HÜCRENİN YAPISI
Hücre canlıların yapısını oluşturan en küçük canlı
birimidir. ilk defa 1665 yılında İngiliz bilim adamı Robert Hook, mantar
dokusunda gözleyerek, boşluk anlamına gelen "hücre" sözcüğünü
kullanmıştır. Görülen, esasında hücrenin yalnız ölü çeperiydi. Bohemyalı
fizyolog Purkinje, hücrenin iç kapsamına protoplazma adini vermiştir. Hücre
bilimine ilişkin ilk yayşnlar, bitkilerde Schleiden (1838) ve hayvanlarda
Schawann (1838) île baslar. Bu iki araştırıcı "Hücre Kuramı"nın
kurucuları olarak kabul edilirler. ilk doku kültürünü ise Amerikalı Rass
Harrison (1907) semender hücreleriyle yapmayı başarmıştır. Bir canlıyı
oluşturan hücrelerinde büyük çoğunluğu canlıdır. Bazı canlılar tek bir hücre
yapısındadırlar (bakteriler ve tek hücreliler). Diğer bütün canlılar ise çok
hücrelidir. Canlıların vücut büyüklüğü arttıkça hücre sayısı da artar.
Canlılardaki hücreler çekirdek yapıları bakımından ikiye ayrılır. Prokaryot
hücrelerde; çekirdek zarı olmadığından belirgin bir çekirdek gözlenemez. Ayrıca
bu hücrelerde mitokondri, kloroplast, endoplazmik retikulum gibi zarla çevrili
organellerde bulunmaz. Bakteriler ve mavi-yeşil alg’ler bu şekildedir.
Ökaryot hücreler; gerçek hücreler olup, çekirdek ve diğer
organcıkları belirgin olarak vardır. Hücre denince çoğu zaman kastedilende
ökaryot bir hücredir. Protistler ve bütün çok hücrelilerin hücre yapısı
böyledir. Hücre genellikle gözle görülemeyecek kadar küçük (10-15 mikron) olup,
mikroskoplarla büyütülerek incelenir. Hayvanların döllenmemiş yumurtaları ve
bazı su yosunları gözle görülebilen (makroskobik) büyük hücrelerdir. Her
hücrenin, bulunduğu doku ve canlı türüne, yada yaptığı işe göre farklı şekli
vardır. Ancak; bitkisel hücreler genellikle köşeli, hayvansal hücreler ise
genellikle yuvarlaktır.
Hücreler genellikle renksiz olup, bazıları taşımış oldukları
renk maddelerine göre farklı renklerde olabilirler. Alyuvarlar kırmızı, yaprak
hücreleri yeşil, yağ hücreleri sarı, vs.. Ökaryot hücreler zar, stoplazma ve
çekirdek olmaz üzere başlıca üç kısımda incelenir.
HÜCRE
ZARI
Hücreyi dış ortamdan ayıran, dağılmasını önleyen, ona şekil
veren ve onu dış etkilerden korumaya çalışan, canlı, esnek, çok ince ve yarı
saydam bir zardır. Esas yapı maddesi “protein ve yağ” dır. En önemli özelliği
seçici geçirgen olması, en önemli görevi ise, hücreye madde giriş çıkışını
düzenlemesidir. Zar çok ince olduğundan ışık mikroskobuyla zor görülür.
Zarların Yapısı : Hücre zarı, yaklaşık olarak %60 protein, %35 yağ ve %5
oranında da karbonhidrat içerir. Bu moleküllerin nasıl bir düzende yerleştiğini
en üyü açıklayan “akıcı mozaik zar modeli” dir. Daha eski bir görüş olan
Danielli Davson modeli cansız bir zar özelliği taşımakta olup, aktif taşımayı
izah edememektedir. Akıcı mozaik modeline göre, zarın esas çatısını, çift katlı
lipid (yağ) tabakası oluşturur. Büyüklü küçüklü protein molekülleri lipid
tabakasına düzensiz olarak gömülmüştür (mozaik görünümü). Karbonhidratlar
proteinlerin bazılarına bağlanarak
Glikoproteinleri, yağ moleküllerinin bazılarına bağlanarak da
glikolipidleri oluştururlar. Bu moleküller zarın seçici geçirgenliğinde çok
önemli rol oynarlar. Hücrelerin birbirini tanıması, hormonlar gibi özel
maddelerin hücrelere alınması bunlarla sağlanır. Bu nedenle bir canlının farklı
dokularındaki zar yapıları farklı olabilir. Bu modelin en önemli özelliği yağ
tabakasının devamlı hareket halinde ve akıcı olmasıdır. Hücre zarının seçici
geçirgenliğini sağlayan esas yapı por (delik) denilen açıklıklardır. Zardan
girip çıkacak moleküllerin büyüklüğü porlar tarafından belirlenir. Bütün
hücrelerde porların büyüklüğü genellikle aynıdır. Ancak her hücredeki por
sayısı farklı olabilir.
Zardan Madde
Geçişi : Hücre zarı seçici geçirgen özelliğinden
dolayı, bütün maddelerin girmesini engeller. Seçici geçirgenliğin oluşmasında
porların büyüklüğü, zarın kimyasal yapısı ve geçecek moleküllerin durumu etkili
olmaktadır. Bunlar dikkate alındığında şunlar söylenebilir:
Küçük moleküller büyük moleküllerden
daha kolay geçer: Glikoz ve daha küçük moleküller
geçebilir, Glikozdan büyükler geçemez. H2O, O2, CO2 çok kolay geçen
maddelerdendir.
Nört moleküller iyonlardan daha kolay
geçer : Çünkü zar üzerinde iyonların geçişini
zorlaştıran (+) ve (-) yükler vardır. Yani zarda iyonik yapıdadır.
Yağı çözen maddeler kolay geçer : Çünkü zarın ara yapısı yağdır. Bu maddeler zarın seçici
geçirgenliğini bozarak geçerler (alkol, eter ve kloroform gibi).
Yağda çözünen maddeler de kolay geçer .
Yağda eriyen A,D,E,K vitaminleri
böyledir. Yukarıda belirtilen özelliklerinde etkisiyle maddeler hücreye başlıca
dört yolla girip çıkarlar.
DİFÜZYON : Maddelerin yoğun oldukları ortamdan az yoğun oldukları
ortama doğru yayılmalarıdır. Difüzyon için maddelerin hareketli olmaları
gerekir. Mürekkebin suda, kolonyanın havada, şekerin çay içinde, O2 ve CO2’nin
suda dağılmaları birer difüzyondur. Difüzyon iki ortamın yoğunlukları eşit
oluncaya kadar devam eder. Canlı ve cansız zarlar, zar olmayan ortamlarda
gerçekleşir. 0 santigrat derecede ve
daha düşük sıcaklıkta difüzyon durur. Hücreler bu yolla porlarından geçebilen
maddeleri alır ve verirler. Difüzyon hızına konsantrasyon farkı, sıcaklık ve
molekül büyüklüğü etkilidir.
OSMOZ : Su için özel bir geçiş şeklidir. Yarı geçirgen bir zar
aracılığı ile, bir ortamdan diğer ortama su geçişine denir. Su oranı fazla olan
ortamdan, su oranı az olan ortama su geçişi olur. Kısaca suyun difüzyonuna
osmoz denir. Hücreler osmozla su alışverişi yaparlar. Böylece hücre içi su
konsantrasyonlarını belirli oranda tutarlar. Hücrenin osmozla ilgili üç değişik
durumu vardır.
a)Plazmoliz: Hücreler, kendilerinden daha yoğun bir çözelti ortamında
kalır veya böyle bir ortama konulursa su vererek büzülürler. Buna plazmoliz
denir. Tatlı sularda yaşayan Paramesyum, amip gibi canlılar tuzlu suya
konulurlarsa plazmoliz olurlar. Çünkü tuzlu su daha yoğundur. Hücrenin su
oranındaki bozulma hayatsal olaylarını aksatarak ölüme sebep olabilir.
Sebzelerin tuzlanınca sulanması palzmolizden dolayıdır.
b)Deplazmoliz: Plazmolize uğramiş hücrelerin kendilerinden daha az yoğun
ortamda su alarak şişmelerine denir. Tohumların çimlenirken ortamdan su
almaları, emici tüylerin toprak suyunu emmesi, ince bağırsaktaki fazla suyun
kana geçmesi birer deplazmoliz örneğidir.
c)Turgor: Hücrelerin saf (arı) suya konulduklarında gereğinden fazla
su alarak gerginleşmelerine denir. Hayvan hücreleri turgor sonucu
patlayabilirler. Alyuvarların bu şekilde patlamalarına Hemoliz denir. Bitki
hücrelerinde selülöz çeper bulunduğundan turgor basıncı hücreyi parçalayamaz.
Aksine turgor basıncı taze dal uçlarında ve otsu bitkilerde dikliği sağlar.
Küstüm otundaki hareket de turgor basıncından kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak
difüzyon ve osmoz hem canlı hem de cansız hücreler için geçerlidir. Her iki
ortam yoğunluğunu eşitleyinceye kadar geçiş olur. Geçecek moleküller porlardan
sığabilen küçük moleküllerdir. Bu iki olay hücrenin müdahalesi olmadan
gerçekleşdiğinden enerji harcanmaz. Bunu için difüzyonda osmoz pasif taşıma
kabul edilir.
AKTİF TAŞIMA : Difüzyon ve osmoz yolu ile hücre, bulunduğu ortamdan
istediği kadar madde alamaz. Ya da içindeki maddelerin çoğunluğunu dışarı
atamaz. Çünkü ortam yoğunlukları eşitlenince geçiş durur. Bunun için hücreler
enerji harcayarak, eşit yoğunluklu ya da az yoğun ortamlardan madde alırlar ve
ya içlerindeki bazı maddeleri çok yoğun ortamlara verebilirler. Buna aktif
taşıma denir. Harcanan enerji ATP’dir. Olayda enzimlerde kullanılır. Bu olay
zarın canlılığını ıspatlar. Aktif taşıma sayesinde hücreler içi ortamlarından
dış ortamdan çok fazla oranda madde bulundurabilmektedirler. Suda yaşayan
Nitella bitkisinde veya hayvanların birçok dokusunda hücreler bulundukları sıvı
ortama göre daha fazla (K) Potasyum, daha az (Na) Sodyum bulundururlar. Aktif
taşıma ile en çok iyonlar ve porlardan sığabilen küçük moleküller taşınır.
Aktif taşımaya en güzel örnek Sodyum-Potasyum pompasıdır. Aktif taşıma
sayesinde hücrelerin iç kısımlarında yüksek oranda Potasyum, dış kısımlarında
ise yüksek oranda sodyum bulunur. Sinir hücrelerinin zarlarında impuls
uyartıları (impuls) iletilmeside aktif taşıma ile olmaktadır.
ENDOSİTOZ VE EKZOSİTOZ
:
Difüzyon ve aktif taşıma ile porlardan sığabilen maddeler
geçebilmektedir. Oysa hücreler büyük moleküllü maddelere de ihtiyaç duymakta ve
ya böyle molekülleri dışarı atmak zorundadır. Bu şekilde büyük moleküllü maddeler
hücre zarında oluşan bir kesecikle hücreye alınır (Endositoz). Veya hücreden
salgılanarak atılır (Ekzositoz). Sıvı maddelerin alınmasında hücre pasiftir.
Buna Pinositoz denir. Katı maddelerin alınmasında ise hücre daha aktiftir.
Yalancı ayaklar çıkararak maddelerin etrafını sarar. En çok tek hücrelilerde ve
akyuvarlarda görülen bu olaya da Fagositoz denir. Her iki olay da daha çok
hayvan hücrelerinde görülür. Bitkilerde hücre çeperi bunu etkiler. Hücreye
alınan bu büyük maddeler lisozomlardaki hücre içi sindirim enzimleriyle parçalanır.
Hücreye endositozla alınan büyük
moleküllü besinler lizozom tarafından sindirilir ve sindirim ürünleri
sitoplazmaya dağılır. Kalan artıklar ise boşaltım kofulu halinde dışarı atılır.
Ekzositoz: hücre içerisinde oluşturulan enzim, hormon, çeşitli proteinler,
bitkilerde reçine ve eterik yağlar, hayvanlarda mukus ve diğer büyük moleküllü
salgı maddelerinin golgi organcılığı yardımıyla, küçük kesecikler halinde
dışarı atılmalarına denir. Salgı hücrelerinde daha çok oranda gerçekleştirilir.
Aynı şekilde hücre içi sindirim artıkları da
boşaltım kofulları ile zardan dışarı atılır. Bitkilerde salgı maddeleri
çeperdeki geçitlerden geçebilecek büyüklüktedirler. Endositoz ile hücre zarını
yüzey alanı azalırken ekzositozla hücre yüzeyi artar. Hem endositoz hem de
ekzositozda canlı zar görev yapar ve enerji harcar.
HÜCRE STOPLAZMASI
Hücre
zarı ile çekirdek zarı arasını dolduran, organeller ve plazmadan meydana gelmiş
bir karışımdır. Organeller ve plazma olarak iki kısımda incelenir.
A)Hücre
organelleri : Çok hücreli, gelişmiş yapılı canlılarda
organ ve sistemlerle gerçekleştirilen hayatsal olaylar (solunum, sindirim,
dolaşım, üreme vs.) tek hücreli canlılarda ve çok hücrelilerin her bir
hücresinde “organel” denilen hücre içi yapılarıyla gerçekleştirilir. O halde
her hücre organeli bir organ ya da sisteme karşılık gelmektedir. Her hücrenin
tek başına canlılık özelliği gösterebilmesi organellerle mümkün olmaktadır.
Sentrozom ve Ribozom dışındaki organeller zarla çevrilidir. Hücreleri, yapı ve
fonksiyon olarak mükemmel işleyen bir devlete benzetebiliriz.
1-Endoplazmik Retikulum: Çekirdek zarına kadar uzanan , hücreyi ağ gibi örmüş, hücre
içi kanallar sistemidir. Üzerinde Ribozom bulunduranlara granüllü Endoplazmik
Retikulum, bulundurmayanlara granülsüz Endoplazmik Retikulum denir. E.R’ lar
hücre içine ve dışına madde
taşınmasında, bazı maddelerin depolanmasında görev alırlar. Ribozomlarda
sentezlenen maddeleri de golgi’ye taşırlar.
2-Ribozom: Işık
mikroskobuyla görülemeyen çok küçük organellerdir. Çekirdek zarı, E.R.,
stoplazma sıvısı, kloroplast ve mitokondride bulunurlar. Hücrede her türlü
protein ve enzim sentezinin yapıldığı yerlerdir. Protein ve RNA’dan
yapılmışlardır. Büyük ve küçük alt birimlerden oluşurlar. Protein, enzim ve
hormon sentezi hızlı olan hücrelerde daha çok bulunur. Birçoğu yan yana gelerek
Polizomları oluştururlar. Virüs hariç bütün canlı hücrelerde bulunan temel
organeldir.
3-Mitokondri: Çift
katlı zarla çevrili büyük organellerdir. Oksijenli solunumun yapıldığı
yerlerdir. ATP’yi sentez ve depo ederler (hücrenin enerji santralleridir).
Hücredeki enerji gerektiren reaksiyonların büyük çoğunluğu ATP’yi mitokondriden
sağlar. En çok protein ve Lipid’den yapılmışlardır. Az. Miktarda, kendilerine
has DNA, RNA ve ribozomları vardır. İç zar kıvrımlar yaparak krista’ları
oluşturmuştur. Mitokondri enerji gereksinimi fazla olan (karaciğer, kalp kası,
v.s) hücrelerde daha çok bulunur.
Bakteri, mavi yeşil alg ve alyuvarlarda bulunmaz. Bölünerek
çoğalabilirler.O halde, mitokondriler ; Glikozun
harcandığı (parçalandığı), O2’nin (Oksijenin) kullanıldığı, CO2’nin
(karbondioksidin) üretildiği
H2O’nun
(suyun) oluştuğu, ATP’nin üretilip depolandığı yerlerdir.Bunlardan O2’nin
kullanılması başka hiçbir yerde gerçekleşmez.
4-Golgi: E.R.’den
oluşmuştur. Birbirine paralel uzanmış kanalcık ve kesecikler şeklindedir. Salgı
maddelerinin oluşturulması, paketlenmesi ve salgılanmasından sorumludurlar.
Pankreas, süt bezi, hipofiz gibi salgı bezlerinde, bitkilerin nektar
bezlerinde, salgı dokusunda bol bulunur. Değişerek lizozomları meydana
getirirler.
5-Lisozom: Hücre
içi sindirim enzimlerini taşıyan keseciklerdir. Hücreye fagositoz ve
pinositozla alınmış ya da hücre içerisinde oluşturulmuş her türlü büyük
moleküller lisozomlar tarafından hidroliz edilir. Hücre yaşlanınca lisozomlar
patlar ve hücre kendi kendini sindirir. Buna otoliz denir. Kurbağa larvalarında kuyruğun kaybolması, ölmüş
cesetlerin daha çabuk çürümesi bu intihar kesecikleriyle mümkün olmaktadır.
6-Koful (Vakuol): Bitki
hücrelerinde ve tek hücrelilerde daha çok ya da daha büyük olarak bulunurlar.
Hücrede oluşan artık maddelerin ve fazla sıvıların depolandığı keseciklerdir.
Bitkilerde hücre yaşlandıkça koful büyür. Çünkü tuzlu artıklar kofullarda
biriktirilir. Kofullar plazmolizde (su kaybetme) küçülür. Deplazmoliz ve
turgor’da (su alma) büyür. Bitkilerde salgılanan bir çok koku maddesi koful öz
suyundan dışarı atılır. Kofullar fagositoz ve pinositozdan, E.R.’den, golgiden
ve çekirdek zarından oluşabilirler.
7-Sentrozom: Sadece hayvansal hücrelerde ve bazı basit
yapılı alg ve mantar hücrelerinde bulunur. Silindir şeklindeki iki sentriolden
oluşur. Hücre bölünmesi sırasında eşlenerek hücrenin kutuplarına çekilir ve iğ
ipliklerini oluştururlar. Bu sayede kromozom takımlarının ayrılması sağlanır.
Her sentriol 9 adet protein yapıdaki tüp demetinden meydana gelmiştir. Bitki
hücrelerinde sentrozom bulunmadığı takdirde iğ iplikleri stoplazmadaki
proteinlerden doğrudan oluşturulur.
8-Plastidler:
Yalnız bitkisel hücrelerde bulunan renk maddeleridir. Hücre genç iken
renksizdirler. Zamanla gelişen hücreye göre kendi renklerini alırlar.
Kloroplast, kromoplast ve lökoplast olarak üç çeşittir.
Kloroplast : Yeşil renklidirler. Klorofil demetleri (Granum) ve bunlar
arasını dolduran sıvıdan (stroma) oluşurlar. Yaprak ve genç gövde hücrelerinde
bulunurlar. Bazı bakteriler ve mavi yeşil alg’lerde kloroplast buunmayıp,
klorofil molekülleri, stoplazma sıvısına dağılmıştır. Mantarlarda klorofil
yoktur. Kloroplast fotosentezle organik besinlerin ve serbest oksijenin
üretildiği yerlerdir. Bu sayede güneşin ışık enerjisi kimyasal enerjiye
dönüştürülmüş olur. Bütün canlı organizmalar enerjilerini fotosentezle üretilen
organik besinlerden sağlarlar. Buna göre kloroplastlar:
·
Işığın kullanıldığı (soğurulduğu)
·
CO2’nin tutulup kullanıldığı
(indirgendiği)
·
H2O’nun kullanıldığı (parçalandığı)
·
O2’nin oluşturulduğu
·
Glikoz ve nişastanın sentezlendiği
yerlerdir.
Bunlardan ışığın kullanılması ve suyun parçalanması
klorofilden başka hiçbir yerde gerçekleşmez. Kloroplast’ların da mitokondri gibi
kendine ait DNA, RNA ve ribozomları vardır.
Kromoplastlar : Yeşilin dışındaki renkleri oluşturan pigment maddelerini
taşıyan taneciklerdir. Çiçek ve meyvelere renk verirler. Karoten (turuncu),
kasantofil (sarı) ve likopin (kırmızı) başlıcalarıdır. Bitkilerdeki diğer
birçok renk, koful öz suyunun asitlik veya bazlığına göre renk değiştirebilen,
“antokyan” maddesi tarafından oluşturulur.
Lökoplast : Renksiz plastidlerdir. Nişasta, yağ ve protein depo
ederler. Bu sebepten en çok depo organlarında bulunurlar. Bütün plastidler ışık
ve sıcaklık etkisiyle birbirlerine dönüşebilirler. Tohumların ve patates
yumrusunun yeşermesi, domatesin kızarması, sonbaharda yaprakların sararması
gibi.
9-Hücre Çeperi (Hücre duvarı): Sadece bakteri ve bitki hücrelerinde bulunur. Bir hücre
organeli olmayıp hücreyi dıştan saran koruyucu bir yapıdır. Genellikle bir
karbondihrat olan selülozdan meydana gelmiştir. Bitki türüne göre çeper
üzerinde kütin, lignin, süberin, kalsiyum ve silisyum gibi farklı maddeler
birikir. Hücre çeperi cansız ve serttir. Üzerindeki delikler hücre zarındaki
porlardan daha büyük olduğu için tam bir geçirgendir. Bitkilere dayanıklılık ve
esneklik verir. Bitkilerin çeperi selülozdan değil başka maddelerden
yapılmıştır.
b)Hücre Plazması :
Organcıklar agrasını dolduran kolloid
bir sıvı karışımıdır. Büyük oranını su oluşturur (%60-90). Bu oran su
bitkilerinde %98, spor ve tohumlarda %10, insan hücrelerinde %65’dir.
Yalandıkça su oranı azalır. Su ile beraber enzimler, hormonlar, nükleotidler,
tRNA’lar, mRNA’lar, ATP, aistler, iyonlar, mineraller, sindirilmiş (amino asit,
glikoz, yağ asiti, gliserol) ve sindirşmemiş (protein, yağ, nişasta, glikojen)
besin maddeleri plazmayı oluşturur.
ÇEKİRDEK (NUKLEUS)
Bakteri,
mavi-yeşil alg ve memelilerin alyuvarları hariç bütün canlı hücrelerde bulunur.
Çekirdeği olmayan canlılarda çekirdek maddesi (DNA’lar) stoplazmaya dağılmış
olarak bulunur. Çekirdek hücrenin bütün hayatsal olaylarını kontrol eden
(yöneten) merkez ve genetik maddenin koruyucusudur.
a)Yapısı ve
özellikleri : Çekirdek zarı çift katlıdır. Üzerindeki
porlar hücre zarındakilerden daha geniştir. Çünkü mRNA ve tRNA’ların geçmesini
sağlamalıdır. Bazen çekirdek zarının dış kısmında ribozomlar bulunur. Ayrıca
çekirdek zarı kromozomların stoplazmaya dağılarak bozulmasını önler. Hücre
bölünürken eriyerek kaybolur. Çekirdekçik, kromatin ipliğin yoğunlaşmış
şeklidir. Protein ve RNA yönünden de zengindir. Hücre bölünmesi esasında
kaybolur, sonra yeniden oluşturulur. Çekirdek plazması (karyoplazma) ise su,
nükleotidler, RNA, ATP ve enzimlerden meydana gelmiştir. Kromatin iplikler, çekirdeğin en önemli kısımlarıdır. Bunlar hücre
bölünmesi anında kısalıp, kalınlaşarak belirginleşir ve kromozom adını alırlar.
Kromozomların görevleri, hücrenin yönetimi ve kalıtımı sağlamaktır. Her canlı
türünde belli sayıda olup, zamanla değişmez. Bazı türlerin kromozom sayıları
aynı olabilir. Bu çok önemli değildir. Önemli olan kromozomlar üzerindeki
şifrelerin benzer olmasıdır. İnsanda 46, kurtbağı bitkisinde 46 ve moli
balığında 46 kromozom vardır. Ancak görüldüğü gibi üçüde birbirinden çok farklı
canlılardır. Bir tür bağırsak kurdunda 2 adet, bir tür eğreltiotunda ise 1500
adet kromozom vardır. Ancak bağırsak kurdu hayvan olmakla daha mükemmel
sayılır.
Bölünme
sırasında ışık mikroskobuyla görülen ve incelenen kromozomlar eşlenmiş halde
bulunurlar. DNA ve proteinden oluşurlar, DNA’ların stoplazma sıvısı içinde
mutasyondan koruyan bu protein yapıdır. Eşlenmiş iki kardeş kromozomu bir arada
tutan bağlantı noktasına Sentromer
denir. İğ iplikleri de bu kısımlara bağlanır. Sentromerin bulunduğu bölgeye
göre kromozomlar farklı görünüm kazanırlar. 2n kromozomlu (diploid) hücrelerde
kromozomlar çift çift bulunur (cinsiyet kromozomları hariç). Şekil ve görev
bakımından birbirine benzeyen bu kromozom çiftlerine homolog kromozomlar denir. Homolog kromozomların karşılıklı bölge
(lokus)’lerinde bulunan Gen’ler aynı
karakterler üzerine etkilidir.
b)Çekirdeğin
Yöneticiliği: Çekirdeğin hücre hayatı için ne kadar
önemli olduğu ve hücrenin yönetim merkezi olduğu çeşitli deneylerle
ispatlanmıştır. Bu konuda en meşhur deney tek hücreli bir su yosunu olan
Acetebularia türleriyle yapılan deneylerdir. Bu su yosununun şemsiye kısmı
yuvarlar ve yıldız biçimli olmak üzere iki türü vardır. Her iki türden kesilen
çekirdekli ve çekirdeksiz parçaların aşılanıp gelişmesi incelenmiş ve şemsiye
şeklini çekirdeğin belirlediği ortaya çımıştır.
Bitki ve hayvan hücresinin karşılaştırması
Görüldüğü
gibi bitki ve hayvan hücreleri arasında bazı organel ve yapılar farklıdır. Plastidler,
hücre çeperi ve büyük koful sadece bitki hücrelerinde bulunur. Sentrozom ve
Lisozom sadece hayvan hücrelerinde bulunur.
Farklardan bir diğeri de stoplazmada bulunan besin maddeleridir.
Nişasta, maltoz ve sükroz bitkisel hücrelerde bulunur. Glikojen ve Laktoz ise
genellikle hayvansal hücrelerde ve bakterilerde bulunur. Ayrıca hücre bölünmesi
yapılırken, hayvan hücreleri “boğumlanmak” suretiyle, bitki hücreleri ise “ara
lamel” oluşturarak stoplazma bölünmesini gerçekleştirirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder