BİYOLOJİDEKİ SON GELİŞMELER
Biyolojik
çeşitlilik Dünya üzerinde yaşamın sürdürülmesine olanak tanıyan sağlıklı ve
dengeli bir küresel ortamın temelini oluşturur. Bir biyolojik gelişme,
biyolojinin tüm çeşitliliğini içerisinde
bulundurur. Bu gelişmeler aşağıda ana başlıkları ile anlatılmaktadır.
EVCİLLEŞTİRME SÜRECİ , KÖPEĞİ İNSANLAŞTIRDI :
Köpek, insana
şenpanzeden daha benziyor. Bilim adamları köpeğin ilk olarak hangi tarihte ve
nerede evcilleştiğini tartışa dursun, son araştırmalar köpeğin iyice insanlaştığı
gösterdi. Evcilleşen köpek artık doğuştan mesajları kullanma yetisini
geliştirdi. İnsanoğlu yalnızca kendi davranışlarını kavrayan saldırgan olmayan
ve sadık türleri evcilleştirerek köpekler arasında doğal ayıklama
gerçekleştirdi. Giderek bakıcılık görevi bile üstlenen köpek, sahibinin kan
şekeri düştüğünde onu daha dikkatli izliyor ve hasta düzelene kadar yanından
ayrılmıyor. 39 kromozom çiftine sahip
köpeğin hızlı üreme yetisi sayesinde insanoğlu köpeği çok kısa süre içinde
istediği gibi yetiştirebilmişti. Köpeğin insanla yakınlaşması evrim açısından
büyük bir başarıyla sonuçlanmıştır. Köpeklerin neden bu şekilde davrandıkları
bilimsel açıdan henüz kesin olarak kanıtlanmamışsa da bilim adamları düşük kan
seviyesi sırasında salgılanan tipik ter kokusunun köpekler tarafından
algılandığını tahmin ediyorlar.
İNSAN ASLINDA BİR BUKALEMUN MU? :
Bazı insanların
koyu kazı insanlarınsa açık rengine sahip olmasının sırrı nihayet çözüldü.
Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan insanların deri renkleri güneşin ultraviyole işınlarının soğurulması ve yansıtılması
arasında çok hassas bir dengeye göre ayarlanan hayati bir mekanizma var. Deri
rengi biyolojik bir gereksinim. Kuzey ülkelerinde yaşayan insanlar sarışın,
çünkü sarı saçlar daha fazla ışığın kafatasından içeri girmesini sağlıyor.
Ekvatora doğru inildikçe deri rengi koyulaşıyor, çünkü siyah saç ve ten güneş ışığının gereğinden fazla bedenimize
girmesini engelliyor. Ten rengi bedenimizde hayati bir madde olan folik asitin
yıkılmasını önlemek için koyulaştı. Folik asit bedenimizde sağlam kalarak
gelişmekte olan embiryon sinirlerinin gelişmesinde çok önemli rol oynar. Hem
biyolojik olarak yaşamsal hem de UV’ye karşı duyarlı. Bir diğer önemli madde
olan Melanin, UV ışığını soğurur ve yayar. Deriyi renklendiren pigmentler ile
UV arasında bir bağlantı var. Melanin güneş yanığından korumanın yanı sıra
folik asit in bozulmasını da önlüyor.
BEBEK OLUŞUMUNUN BÜTÜN SIRLARI AYDINLANDI :
Bilim adamları
bir bebeğin büyümesini gün ve gün izleyerek bütün gelişme aşamalarını saptadı
ve embiryonun gelişiminde bilinmeyen sırları da
ortaya çıkardı. İşte ilk 9 ay hakkında yeni öğrenilen bilgiler. Bebek
ana gelişimini ilk üç ay içinde tamamlıyor. Kalp,akciğer ve beyin gibi hayati
organların oluşumunu tamamlıyor. İnsan dahil bütün canlıların oluşumunda aynı
biyolojik tornavidalar, alet-edevatlar kullanılıyor. Bebeğin sağlığı can alıcı
noktalar annenin aldığı hava, içtiği su, aldığı ilaçlar, yediği yemeğin
kalitesi, taşıdığı hastalıklar ve geçirdiği zorluklar. Ayrıca çevredeki zehirleyici
maddeler. Bütün bunlar bebeğin hastalıklardan arınmış olması için çok
önemlidir. Hamileliğin dördüncü günü İlk göze çarpan değişim hamileliğin
dördüncü gününde gerçekleşir. Morula adlı 32 hücreli bir parça içi sıvıyla dolu
bir çekirdek etrafına birbirinden farklı iki tabakanın oluşmasını sağlar.
Blastosist denilen bu küre kütle rahminin duvarına yuva yapar kısa bir süre
sonraysa hücrelerin dış tabakası plasente ve amniyon kesesine dönüşürken iç
tabakada embiryonu oluşturur. 1.
Hafta: Döllenmeden birkaç saat sonra oluşan zigot bir yaşam boyu
sürecek olan hücre bölünmelerinin ilkine başlar. Bir hafta sonra hücrelerden
oluşan bir küme, kendini rahim duvarına bağlar. 23. Gün: İlk gelişen, kendi üzerinde katlanarak embiryonun
sırtında bir tüp oluşturan sinir sistemi olur. 32. Gün: Gelincikten daha büyük olmayan embiryondan kalp,
gözler ve kas damarları oluşur. Beyin, hücrelerin dizildiği oyuklardan oluşan
bir labirenti andırırken gelişen kollar ve bacaklar yüzgeçlere benzer. 40. Gün:
Bu dönemde embiryon; bir fiil, domuz veya tavuk embiryonlarından farklı
gözükmez hepsinde kuyruk, sarı kese ve temel solunum organları bulunur. 42. Gün: Embiryon artık koku
duyusunu geliştirmeye başlar eller birbirinden kaba şekilde ayrılmış parmaklar
belirginleşir. Boyutları embiryon,ilk 3 aylık dönemde hızla gelişir 12.
Haftayla birlikte minyatür boyutlarda da olsa bir çok vücut sistemi bulunur. 52. Gün: Üzüm tanesinden çok
büyük olmayan fetüs, artık burun deliklerine ve pigment leşmiş gözlere
sahiptir. Gelecek 4 ay boyunca göre sinirleri oluşacağından fetüs, görme
duyusunu kullanamayacaktır. 54 Gün:
2 ay sonunda yapılmasının büyük bir kısmını tamamlamıştır. Fetüsün tüm
organları yerlerini almış gelişmeyi beklemeye başlar. Beyin hala herhangi bir
bilişsel fonksiyona sahip olmayan hücre topluluklarından ibaret olan beyin,
yeni oluşan kafatası içinde yer alır. Kalp:
Fetal kalp bir yetişkin kalbin yalnızca %20 si oranında kan pompalasa da,
kapakçıklara, 4 farklı odacığa ve şanta
sahiptir. Mide: Annenin
besin zengini kanı sayesinde mide doğumdan önce sindirim gerçekleştiremez. Göbek bağı: Başlangıçta bir saç
teli boyutlarında olan göbek bağı embiryonu annenin plasentasına bağlamak için
genişler ve gelişen bağırsakları içine alır. Yemek borusu: 4 hafta sonunda boru, nefes alma organlarından
ayrılır ve sonunda da ağzı mideye bağlar. Böbrekler: artık böbrekler maddeleri kandan ayırmaya
başlar 4. Haftadan itibaren
tomurcuklanmaya başlayan akciğerler, ufak tüplere dallanmaya doğumdan sonra
bile devam eder. Omurlar: bir kolyedeki inciler gibi omurgaya ait bu bölümler,
daha sonra beyni vücudun geri kalan kısmına bağlayacak olan sinirlerle
birbirlerine bağlanırlar. Karaciğer:
doğuma kadar kırmızı ve beyaz kan hücreleri pompalayan karaciğer doğumla
birlikte gerçek işlevine kavuşur. 84. Gün: hala plesenta içinde korunan fetüste
küçük bir göğüs kafesi ve gözler ve kulaklar bulunur. Fetüs artık parmaklarını
bile emmeye başlar. 7. Ay:
İçeride ve dışarıda gelişim neredeyse tamamlanmıştır. Tırnaklar görünür ve
beyin vücut sıcaklığını, ritmik solunumu ve böbreklere ait gerilmeleri kontrol
etmeye başlar. 8 Ay: Depolanmış olan yağ, fetüsü dış ortamdan ayırır ve
enerji kaynağı görevi görür. Giderek azalan alan, fetüsün ellerini ve
ayaklarını gövdesine doğru çekmesine neden olur. 9 Ay: Bebek artık, spiral CT tarayıcısına sokulan annenin
doğum kanalından çıkarılır.
ÇOCUĞUNUZ
KIZ MI OLSUN ERKEK Mİ? :
Bebeğin cinsiyetini anne mi yoksa
baba mı belirliyor? Bilim adamları hangi koşulların çocuğun cinsiyetinde baskın
rol oynadığı konusunda çeşitli teoriler
ortaya attı. Birçoğumuz çocukların cinsiyetinin şans işi olduğunu düşünürüz.
Kız veya erkek mi olacağı eşit olasılıklarla karar verilen rastlantısal bir
işlemdir. Bilim adamları ise doğanın, sadece yazı tura atmadığına inanıyor.
Bilim adamlarını buna inanmaya iten birçok olay var.
·
Araştırma sonuçları, doğan erkek sayısının
kadınlardan biraz daha fazla olduğunu gösteriyor.
·
Her 100 kıza karşılık 106 erkek
Bunun
yanında daha ilginç bulgularda söz konusu.
·
Başkanlar ve lordlar gibi yüksek konumdaki
erkeklerin erkek.
·
Dalgıç test pilotları ve marangozlarınsa
kız çocuğa sahip olma eğilimleri daha fazla.
·
Mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklarda
daha fazla erkek dünyaya geliyor.
·
Yaşlı erkeklerin ve baskın altındakilerin
kızları oluyor.
·
Her savaş döneminde ve sonrasında ise
etrafta düzinelerce erkek çocuk dolaşıyor.
Tüm bu sonuçlar;
erkeklerin bazı durumlarda erkek çocuk sahibi olama olasılıklarının daha fazla
olduğunu gösteriyor. Bu yıl yapılan araştırma ise günde 20 den fazla sigara içen ebeveynlerin
oğul sahibi olma olasılıklarının %45, hiç sigara içmeyenlerin ise %45 olduğunu
belirlediler. Bilim adamları; ebeveynler farkında olmadan çocuklarının
cinsiyetini belirleyebilir mi? Sorusu hala yanıtını arıyor.
ZEKADA BALIK TEORİSİ :
Aklımızı deniz
kenarında bulmuşuz! Bilim adamları insanoğlu zekasının gizini buldu: balık,
şempanze beyinli atalarımız istakoz, midye, karides ve diğer deniz ürünlerini
tercih etmelerinden ötürü, şimdi dünyayı yöneten akıllı yaratıklara
dönüşebildik. Bu şaşırtıcı fikir, sinir
bilimcilerini, beslenme uzmanlarının , antropologların ve arkeologların
katıldığı “insanın ileri zekasının kökenleri” konulu bir konferansta dile
getirildi.Toronto üniversitesinden prof. Stehen Cunnane, “İnsan beynindeki
evrimin gerçek nedeni, deniz ürünleriyle beslenmesidir” diyor. Bu “Balık
teorisi”, balık ve balık ürünleri tüketmenin günümüz hastalıklarının tedavisine
yardımcı olduğunu, öne süren çalışmalarda evrimsel destek sağlıyor.
GÜNEŞ IŞIĞI GİZLİ BİR KANSER ÖNLEYİCİSİ Mİ :
Bildiğimiz ve bilimin
sıkça önümüze koyduğu bir gerçek: Aşırı güneş ışınları cilt kanserine yol
açıyor. Ama şimdi yeni ve aykırı bir keşfin daha kapısı aralanıyor: Güneş ışığı
aslında diğer kanserlere karşı koruyucu özellik taşıyor. D vitamini çeşitli
kanserlerin riskini azaltıyor mu? Bu aslında yeni fikir değil 22 yıl önce , iki
salgın hastalıklar araştırmacısı ( epidemiyolog ) güneş ışılarına maruz kalan
cildin ürettiği D vitamini, bir şekilde kötü huylu hücrelerin büyümesini
engellediği görüşünü orta atmıştır. Bu görüşlerini çeşitli bulgu ve bilgilerle destekledi.
Örneğin: kutuplara daha yakın ve az güneş alan bölgelerde yaşayan insanlar daha
az miktarda D vitamini ürettikleri için tümörlere karşı daha açık ve hassas
olabiliyorlar. D vitamini ve güneş ışığı eksikliğinin kansere neden olduğu
hipotezi tartışmalı ve kesin kanıtlanmamış olmasına rağmen, bazı araştırmacılar
D vitamini kansere karşı olası çare olarak inceliyor.
YAPAY KAS GELİŞTİRİLDİ :
Japon araştırmacılar
gerçek kas bileşkelerinden yapay kas geliştirdiler. Kabuklu deniz ürünlerinin
kaslarından iki proteini alan araştırmacılar bunları iki farklı jel yığınına
dönüştürdüler. Araştırmacılar yeniden oluşturulan kasın yapay kol ve bacaklarda
kullanılabileceğine, bedenin bağışıklık sisteminin insan kasından oluşturulan
protezleri kabul edebileceğine dikkat çekiyorlar.
BİYOLOJİK RİTMİ RETİNA BELİRLİYOR :
Organizmamız gözdeki
hücreler sayesinde günlük tempoya ayak uydurabiliyor. Bu duyarlılığın kökeniyle
ilgili önemli bilgiler elde edildi Işığa duyarlı ve biyolojik ritimlerimizi
doğrudan etkileyebilecek yeni bir hücre sınıfı belirlendi. Görme hücrelerinde
bağımsız olacak bu hücreler, beynin biyolojik saatine ışık bilgisi
gönderilmesinde temel aracı olarak görülen pigment niteliğindeki melanopsini
üretiyor. Retinada ilk kez gözlenen bu sinir hücreleri gündüz-gece değişimi
hakkında organizmayı uyarıyor
NEDEN BAZILARIMIZ DAHA FAZLA YİYOR? :
Bilim
adamları metabolizmayı ve iştahı düzenleyen 250 gen ve en az 40 nörokimyasal
madde belirledi. Ancak sosyal çevrede en az biyolojik belirleyiciler kadar
güçlü. Bilim adamları, bu acımasızca hastalığı inceleyerek iştahın karmaşık
biyolojisini anlayabilir. Araştırmacılar bu hastalığa bağlı genetik
anormalliklerin iştahı tam olarak nasıl ateşlediği belirlemeye çalışıyor. Bu
başarılırsa 20 bin Amerikalı tedavi edilmekle kakmayacak aynı zamanda neden
bazılarımız diğerlerinden daha fazla yediği de anlaşılacak.
ÜLKEMİZDE 146 KUŞ TÜRÜ YOK OLMA TEHTİDİ ALTINDA :
9
bin kuştan 426’ sı ( %4,7) Anadolu’da yaşıyor. İnsanlığın ortak hazinesi ve mirası
olarak korumakla görevli olduğumuz bu kuşlardan 146 türü dünya çapında tehlike
altında. Bunların nüfusları ülkemizde de tehlike altında. Tepeli pelikan, küçük
karabatak, yaz ördeği, pasbaş, dikkuyruk, kara akbaba, şah kartal, küçük
kerkenez, huş tavuğu, toy ve boz kiraz kuşu, ülkemizde ürüyebilen ender
türlerden. Türkiye’de uluslar arası karakterde 100’den fazla önemli kuş alanı
var ve bu sayı Türkiye’yi dünyanın önemli kuş ülkelerinden biri kılıyor. Soyu
tehlike türlerden; küçük sakarca kazı, sibirya kazı, ak kuyruklu kartal bozkır
delicesi, büyük orman kartalı, bıldırcın, kara kanatlı bataklık kırlangıcı,
sürmeli kız kuşu büyük su çulluğu gibi kuşlar sadece bunlardan bazıları dır.
Türkiye’de pek çok kuş türü çeşitli tehlikelerle karşı karşıya bulunduğuna hiç
şüphe yoktur. Bu tehlikelerden bazıları;
·
Çeşitli nedenlerle insanlar tarafından
izlenme ve yoğun av baskısı,
·
Turizm gelişmesi sonucunda kuşların doğal
yaşam alanlarının daraltması,
·
Bitki koruma ilaçları ile evrensel ve
sanayi artıklarının çevreye verdiği zarar,
·
Kuluçka, beslenme, geceleme, dinlenme veya
kışlama alanlarının tahrip edilmesi
·
Sulak alanların kurutulması,
·
Tarımın yoğunlaşması,
·
Ormanların,
meraların . çayırların yok edilmesi,
·
Yüksek
gerim hattı ile yol yapımı veya trafiğin verdiği zarar,
·
Yoğun
ve bölgesel sanayileşme ile belli bölgelerdeki canlı varlıkların yok oluşu.
Kuşların, biyolojik bir
varlık olarak en az insanlar kadar yaşama hakkı
ve her türün biyolojik denge içinde önemli yeri ve görevi vardır.
BOŞANMA VE AYRILIKLARIN SUÇLUSU BULUNDU HORMONLARIMIZ :
Uzmanlar
evliliklerin başarılı olması ya da
başarısızlığa uğramasının biyolojik ve psikolojik nedenlerini araştırdı. Bu
araştırmanın sonuçlarında da tartışmanın ardından yükselen hormon oranlarının
başında çok önemli bir rol oynadığını belirlediler. Bu hormonlar ise stresle
bağlantılı olanlardır. Gözlemler, stres yaratan bir olaya yanıt olarak
beyindeki hipofizin ACTH adlı bir hormonu serbest bıraktığını bununda böbrek
üstü bezleri aracılığıyla kartizol salgıladığını ortaya koydu.
İNSAN OLMA TARİHİNDE YENİ BİR SAV :
Yeni bir
araştırmaya göre konuşmamızı sağlayan dil genine olsa olsa 200 bin yıldır sahibiz. Şimdi ‘Dil geni’
olarak nitelendirdiğimiz genin değişimine (mutasyon) uğramasıyla konuşma yetisi
kazandık. Bu mutasyonla birlikte çağdaş insan tüm dünyaya yayıldı. İri
maymunlar ise dil genlerinde ‘vida ve
somunlardan’ yoksun oldukları için bizler gibi konuşamıyorlar.
YAPAY SİNİR HÜCRELERİNE MERHABA :
Amerikalı nörobiyolog
Theodor Berger hastalıklı beyin hücrelerinin görevini yerine getirebilecek protezler
üzerinde çalışılıyor. Bu önemli gelişmedeki anahtar rolü tıpkı sinir hücreleri
gibi davranan ‘yapay beyin hücresi’ eketronik çipler üstleniyor. Beyinle ilişki
kurarak öğrenen çipler sağırların duymasını sağlayacak, felçlilere hareket
olanağı verilecek.
İNSAN GELİŞİMİNDEKİ EN ÖNMLİ ETKEN BESLENME :
İnsan
olmamız ve bugüne ulaşmamızı , beslenmenin yüzyıllar içinde değişimi sağladı.
Ancak bugünkü sağlık sorunlarımızın kaynağında da beslenme biçimimiz var. Çünkü
aldığımız kadar enerjiyi harcayamıyoruz. Enerji alımı ve tüketimi arasındaki
dengesizlik, hastalıkların kaynağı. Atalarımızın besinlerden aldığı enerjiyi ve
beslenmenin kalitesini artırmaya yönelik gelişmeleri insanlığın en çok evrim
geçirmesinde ve diğer primatlardan ayrılmasında ana özelliklerinden biri
olmuştur. İki ayak üzerinde yürümemiz ve beyinlerimizin büyüklüğü bizi diğer
insanlardan hızla ayırdı. Beyinlerimizin bir enerji oburu, dinlenirken yetişkin
bir insanın beyni, vücut enerjisinin %20 ile %25’ini alır. Bu oran insan
olmayan primatlarda %8 ile %10’dur.
HASTALIKTAN ARINMIŞ İLK BEBEK DOĞDU :
Eerken
yaşta Alzheimera yakalanan anneye Alzheimer’den araınmış bebek doğurtuldu.
Annenin Alzheimerli yumurtası çöpe atılarak sağlıklı yumurta döllendirildi.
Böylece yeni bir tartışma başladı. Uzmanlar artık yumurtalarda Alzheimer
hastalığına neden olan hatalı genleri belirleyebiliyorlar. Böylece hastalığı
taşıyan annelerin çocuklarına hastalıklı genleri aktarması engelleniyor.
O HALA YAŞIYORDU DOOLY 6 YAŞINDA VE ŞİMDİ DONDURULDU
:
Dolly’in
doğumuyla beklenmedik bir sürpriz yaşanmıştı. İnsanlık 6 yıl önce bugüne kadar
alışık olduğumuz doğal bir doğum
değildi. Gerçekleşen alıştığımız sperm ile yumurtanın döllenmesi sonucu
her doğanın tamamen farklı özelliklere sahip olmasıydı. Ancak bu defa varolan
bir canlının genetik ve biyolojik olarak “tıpkı benzerleri yaratılmıştı” buna
“klonlama” dendi veya Türkçe’siyle “kopyalama” işte dünyanın ilk kopya canlısı
6 yıldır yaşıyor. Bazı sorunlar olsa bile. Dolly ile birlikte insan
kopyalamanın da kapısı aralandı. Ancak bu fikirden ve gelişmeden insanlık
korktu. Kopya insanlar belki de bu korku nedeniyle henüz ortada yok. Dolly’yi
yaratan “büyük deney” belki henüz kopya insanı yaratamadı ama onlarca yeni kapı
açtı. Bilim adamları dolly’i şimdi dondurdu çünkü ciğerlerinde meydana gelen
rahatsızlıktan dolayı öldüğü sanılan fakat dondurulmuş olduğu bilinmektedir.
ZEKAYI KADINLARA BORÇLUYUZ :
İnsan
zekasında kadın parmağı ortaya çıktı.
Erkeklerin pek hoşuna gitmese de insan soyunun zeki olmasında kadınların önemli
payı var. Eski çağlarda dişi soydaşlarımız eş seçiminde güçlü kuvvetli ve
pazılı erkekler yerine, zeka kıvılcımları ile parıldayan gözleri tercih edince
insanoğlunun zekası gelişti. Ne kadar akıllıca!
Özellikle de erkekler, bu tavırlarından ötürü kadınlara çok şey borçlu.
Çünkü, eski kadınlar göz kamaştıran kaslara vurulmuş olsalardı günümüzde
erkekler bu özellikleriyle şimdi Afrika da ki goril ve şempanzelerle boy
ölçüyor olacaklardı.
SAKAT DOĞUM ARTIŞI, YOK OLUŞUN İŞARETLERİ :
Yeni
bir teori kanıtlandı. Bir tür (canlı) yok olamaya ne kadar yakınsa, o türdeki
asimetrik canlıların sayısı o derece de artıyor. Yani çarpık ya da sakat
bacaklılar hızla çoğalıyor. Daha kısa kanat, sakat bacaklar hayatlarının
kısalığı ve yok olma tehlikesinin belirtileri. Böylece tükenme tehlikesi ile
karşı karşıya olan türler bu yöntemlerle hızla belirlenecek.
UZAYDA GALİBA HAYAT VAR :
Bilim
insanların yıllardır sordukları Dünyaya uzaydan mikrop mu yağıyor ? yaşamın ilk
tohumları kuyruklu yıldızlardan mı atıldı?
Uzayda hayat var mı? Biçimindeki sorulara artık rahatça evet olabilir
yanıtı veriliyor. Uzaya gönderilen bazı bakteriler, uzay soğuğunda günlerce
canlı kalabildiler. Son araştırmalar bakteri sporlarının uzayda binlerce yıl
yaşayabildiklerini gösteriyor ve yaşamı başlatan temel taşlar, çok zor koşullar
altında bile kendiliğinden gelişiyor. Uzay bakterileri ve bunların dünyamıza
saldırıları, şimdiye dek sadece felaket
filimlerin de görülüyordu. Ancak bilim adamlarına göre, artık uzaydan
gelebilecek bir salgını hayal olmaktan çıktı.
YAŞAMIN TADI
:
“Yaşamın
tatlı ve acı duygularını”, dilimizdeki tat hücrelerine girip çıkan bir çift
proteine borçluyuz. Bu tat algılayıcılarını ortaya çıkaran buluşun, besinlerin
tatları üzerinde kontrolümüzü güçlendirmesi bekleniyor. Araştırmacılar ayrıca
beslenme biçimi konusundaki seçimlerin genetik temellerini de bu yolla
aydınlatabilmeyi umuyorlar. Biyologlara göre bazı insanlar, bünyemize uygun bir
beslenme için anahtar olmak üzere bir tat duyusu oluşturduk. “Tatlı şeker anlamına geliyor ve bu da
enerjiyi sağlıyordu; demek ki iyi bir şeydi. Buna karşılık aşırı acı, zehir
demekti ve kötüydü.” İlk araştırmacı da,
tat algılayıcıları saptayabilmek için, dilimizdeki tat tepeciklerinde var olan
ancak dilin bunları çevreleyen bölgelerinde bulunmayan RNA’ları aramaya
başladılar. Sonunda tat algılama işlevi için gerekli donanıma sahip görünen ve
TR1 diye adlandırdıkları bir protein üreten bir gen bulmayı başardılar. Sonuç
olarak yiyeceklerin içindeki acı tadı yok etmek için kullanılan, tuz şeker ve
yağa veda edilebilir. Artık tek bir madde ile yiyecek ve ilaçlardaki acılık
giderilebilecek.
GERİ DÖNÜŞÜMLÜ BİYOLOJİK KUMAŞ :
Amerikan
Cargill Dow ve Unifi firması yüze yüz doğal olan bir biyoteknoloji dokuması üretti. “Ingeo” olarak adlandırılan
kumaş türü, hammaddesi tahıla dayanan bir plastikten elde ediliyor. Üretici
firmalara göre Ingeo doğal dokumaların tüm olumlu yönleri ile birlikte sentetik
ipliklerin kalitesine de sahip ve kullanım alanları giyimden, mefruşat ve
otomobil sanayiine kadar uzanmakta. Ingeo üretiminde tahıllarda fotosentez
sırasında açığa çıkan karbondan yararlanılmakta. Karbon ise mesela mısırda
nişasta olarak depolanıyor ve doğal şekere dönüştürülebilmekte. Basit yalıtım
ve fermantasyon yöntemi sayesinde ise doğal şeker ayrıştırılarak polimer
üretiminde kullanılmakta.
DÜNYANIN EN KÜÇÜK BİYOLOJİK BİLGİSAYAR MODELİ :
Araştırmacılar
tarafından geliştirilen biyolojik bilgisayar; DNA ile işlediği gibi enerji
ihtiyacını da aynı kaynaktan karşılıyor. DNA bilgisayarların öncüleri enerji
kaynağı olarak ATP molekülünden yaralanıyordu. DNA molekülleri ve enzimlerinden
oluşan bir bilgisayar üretmişti. Ancak yeni modelde, kalıtım, veri girişini
işlediği gibi işlemcinin enerji ihtiyacını da karşılamakta. Ayrı ayrı DNA molekülleri her işlem adımında birbirine
uygun olarak input ve yazılım molekülü olarak ikişer iki şer birleşiyorlar.
Bili adamlarının açıklamalarına göre biyolojik bilgisayar işlemleri buna rağmen
%99.9’luk doğruluk payıyla tamamlamakta. DNA bilgisayarları o kadar küçük ki
aynı anda 3 bilyon bilgisayarı yalnızca bir mikrolitre sıvıya yerleştirmek
mümkün. 3 bilyon bilgisayarın ise bir saniyede 66 milyar işlem yapacak
kapasitede olduğu bildirildi.
HERKESİN YAŞAM TANIMI FARKLI :
“YAŞAYAN” la “yaşam”ı karıştırmamak gerekiyor.
Biyoloji yaşayan varlık özerk bir biçimde üreyebilip evrim geçirebilen bütün
tanımıyla yetinse de, “yaşam” farklı şekillerde tanımlanan, bilimsel olmaktan
çok felsefi bir kavram. Dünya üzerinde yaşamın
ortaya çıkışıyla ilgili bir teori, canlının proteinlerini oluşturan
aminoasitlerin meteor yağmuruyla uzaydan dünyaya taşındığını varsayıyorlar.
Araştırmacılar da kısa bir süre önce, yıldızlar arası boşluktaki koşullara
benzer bir ortamda aminoasitler oluşabildiler.
ŞARBON AŞISI ISPANAKLA İYİLEŞTİRİLECEK :
AERİKAN
Mikrobiyoloji Birliğinin biyolojik silahlar konferansında konuşan bilim
adamları, ıspanağın içinde bulunan bir maddeyle şarbon aşısının daha etkili
kılınabileceğini bildirdiler. Önemli yan etkileri bulunan halihazırdaki şarbon
aşısı Amerika’da sadece askerlere uygulanmakta. Oysa Amerika’da günden güne
büyüyen biyolojik silah korkusu daha etkili bir şarbon aşısı ihtiyacını
doğurdu. Halen üretilmekte olan şarbon aşısında kullanılan, etkisi azaltılmış
şarbon virüsü kas ağrıları, ateş ve baş ağrısı gibi rahatsızlıklara sebep
veriyor. Thomas-Jefferson Üniversitesi’nden Alexander Karasev, şimdi ıspanak
içerikli yeni bir aşı türü geliştirdi.
2002 YILININ BİLİM ADAMLARI :
Beyin
hücresi üretiminde gözde isim Joans
Frisen. Newsweek dergisi, kendi
kendini onaran beyin hücrelerini keşfeden beyindeki kök hücreleri saptayan ve
bu hücreler hasarlı beyinlerin iyileşebileceğini ortaya koyan Frissen’i yılın
bilim adamı seçildi.
2002 YILININ EN ÖNEMLİ 11 BİLİM OLAYI :
1. Canlı klonlamada yeni teknikler ve
aşamalar.
2. Kök hücrelerde eskiyen organlarımızın
yeniden yaratılması ve etik tartışmalar.
3. Yaşlılığın en büyük handikaplarından
alzheimer’in kolay teşhisi ve aşı çalışmaları.
4. Uzayda bir çay kaşığı miktarının 100
trilyon ton geldiği maddenin keşfi.
5. Işık hızının aşılabildiğinin gösterilmesi.
6. 7 milyon yaşında bir atasının bulunması.
7. Hayvan hakları konusundaki ileri adımlar.
8. Genetik terapideki yeni gelişmeler.
9. Solmayan bitkiler.
10. Küresel sıcaklığın ve buzul erimelerinin
kesinleşmesi.
11. Zürafanın sosyal bir hayvan olduğunun anlaşılması.
DİĞER ÖNEMLİ
GELİŞMELER :
Paleontoloji :
1. 90 Santim boyunda kolları, ayakları ve
kuyruğu tüylerle kaplı modern kuşlara benzer bir dinazor fosili bulundu.
2. 56 Milyon yaşında olduğu tahmin edilen en
yaşlı primatların iskeleti bulundu.
3. Nijer’de 110 milyon yaşında 60 santim
boyundaki bir timsaha ait olduğu sanılan bir kafatası bulundu.
Uzay
Biyolojisi :
1. Kara maddenin içinde görülmeyen galasiler
keşfedildi.
2. Kömür gibi kara kuyruklu yıldız bulundu.
3. Evrenin renginin pembemsi bej olduğu
anlaşıldı. Ancak bu tonun yıldızlarla yaşlanıp öldükçe kırmızıya dönüşebileceği
ileri sürülüyor.
4. Güneş sistemi süpernovakırla dolu bölgelerde geçerken dünyanın yeni bir
buz çağına girebileceğini söylüyor.
5. Dünyanın orta kısımlarından kilo aldığı
tespit edildi. Bunun nedeni 1998 yılından sonra kütle çekimi alanının
kutuplarda zayıflaması, ekvator bölgesinde kuvvetlenmesidir.
6. Kara deliklerin varlığı somut verilerle
kanıtlandı.
Embriyoloji :
1. Çocukların suçiçeği hastalığına karşı
aşılanmaları yetişkin evrelerinde zonaya yakalanma olasılığını arttırılıyor.
2. Erken yaşta ortaya çıkan alzheimer
hastalığının geni tespit edildi. Bu geni taşıyanlara uygulanan bir teknik ile
DNA’ları bu genden arındırılıyor. Bu uygulama, hastalıklı genlerden arındırma
konusunun tıp etiği açısından yeniden tartışmaya açılmasına neden oldu.
3. Yumurtalık kanserine yakalanan kadınlara
sağlıklı çocuk sahibi olma yolu açıldı. Kanser tedavisine başlamadan alınıp
dondurulan yumurtalık, hasta iyileştikten sonra yeniden nakil yapılabilecek
Fareler üzerinde denen teknik başarılı sonuç verdi.
4. Yaygın olarak kullanılan ağrı kesiciler,
kırık kemiklerin kaynamasını geciktiriyor ya da engelliyor.
5. Tüp bebek uygulaması doğan bebekler
açısından sanıldığından daha riskli olabilir.
Çevre (Ekoloji) :
1. Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan
türlerin sayısı artıyor.
2. Tatlı suları bir takım kimyasal maddeleri
tespit eden yeni yöntemler geliştirildi.
3. Balinaların neslinin giderek tükendiği
kesinleşti.
Genetik :
1. Nükleer santrallerden veya bomba
denemelerinden yayılan yüksek radyasyon DNA’yı nesiller boyu etkileyebiliyor.
2. Çocuk felci virüsünün sıfırdan
üretilebileceği kesinleşti. Bu keşif biyoterör endişelerini körüklüyor.
ULUSAL BİYOLOJİ KONGRESİ BİLDİRGESİ :
XVI. Ulusal Biyoloji Kongresi’nde şu görüşler
kamuya açıklandı:
1. Avrupa birliği uyum sürecinde biyolojik
araştırmaların planlanması, desteklenmesi ve yürütülmesi aşamalarında
üniversitelerimiz biyoloji bölümleri akademik programların Avrupa Birliği
ülkelerindeki üniversitelerde okutulan programlar ile AB akreditasyon standartlarına uygun hale gelmeli.
2. Biyologların iş hayatındaki yetki ve
sorumlulukları en kısa sürede belirlenmeli ve ‘Türkiye Biyologlar Birliği
Yasası’ çıkartılmalı.
3. Biyoloji bölümünden mezun olan biyologlar
eğitim sertifikaları almaları koşulu ile öğretmenlik yapabilmeli.
4. ‘Ulusal Doğa Tarihi Müzesi ve Botanik
Bahçesi’ acilen kurulmalı.
5. Biyologların mağduriyetlerinin giderilmesi
için biyoloji alanındaki doçentlik bilim dalları yeniden düzenlenmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder