımızdır. Herhangi bir nedenle büyüklerimiz evden ayrıldıklarında, bizi komşularımıza emanet ederler. "Biz filan saatte döneceğiz. Evde çocuklarımız yalnız. Lütfen onlarla ilgilenin.'' derler. Uzun süreli olarak evimizden ayrıldığımızda, komşularımıza, "Biz gidiyoruz. Evimiz size emanet.'' deriz. Evimizde olmayan bir şeyi önce komşularımızdan isteriz. Sevinç veya üzüntü verecek bir olayla karşılaşırsak bundan, önce komşularımızın haberi olur. En iyi arkadaşlarımız, komşularımızın çocuklarıdır. Anne babamızın yakın dostları da çoğunlukla komşularımızdır.
Günlük hayatımızda bu kadar yakın ve iç içe olduğumuz komşularımızın farkına varmalıyız. Onlarla samimi ve güzel ilişkiler kurmalıyız.
Dinimiz, komşuluğa ve komşu haklarına çok önem verir. Yüce Allah, ''Allah'a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.'' buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz de komşularımıza iyi davranmak, onlara zarar vermemek konusunda pek çok uyarıda bulunmuştur. ''Komşusu, kötülüklerinden güven içinde olmayan kişi, cennete giremez.", ''Allah'a ve ahiret gününe inanan kişi, komşusuna eziyet etmesin.'' sözleri onun bu uyarılarındandır.
iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olarak görevimiz, çevremizde yaşayan komşularımızla iyi geçinmektir. Kendimiz için istediğimiz her iyi ve güzel şeyi onlar için istemektir. Bu da Sevgili Peygamberimizin öğütlerindendir.
5.2. Gerektiğinde Komşularımızın Yardımına Koşarım
Dinimizde komşuluk çok önemlidir. Bize en yakın kişiler komşularımızdır. Akrabalarımız çoğu zaman bizden uzak yerlerde yaşarlar. Bu nedenle bir ihtiyacımız olduğunda önce komşularımıza gider, onların yardımını isteriz. Komşularımız da aynı şekilde bize gelirler.
Sevgili Peygamberimiz, '' Allah'a ve ahiret gününe inanan kişi, komşusuna iyilik etsin.'', "Allah katında komşuların en iyisi komşusuna iyi davranandır." buyurmuştur.
Peygamberimizin, "Komşusu aç iken tok olarak yatan kimse gerçek mümin değildir." sözü de komşulara yardım konusunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
.1 Komşusuna nasıl davranması gerektiğini soran bir Müslüman’a, Peygamberimiz, şöyle cevap vermiştir:
"Hastalanırsa ziyaretine gidersin... Borç isterse verirsin, darda kalırsa yardım edersin. Bir nimete kavuşursa tebrik edersin. Başına bir felaket gelirse teselli edersin..."
Peygamberimizin bütün bu öğütleri, bize komşularımızla ilişkilerimizde şunları yapmamız gerektiğini göstermektedir:
.Komşularımıza her zaman iyi davranmalıyız. .Sıkıntıda kalırlarsa yardım etmeliyiz.
.Borç isterlerse vermeliyiz.
.Üzüntü ve sevinçlerini paylaşmalıyız.
.Aile bireylerini kendi ailemizin bireyleri gibi koruyup gözetmeliyiz. .Hastalandıklarında ziyaret etmeli, gerekli yardımları yapmalıyız.
.Komşularla iyi geçinmeli, onlara karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmalıyız.
6. Yoksulları ve Zayıfları Gözetir, Onlara Yardım Ederim
Çevremizdeki insanlar arasında en çok yardım ve ilgi bekleyenler yoksullar, zayıflar ve kimsesizlerdir. Hayatın, acı ve tatlı tarafları vardır. Toplumda zengin, hali vakti yerinde ve mutlu insanlar görebiliriz. Ancak bunların yanında hiçbir şeyleri olmayan yoksullara, zayıf ve kimsesizlere de rastlarız.
Dinimiz, bizden yoksullara ve zayıfları gözetmemizi, onlara yardımcı olmamızı istemektedir. Yüce Allah, dünyada yoksul ve öksüzleri gözeten, malları ile onlara yardım edenlerin ahirette kazanacakları mutluluğu şöyle haber vermektedir:
''Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belalı bir günde Rabbimizden (onun azabına uğramaktan) korkarız.' (derler). ,,
Sevgili Peygamberimiz, hayatı boyunca yoksulları ve zayıfları korudu. Herkese, onlara iyi davranmalarını, yardım etmelerini öğütledi. Her zaman yoksulların yanında olduğunu söyledi. Bu nedenle Peygamberimizin arkadaşları, yoksul ve zayıf kişileri yedirip giydirdiler. Bu amaçla "vakıf" denilen yardım kurumları oluşturdular. Onlara maddi destek sağladılar. Aynı anlayışı, atalarımız da sürdürdü.
Bize düşen görev de budur .Biz de yoksul ve zayıfları gözetmeliyiz. Elimizden geldiği kadar onlara yardım etmeli, para veya malımızla onlara destek olmalıyız. Özellikle yangın, sel ve deprem gibi doğal afetlerle karşılaşan ve yoksul kalan insanlara yardım elimizi uzatmalıyız.
7. Özürlülere Sevgi ile Bakar, Sıkıntılarını Paylaşırım
Çevremizdeki insanlar, maddi varlıkları bakımından nasıl aynı değillerse, sağlıkları bakımından da aynı değildirler. Ayrıca birlikte yaşadığımız kişilerin bazıları özürlü de olabilmektedirler.
Özürlü olmanın çeşitli nedenleri vardır. Bazen doğuştan özürlü oluruz. Bazen de uğradığımız felaketler, kazalar ve hastalıklar, özürlü kalmamıza neden olur.
Hayatımız tekdüze değildir. Sevinç ve üzüntüler birbirini izler. iyi yada kötü durumlarda kalabiliriz. Sağlıklı iken hasta, sağlamken özürlü olabiliriz. Bize düşen görev, çevremizdeki insanları hangi durumda olurlarsa olsunlar sevmek ve onlara yardımcı olmaktır. insanları kardeş bilerek sıkıntılarını paylaşmaktır.
işte bu anlayışla özürlü kardeşlerimizi sevmeliyiz. Onları diğer insanlardan ayrı tutmamalıyız.
Özürlü olmak, kişiyi bazı sıkıntılara sokabilir. Bunu gördüğümüzde onlara yardımcı olmalıyız.
Yaşlı ve hasta birine otobüste yer verirken ne kadar doğal davranıyorsak, görme özürlü bir kardeşimizin aynı otobüse binmesine yardımcı olurken de o ölçüde doğal davranmalıyız.
Dinimize göre, hasta veya özürlü olmak, insanın değerini azaltmaz. Onun saygınlığını eksiltmez. Kişi, ahlakı ölçüsünde değerlidir.
Aslında insanlar hangi durumda olurlarsa olsunlar, birbirine muhtaçtırlar. Örneğin, yürüyemeyen bir arkadaşımıza merdiven çıkarken yardım ederiz. Aynı arkadaşımız bize, anlamadığımız bir konuyu anlatarak yardımcı olur.
Özürlülerle ilişki kurarken bunu unutmamalıyız. Onlarla sevgi ve sıkıntılarımızı paylaşmalıyız.
8. Asr Suresini Ezberleyelim ve Anlamım Öğrenelim
(Dikkat! Bu konuyu öğrenmek için ders kitabımızın 24. sayfasında yer alan "Ünite Süresince Asr Suresi ve Anlamı'' konusundan yararlanınız)
6. ÜNİTE
 PEYGAMBERLERİ TANIYALIM
1. Allah Mesajlarını insanlara Peygamberler Aracılığı ile Göndermiştir
iletişimde önemli olan mesajın yerine ulaşmasıdır. Bugün teknolojiden yararlanarak, cep telefonlarıyla bile mesaj gönderiyor, istediğimiz kişi ile iletişim kurabiliyoruz. Kimsenin bilmesini istemediğimiz gizli haberleri de kurye ile gönderiyoruz.
Allah, bildirmek istediği mesajları doğrudan insanlara bildirmemiştir. insanlar arasından güvenilir elçiler seçmiş ve mesajlarını onlar aracılığıyla bildirmiştir.
Allah, peygamberleri insanlara mesajlarını iletmek üzere görevlendirmiştir. Peygamberlere mesajlarını bazen melekler aracılığı ile bazen de aracı kullanmadan bildirmiştir.
Allah'tan aldığı mesajları (haber, emir, yasak ve hükümleri) insanlara bildirip açıklamak üzere görevlendirilmiş elçiye peygamber denir. Kuranıkerim’de peygamber kelimesi karşılığında resul ve nebi kavramları da kullanılır.
Resul, yüce Allah'ın kendisine ilahi kitap gönderdiği peygambere denir. Kendisine Tevrat gönderilen Hz. Musa, İncil gönderilen Hz. İsa ve Kuranıkerim gönderilen Hz. Muhammed resul kavramı ile tanımlanan peygamberlerdendir.
Allah tarafından peygamber olarak görevlendirilen, ilahi mesaj alan ancak kendisine ilahi kitap gönderilmeyen peygamberlere nebi denir. Nebi olarak görevlendirilen peygamberler, insanlara, kendilerinden önceki peygambere gönderilen ilahi kitaptaki konuları açıklamışlardır. Allah ile iletişim halinde olmuşlar ve görevlerini Allah'ın istediği şekilde yerine getirmişlerdir.
Yüce Allah'ın, peygamberlere gönderdiği ve insanlara açıklamalarını emrettiği mesajlara vahiy denir. Bütün ilahı kitaplar vahiyler sonucu oluşmuştur. Kuranıkerim’de vahiy şeklinde Peygamberimize gönderilmiş ve bu vahiyler yazılarak bugünkü şeklini almıştır.
Allah, vahiyleri bazen Cebrail ile bazen de aracı kullanmadan doğrudan peygamberlere bildirmiştir. Bu bakımdan peygamberler Allah'tan vahiy alma özelliğine sahiptirler.
2. Peygamberlerin Gönderilmesi Allah’ın insanlara Bir Yardımıdır
Her konuda merakı olan insanın merak ettiği konulardan biri de inançlarıyla ilgili konular olmuştur. Kendi varlığını sorgulamış, diğer varlıklar arasındaki yerini anlamaya çalışmıştır. Yaşamanın amacını bulmaya uğraşmıştır. Bu uğraşı sırasında ''Ben nasıl var oldum? Gördüğüm evren nasıl oluştu? Ölüm nedir? Ölen insanlar nereye gidiyorlar? Bu dünyadan başka bir dünya var mı? Yaşamın hedefi nedir? Neden sadece insanlar akıllı? Nasıl bir varlığa inanmalıyım? inandığım varlığa karşı neler yapmam gerekiyor?" gibi kendini meşgul eden pek çok soruya cevap bulmaya çalışmıştır. Bu sorulara akıllarıyla yanıtlar bulmaya çalışanlar kendilerine göre tanrılar geliştirmişlerdir. Yağmur için bir tanrı, güneş için bir tanrı, rüzgar için bir tanrı, doğum ve ölüm için ayrı ayrı birer tanrının olabileceğini varsaymışlar ve buna inanmışlardır. Allah peygamber göndererek insanlara yardım etmiştir. Çünkü insanlar inanç konularındaki merak ettikleri her şeyi ona sorarak öğrenme fırsatı elde etmişlerdir
3. Peygamberlere Gelen Mesajlar Aynı Amaca Yöneliktir
Allah bütün peygamberlere; insanları, Allah'ın varlığına birliğine, ahirete ve dünyada yapılan işlerin karşılığının orada görüleceğine inanmaya davet etmektedir. Dünya ve ahiret hayatında mutlu olunmasına yardım edecek ilahi kuralları açıklamak görevini vermiştir.
Peygamberlere gelen mesajlar bu hususları açıklayıcı nitelikte olmuştur. Her peygamber ilk önce insanları Allah'ın varlığına ve birliğine (tevhide) inanmaya çağırmıştır. Onun varlığına ve birliğine inanmanın önemini ve gerekliliğini açıklamıştır. Onun eşinin ve benzerinin olmadığını belirtmiştir. inançta ve ibadette hiçbir şeyin ona ortak koşulmaması gerektiğini bildirmiştir. Bu husus Kuran’da şöyle açıklanır: ''Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: Benden başka tanrı yoktur. Bana kulluk edin diye vahy etmişizdir.''
Allah insanların ihtiyaçlarına göre belirli aralıklarla peygamberler görevlendirmiştir. Zaman değişmiş, peygamberler değişmiş, gönderilen toplum ve millet değişmiş ancak yüce Allah'ın insanlara olan mesajı kesinlikle değişmemiştir. Her peygamber görevlendirildikten sonra insanları Allah'a inanmaya, ondan başka varlıkları ilah olarak kabul etmemeye ve ona kulluk etmeye çağırmıştır.
Peygamberlerin Allah'ın bildirdiği mesajları açıklamışlar, toplumu düzeltmek için çaba harcamışlardır. Bireysel ve toplumsal yaşamı bozan kötü örf, adet, gelenek ve inanışların önüne geçmiye çalışmışlardır. insanları bu tür adetlerden ve yanlış inanışlardan kurtarmak için büyük bir mücadele vermişlerdir.
Dinimize göre yüce Allah'ın görevlendirdiği bütün peygamberlere inanmak gerekir. Kuran’da ismi geçen veya geçmeyen her peygamber Allah tarafından görevlendirilmiştir. Bunun için hiçbir ayrım yapmadan Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar gönderilen peygamberlerin hepsine inanmak durumundayız.
4. Peygamberlerin insanlardan Seçilmesinin Nedenleri
Peygamberlerin insanlardan seçilmesinin nedenleri şöyle sıralanabilir: .Peygamberlerin insanlardan seçilmesi iletişimi kolaylaştırmıştır. Peygamberler insanların dışında, başka varlıklardan seçilselerdi, insanlar onlarla konuşamaz, anlaşamazlardı.
.insanlar, kendileri gibi insan olmayan varlıkların peygamberliğini kabul etmeyebilirlerdi. "Siz bizden değilsiniz, bu nedenle sizin söyledikleriniz bizi ilgilendirmez.'' derlerdi.
.Peygamberler başka varlıklardan seçilselerdi, insanlar onları kendilerinden farklı ve üstün görür, zamanla tanrılaştırabilirlerdi. Kendi içlerinden çıkan, çocukluğundan beri tanıdıkları bir peygamber için böyle bir şey söz konusu olamazdı.
.Gerektiğinde gülen, gerektiğinde ağlayan, acıktığında yemek yiyen, çarşıdan pazar- dan alış veriş yapan, hayatı toplumla paylaşan bir peygamberi insanların kabul etmesi da- ha kolaydır.
.Peygamberlerin insanlardan seçilmesi, Allah'ın peygamber göndermekle insanlar için güttüğü amaca uygun düşmektedir. Çünkü Allah'ın peygamber göndermekteki amacı buyruklarını en uygun yolla insanlara ulaştırmaktır. insanlar arasından seçilen bir peygamber kuşkusuz bunu daha kolay başarabilir.
5. Peygamberlerin Nitelikleri
5.1. Doğru Olmak
Peygamberler doğru sözlüdürler. Dürüsttürler. Onlar asla yalan söylemezler. Gerçeğe aykırı bir iş yapmazlar. Eğer yalan söyleselerdi ve gerçeğe aykırı iş yapmış olsalardı, Allah'ın peygamber gönderirken güttüğü amaç gerçekleşmezdi. Çünkü insanlar, yalancılıklarını bildikleri bir kişiye inanmazlardı. Bu nedenle Yüce Allah, peygamberleri her yaşta yalan sözden ve yanlış davranıştan korumuştur.
Bütün peygamberler, peygamberliklerinden önce de sonra da doğru sözlü idiler.
5.2. Güvenilir Olmak
Peygamberler güvenilir insanlardır. Emanete hıyanet etmezler. Eğer durum bunun aksi olsaydı tarih boyunca kimse onların peşinden gitmezdi. Dünyada toplumsal ilişkilerde bile güvenilir olmayanlara itibar edilmez. Böyleleri  yaptıkları işlerde destek bulamazlar. Bu nedenle peygamberler en güvenilir insanlardır. Bu konuda Kuranıkerim’de şöyle buyurulur: ''Hiçbir peygambere... hıyanet yaraşmaz...''
Sevgili Peygamberimiz de çok güvenilir bir insandı. Mekkeliler ona, peygamber olma- dan önce bile "Muhammedü'l-Emin" (Güvenilir Muhammed) derlerdi.
5.3. Akıllı ve Zeki Olmak
Peygamberler akıllı, zeki, dikkatli, üstün anlayış sahibi insanlardır. Bunun zıddı olan ahmaklık peygamberler hakkında düşünülemez. Ahmak, akılsız ve geri zekalı birisinin peygamber olduğu görülmemiştir. Peygamberler akıllı ve zeki olmasalardı konuştukları kişileri ikna edemezler, kendilerine inandıramazlar ve başarıya ulaşamazlardı.
5.4. Allah’tan Aldığı Mesajları Olduğu Gibi İnsanlara Bildirmek
Peygamberler, Allah'tan aldıkları mesajları insanlara eksiksiz ulaştırırlar. insanlara ilahı buyrukları aktarırken kendilerinden bir şey eklemezler. Bir kısmını gizlemezler. ilahi mesajlarda herhangi bir değişiklik yapmazlar. Aksine bir davranış, insanların güvenini yok ederdi. Hiç kimse, peygamberlere inanmazdı. Bu nedenle her peygamber Allah'tan aldığı haberleri olduğu gibi insanlara aktarmıştır. Kuranıkerim’de belirtildiğine göre, esasen peygamberler Allah'tan aldıkları mesajları insanlara gereği gibi iletmeleri, tebliğ görevini eksiksiz yapmaları doğrultusunda uyarılmışlardır.
6. Kuran’da Adı Geçen Peygamberler
ilk peygamber Hz. Adem, son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselam dır. Bu ikisi arasında pek çok peygamber gelip geçmiştir. Bu ünitenin başlarında Allah'ın tarihte her millete bir peygamber gönderdiğini öğrenmiştik. Yüce Allah, Kuranıkerim’de şöyle buyuruyor: ''Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var...'' Buna göre, peygamberlerin sayıları kesin olarak bilinemez. Ancak Kuranıkerim’de adları geçen ve haklarında bilgi verilen peygamberler yirmi beş tanedir.
Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Şuayb, Harun, Musa, Davut, Süleyman, Eyyub, Zülkifl, Yunus, ilyas, Elyesa, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed Aleyhisselam.
Bunların hepsinin peygamberliğine inanırız. Ayrıca, onlardan başka çok sayıda peygamber gönderildiğini de kabul ederiz.
Kuranıkerim’den öğrendiğimize göre bazı peygamberlerin Allah katındaki dereceleri daha yüksektir.
7. ÜNİTE
HZ. MUHAMMED VE AİLE HAYATI
1. Hz. Muhammed'in Aile içindeki Örnek Davranışları
1.1. Hz. Muhammed Aile Bireylerini Çok Severdi
Hz. Muhammed aile bireylerini çok severdi. Onlara değer verirdi. Azarlamazdı. Nazik davranırdı. Hz. Aişe diyor ki: ''Hz. Peygamber, hizmetçisine, hanımına, hiç kimseye bir tokat bile vurmamıştı.''
Peygamber Efendimiz, bir gün öğleye doğru iyice acıkmıştı. O gün evde yiyecek bir şey yoktu. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer de gelmişlerdi. Onlar da açtı. Peygamberimiz onlarla birlikte Ebu Eyyub el-Ensari'nln bağ evine gitti. Ebu Eyyub ve eşi buna çok sevindiler. Onlara önce hurma ikram ettiler Sonra et yemeği pişirdiler Hz. Peygamber bir Iokma bile yemeden, bir yufka arasına bir miktar kızarmış et koyarak Ebu Eyyub'a verdi. ''Al bunu kızım Fatma'ya ulaştır. Günler var ki o böylesini  tatmadı'' dedi 0, kızı Fatma'yı çok severdi.
Ashaptan Enes b Malik diyor ki. ''Ben ömrüm boyunca Peygamber Efendimiz kadar aile bireylerini seven, onlara merhamet eden bir kişi görmedim. Oğlu İbrahim, Medine civarında bir köyde sütannenin yanında idi. Peygamberimiz bazen bizi de alarak onun yanına giderdi. İbrahim’in kaldığı eve vardığımızda onu kucağına alır, bağrına basardı Sevgi ve şefkatle öperdi...'' İbrahim on sekiz aylık iken öldüğünde Peygamberimiz onu elleriyle kabre koymuştu. Ardından gözyaşlarını tutamamıştı.
Arkadaşlarının anlattığına göre, Peygamberimiz Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'i her zaman kucağına alırdı Onları severdi. Şefkatle öperdi. Aile bireylerini sevmenin merhametin bir sonucu olduğunu söylerdi. Ayrıca bunun, imanı olgunlaştırdığını da belirtirdi
1.2. Hz. Muhammed Ev işlerinde Yardımcı Olurdu
Hz. Aişe, Peygamberimizin eşiydi. Ashaptan bazıları bir gün ona geldiler. Peygamber Efendimizin ev işlerinde yardımcı olup olmadığını sordular. Hz. Aişe, bunlara şöyle cevap verdi
''Peygamber Efendimiz evine geldiğinde son derece olgun ve alçak gönüllü davranırdı Peygamberim diye bir kenara çekilip herkes bana hizmet etsin diye beklemezdi. Ak- sine, aile bireylerinin arasına girerdi. Ev işlerini onlarla birlikte yapardı Gerektiğinde kendi elbisesini temizler, söküğünü dikerdi Ayakkabılarını tamir ederdi Koyunların sütünü kendi elleriyle sağardı Bunun gibi, evde yapılması gereken öteki işlere de elinden geldiğince yardımcı olurdu.''
Hz. Muhammed, evin ihtiyaçlarını karşılamak için ara sıra çarşıya, pazara giderdi. Bir gün pazardan alış veriş yapmıştı Elinde torbasıyla birlikte evine dönüyordu Bunu gören ashaptan bazıları. ''Ey Allah'ın Resulü, müsaade etseniz de biz taşısak.'' dediler Peygamberimiz bu yardım önerisini yapanlara teşekkür etti. Fakat onlara, ''Herkes kendi yükünü kendisi taşısın.'' cevabını verdi. Elindeki yükü evine kadar kendisi taşıdı.
Peygamber Efendimiz ev işlerinde aile bireylerine yardımcı olurdu Herkesin de kendi ailesine yardımcı olmasını öğütlerdi
1.3. Hz. Muhammed Aile Bireyleri ile Şakalaşırdı
Sevgili Peygamberimiz, bir yolculuğa çıkmadan önceki akşam tüm aile bireylerini bir araya getirirdi. Onlarla sohbet ederdi. Onlara, tarihte olmuş bazı ibretli olayları anlatırdı. Çeşitli şakalar yapardı. Böylece hoşça vakit geçirmelerini sağlardı.
Eğlenme, dinlenme, sohbet, şakalaşma Peygamberimizin aile bireyleri ile sürekli yaptığı şeylerdi.
Eşi Hz. Ayşe’nin yaşı Peygamberimizden küçüktü. Ara sıra hanım arkadaşları ve komşu hanımlarıyla bir araya gelirlerdi Eğlenirler ve hoşça vakit geçirirlerdi Peygamberimiz bunlara engel olmazdı Aksine o da Hz. Ayşe'nin oyun ve eğlencelerine katılır, onunla şakalaşırdı
Peygamberimiz, bir defasında eşi Aişe ile Medine dışında yürüyüşe çıkmıştı Eşine yarışma önerisinde bulundu ve yarıştılar. Hz. Aişe onu geçti Daha sonraki bir yarışta ise Hz Peygamber geçti Peygamberimiz gülerek ona, ''Ödeşmiş olduk, bir bir berabereyiz.'' dedi.
Peygamber Efendimiz çocukları ve torunları ile de şakalaşırdı Hz Hasan ile Hüseyin'i sırtına bindirirdi
On yaşından itibaren Hz. Peygamberin hizmetinde bulunan Enes’e “ Ey kulaklı” diye seslenir  bazen de kakülünü çekerek şakalaşırdı.
1.4. Hz. Muhammed Aile Bireyleri Arasında Ayırım Yapmazdı
 Hz. Peygamber tüm aile bireylerini severdi. Hepsiyle eşit derecede ilgilenirdi. Ayrım gözetmezdi. Hepsine iyi davranırdı. Hepsinin ihtiyaçlarıyla ayrı ayrı ilgilenirdi Birine almışsa benzerini ötekilerine alırdı. Aile bireyleri arasında kıskançlık doğurmazdı ona göre aile bireylerinin ihtiyaçlarıyla ilgilenmemek günahtı. İlgilenmek mise sevaptı o dönemdeki ekonomik imkanlar dardı. Buna rağmen Hz. Muhammed aile bireylerinin yeme, içme, giyinme gibi ihtiyaçlarını en iyi bir şekilde karşılamaya çalışırdı. ayrıca aile bireylerine hediyeler alırdı. Böylece, onları sevindirirdi. Hediyeleri verirken de ayırım gözetmezdi.
1.5. Hz. Muhammed Aile Bireylerinin Görüşlerine Değer verirdi
 Peygamber Efendimiz ev işlerinde aile bireylerinin görüşlerine değer verirdi. Eş  ve çocuklarıyla bir araya gelirdi. Ailenin en önemli konularını toplantı da görüşürdü.böylece, gereksiz sıkıntıların ortaya çıkması önlenirdi.
Peygamberimize ilk vahiy geldiğinde heyecanlanmıştı. Durumu eşine anlattı. 0 da konuyla ilgili görüşünü açıkça söyledi. Hz. Hatice’ye göre peygamberimizin endişe etmesine gerek yoktu. Çünkü 0, herkese yardım ederdi Komşuları  ile iyi geçinirdi iş hayatında dürüsttü Yoksulların, Öksüzlerin ihtiyaçları ilgilenirdi
1.6. Hz. Muhammed Akrabayı Ziyaret Ederdi
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: ''Akrabalık bağlarını koparan kişi cennete  giremez.'', ''Ey insanlar birbirinize selam verin. Akrabanızı gözetin yemek yedirin… ki cennete giresiniz.''
Kabri İstanbul’da olan Eyüp Sultan Hazretleri bir gün Peygamberimize gelerek bana cenneti kazandıracak bir davranış söyler misin?'' diye sordu. Peygamberimiz şöyle cevap verdi: ''Allah'a ibadet edersin, ona hiçbir şeyi ortak koşmazısın namaz kılar zekat verirsin , akrabanı ziyaret eder, gözetirsin.''
Peygamber Efendimiz, sık sık akrabalarını ziyaret ederdi. Onların hal hatırlarını  sorardı. Gönüllerini alırdı. ihtiyaçlarıyla ilgilenirdi. içlerinden yoksul  olanlar varsa onlara yardım ederdi  Akrabaları da Peygamberimizi konuk etmekten sevinç duyarlardı 0, ziyarete geldiğinde bütün ev halkı ona hizmet için yarışırdı. Peygamberimiz de onlara ayrı ayrı  teşekkür ve dua ederdi.
2. Hz. Muhammed'in Ailesinin Seçkin Özellikleri
2.1. Hz. Muhammed'in Ailesinde Sevinçler ve Sıkıntılar Paylaşılırdı
Hz. Peygamber aileyi sevinç ve sıkıntıların paylaşıldığı kutsal bir beraberlik olarak görürdü. Onun aile ve çocuklarıyla yaşadığı yer, sıradan bir ev değildi. Birbirini seven, sayan kişilerin gönüllerinde sevgi çiçeklerini açtırdıkları bir yuva idi. Bu yuvada içtenlik vardı. Sevgi vardı. Çalışkanlık vardı; herkes üzerine düşeni zevkle yapardı. Bu yuvada paylaşma vardı. Herkes, yuvanın mutluluğu için kendine düşen sorumluluğu bilirdi. Bunun gereği olan işleri yürütürdü.
Hz. Peygamberin evinde bazen bolluk olurdu. Böyle zamanlarda yemek hazırlanırdı. Hazırlanan yemekler Suffe öğrencilerine iletilirdi. Öteki yakın ve uzak komşulara ikram edilirdi. Hz. Peygamberin yuvasında zenginlikler, akraba ve komşularla paylaşılırdı. Bazen de çeşitli sıkıntılar ve hastalıklar olurdu. Yiyecek ve giyecek azlığı baş gösterirdi.
Peygamberimizin eşi Aişe diyor ki: "Bazen evimizde bir ay süreyle yemek pişirmek için ocak yanmazdı. Yiyip içtiğimiz sadece hurma ile sudan ibaret olurdu. Hurma ve su ile geçinip giderdik.''
Dertler paylaşılınca hafifler. Sıkıntılar paylaşılınca yok olur gider. Peygamberimizin ailesinde en küçük sevinçler bile paylaşılarak büyütülürdü. En büyük sıkıntılar bile paylaşılarak küçültülürdü. Hz. Peygamber, kızı Fatma dışında bütün çocuklarının ölümüne tanık oldu. Bu acıları yaşadı. Onlara gözyaşı döktü. Onları kendi elleriyle toprağa verdi. Ama, onun aile yuvasındaki sevgi ve içtenlik tüm sıkıntıları hafifletiyordu.
Sevinçli, müjdeli durumlarda da Hz. Peygamberin aile bireyleri yine birlikte olurdu. Kızı Fatma gelirdi. Peygamberimizin torunları Hasan ile Hüseyin gelirdi, onları sırtına bindirir, evde gezdirirdi. Akrabadan, komşulardan gelen olurdu. Onlara ikramda bulunulur, hediyeler verilirdi. Hz. Peygamber eş ve çocuklarına her zaman sevgisini belli ederdi. OnlarIa sohbet eder, şakalaşırdı.
Hz. Muhammed'in evinde sevinçler ve sıkıntılar paylaşılırdı.
2.2. Hz. Muhammed'in Ailesinde Misafire Cömert Davranılırdı
Peygamber Efendimizin ailesinde misafir güler yüzle karşılanırdı. Misafire cömert davranılırdı. Çünkü, Peygamberimizin bildirdiğine göre, "Cömert kişi, Allah'a yakın, cennete yakın, insanlara yakın ve cehennem ateşinden uzaktı...''
Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, bir gün Peygamberimizi ziyarete gelmişti. Peygamber Efendimiz bu genci güler yüzle karşıladı. Oturması için kendi eliyle ona minder uzattı. Yer gösterdi. Ona ikramda bulundu. Peygamberimiz, "Allah'a ve kıyamet gününe inanan kişi, mi- safirine ikram etsin.'' buyurmuştu. Bizzat kendisi, misafirlerle ilgilenerek bu konuda herkese örnek oluyordu.
Bir gün sahabeden biri Peygamberimize konuk oldu. Ev doluydu. Sevgili Peygamberimiz, sağa sola bakarak onu oturtacak yer aradı. Boş yer bulamayınca paltosunu uzattı Yere serip üzerine oturmasını söyledi. Konuk, paltoyu katladı, teşekkür etti ve geri ver- di. "Bana ikram ettiğin gibi, Allah da sana ikram etsin ey Allah'ın Resulü!'' dedi. Peygamberimiz de, ''Toplumun ileri gelenlerinden biri, sizi ziyarete gelirse ona uygun bir şekilde ikram edin.'' buyurdu.
Peygamber Efendimizin evine çok ziyaretçi ve misafir gelirdi. Onun aile bireyleri bun- dan dolayı yüksünmezler, gocunmazlardı. Tüm konuklarla ilgilenir, ikramda bulunur ve cömert davranırlardı.
2.3. Hz. Muhammed'in Ailesinde israftan Kaçınılırdı
israf, cömertlik sınırlarını aşarak gereksiz harcama yapmaktır. Yüce Allah, bu tür davranışları yasaklamıştır. Kuranıkerim'de bu konuda şöyle buyurulur
''...yiyin, için, fakat israf etmeyin...'' ''Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.''
Kuşkusuz Allah'ın bu uyarılarını en iyi anlayan ve uygulayan Hz. Peygamberdir. Bu nedenle Hz. Peygamberin ailesinde israftan kaçınılırdı. Gereksiz harcamalar yapılmazdı. Giyimde titiz davranılırdı. Giyeceklerin temiz olmasına dikkat edilirdi. Sadelik tercih edilir- di. israf yapılmazdı. Yiyeceklerde de aşırı davranılmazdı. Fazla yemekten kaçınılırdı. Henüz iyice doymadan sofradan kalkılırdı. Yemek beğenmezlik edilmezdi. Yemek az da olsa besmele ile yenir, sonunda Allah'a şükredilirdi. Ev eşyası konusunda ölçü aynı idi. Peygamberimizin evinde orta halli bir Medinelinin kullanabileceği türden ev eşyası bulu- nurdu. Hz. Peygamberin eğitiminden geçmiş olan aile bireyleri giyecek, yiyecek ve ev eş- yası konusunda ihtiyacı karşılamaya önem verirlerdi. Pahalı eşya almazlardı. Onlar israfı sevmezdi. israf yapmazlardı. israftan kaçınırlardı.
2.4. Hz. Muhammed'in Ailesinde Aile Bireyleri Birbirine Danışırdı
Yüce Allah, Kuranıkerim’de; ''...iş hakkında onlara danış...'', ''Onların işleri, aralarında danışma iledir...'' buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz de, ''Danışarak iş yapan pişman olmaz.'' diyerek her alanda danışmanın önemini belirtmiştir.
Peygamberimizin aile bireyleri gündelik hayatta birbirlerine danışırlardı. Görüş alış verişinde bulunurlardı. Çünkü danışılınca başarılar artıyordu. iyilikler, güzellikler, sevinçler çoğalıyordu. Danışarak iş yapan pişman olmazdı. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz, aile bireylerine danışarak iş yapmıştır. Danışarak iş yapmayı iyi, hayırlı bir in- san olmanın gereği saymıştır. Bu konuda da şöyle buyurmuştur: ''Hayırlınız, aile bireylerine karşı hayırlı olanınızdır. içinizde ailesine en hayırlı olanınız da benim.''
2.5. Hz. Muhammed'in Ailesinde Komşuluk ilişkilerine Önem Verilirdi
Yüce Allah bize, "yakın ve uzak komşuya iyilik etmemizi'' emretmiştir. Peygamber Efendimiz ise komşularla iyi ilişkiler kurmak gerektiğini, komşusu aç iken tok uyuyan kişinin iyi bir komşu olamayacağını bildirmiştir.
Bir gün ashaptan biri Peygamberimize, "Bizim iyi veya kötü oluşumuzun ölçüsü nedir?'' diye bir soru sordu. Peygamberimiz bu soruya şöyle cevap verdi: ''Eğer komşularınız, sizin iyi olduğunuzu söylüyorlarsa iyisiniz demektir. Kötü olduğunuzu söylüyorlarsa kötüsünüz demektir.''
  • Peygamber Efendimiz ve aile bireyleri komşularına güler yüzlü davranırlardı.
  • Tatlı sözlerle gönüllerini alır, hoş geldiniz der, hal hatır sorarlardı.
  • Onlara ikramda bulunurlardı. Hediyeler verirlerdi.
  • Onlarla sokakta karşılaştıklarında selamlaşırlardı.
  • Onların sevinç ve sıkıntılarını paylaşırlardı.
  • Komşuları arasında zengin, yoksul ayırımı yapmazlardı.
  • Düğünlerine katılırlardı.
  • Bayramlarda görüşürlerdi.
  • Hastalandıklarında ziyaret ederlerdi.
  • Komşularından yoksul olanlara yardım ederlerdi.
  • Komşularının evine, bahçesine, duvarına hiç zarar vermezlerdi.
.Komşularla ortak kullanım alanı olan sokak ve mahalleyi temiz tutarlardı. Komşuları, Peygamberimiz ve aile bireylerinden kendilerine hiçbir zarar gelmeyeceğini bilirlerdi. Peygamberimiz ve aile bireyleri, komşuları arasında güvenilir kişiler olarak tanınırlardı.
    2.6. Hz. Muhammed'in Ailesinde Öksüzler ve Yoksullar Gözetilirdi
    Yüce Allah, Kur'an-ı kerim'de çalışan, koşuşturan, ancak kazanç elde edemeyerek zorluk içinde kalan, fakat utançlarından dolayı yardım istemeyen kişileri görüp gözetmemizi, öksüzlere ve düşkünlere de yardım etmemizi istemektedir. Peygamber Efendimiz de, öksüzü evine alıp yediren, içiren, barındıran, yetiştiren, işleriyle ilgilenenlerin çok sevap kazanacağını bildirmiştir. Böyleleriyle cennette, birbirine bitişen iki parmak gibi yakın olacağı müjdesini vermiştir.
Peygamber Efendimiz ve ailesi, öksüzler ve yoksulların gözetilmesi konusunda çok duyarlı idi. Duyarlılığını sözde bırakmazdı. Öksüzleri evine alarak örnek olmaya çalışırdı. Mûte Savaşı'nda şehit düşen Hz. Cafer'in çocuklarını evine almış, bakımlarını üstlenmişti. Özetle Peygamberimiz ve ailesi:
.Öksüz ve yoksullara Allah rızası için yardım ederlerdi.
.Yardım ederken evde işe yaramayan şeyleri değil, işe yarayan şeyleri verirlerdi.Yardımlarını ihtiyaç duyulan zamanda yaparlardı. Böylece, muhtaçları kötü duruma düşmekten kurtarmış olurlardı.
      -Yardımı gizli yaparlardı. Böylece, yoksulların onurunu incitmezlerdi.
      -Yaptıkları yardımı hiçbir zaman başa kakmazlardı.
     Müslümanlar, Peygamberimizin bu konudaki duyarlılığını bildiklerinden yemek yerken sofralarında bir öksüz veya bir yoksulu bulundurmaya çalışırlardı.
    3. Salavat Dualarını Ezberleyelim ve Anlamlarım Öğrenelim
Allahümme Salli  Duası
Allahümme salli 'ala Muhammedin ve ala ali Muhammed; kema salleyte 'ala ibrahime ve 'ala âli İbrahime inneke hamidun mecid.
Anlamı
Allah'ım! İbrahim ve yakınlarına rahmet ettiğin gibi, Muhammed'e ve onun yakınlarına da rahmet et. Şüphesiz sen, övülmüşsün, övülmeye layıksın ve pek yücesin.
Allahümme barik Duası
Allahümme barik âla Muhammedin ve âla âli Muhammed; kema barekte âla İbrahime ve âla âli İbrahime inneke hamidun mecid.
Anlamı

Allah'ım! İbrahim ve yakınlarına bereket verdiğin ve onları mutlu kıldığın gibi, Muhammed'e ve onun yakınlarına da bereket ver, onları da kutlu kıl. Şüphesiz sen, övülmüşsün, övülmeye layıksın ve pek yücesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder